ASKER KAÇAGI

Bizi idare eden o günlerin padisah ve yanlilarinin arzusu disinda bazi vatanseverlerin baslatmis oldugu yer yer düsmana bas kaldiran hareketleri Yunanlilarin Anadolu’nun içlerine dogru harekeleri önlenmeye çalistigi, Maras’ta, Antep’te canini disine takan halk canla basla yurtlarini Fransizlara karsi müdafaaya basladigi yillar.
Bu direnisler içinde bir taraftan Atatürk ve arkadaslarina karsi olanlarin tesviki, diger yandan kendi baslarina savasanlarin düzenli bir orduya isinamamasi, çesitli yerlerde bas gösteren isyancilarin kiskirtmasi ve nihayette üst üste savaslara girenlerin yorgunlugu ile Istiklal Savasinin baslarinda 1920–1921 yillarinda, Birinci ve Ikinci Inönü Savaslari sirasinda, ordudan bazi firarlarin da basladigi yillardi.
Bu arada kendi basina hareket etmeyi isteyen Çerkez Etem bile isteginin kabul edilmemesi sebebiyle Yunanlilar tarafina geçerek ihanet etmis silahini bize çevirmisti.
Atatürk ve arkadaslarinin baslattigi, kalan son vatan parçasinin var olma veya yok olma mücadelesi sürerken askerden kaçanlar için yeni kurulan Birinci Millet Meclisince alinan kararlarla firar edenler için agir cezalar çikarilarak firarlarin önlenmesine çalisildigi yillar.
Iste o günlerde babam henüz 18 veya 19 yaslarinda imis, Köyde bekçi olarak görev yaptigi o günlerde aslen Mersin taraflarindan olup yaya olarak bizim köyün arazilerinden geçmekte olan bir asker kaçaginin yakalanarak ellerine kelepçe takilip Karaman askerlik subesine teslim edilmek üzere kendisine teslim edildigini ve ondan sonra gelisen olaylari da söyle anlatmisti:
Bir yaz günü sabahinda ve ayni zamanda Ramazan ayi da olan bir günde bana teslim olunan asker kaçagi boylu poslu, benden çok kuvvetli biriydi. Bana askerlik subesine teslim edilinceye kadar “Bu adaman kelepçelerini sakin açma”diye de tembihte bulundular.
O önde ben onun biraz arkasinda yaya olarak yola cikmis ve kusluk vakti Nalima’ya kadar da gelmistik ki yaz gününün sicagi iyice bastirmisti. Orada arktan hem kendim ve hem de yanimdaki kaçaga avuçlarimla bol bol su içirmis ve biraz dinlenmek üzere de bir ceviz agacinin gölgesine oturmustuk.
Nalima denilen ve köyün yaylasi sayilan buradaki barakalardan bir kadin elinde helke ve ibrigi ile yanimizdaki arktan su almaya geldiginde çok yakindan akrabam Digil Fadime’si halam oldugunu görmüstüm.
Yanimiza kadar gelen beni ve yanimda elleri kelepçeli adami gördügünde halam, biran sasirmis sonra da “Bu ne hal böyle kuzum Mustafam. Bu adam kim. Niye ellerini bagladin derken ben onun anlayacagi bir dille olani anlatmaya çalissam da o beni pek dinlemeyerek “Ne olursa olsun su mübarek günde bu olumu? Diyerek söylenmeye devam diyordu.
Halama söz anlatamayacagimi anladigimdan cevizin gölgesine iyice yanasan adami kaldirarak yolumuza devam etmis ve Ak köprüye de varmistik. Burada da adama bolca su içirdikten sonra köprünün hemen dibinde gölgede dinlenirken yine o civardaki yaylalarda bulunanlar tarafindan kisa zamanda görülmüs oldugumuzdan yine yerli yersiz sorular soruluyor ve bende cevapliyordum.
Köyde eli silah tutanlarin çogu askerde bulundugundan Nalima da oldugu gibi burada Akköprü de kadinlar, ihtiyarlar ve çocuklar oldugundan bilhassa kadinlar mübarek ramazanda önümdeki eli bagli adama acimaya devam ediyorlardi.
Nihayet dayanamadim ve kocasinin askerde oldugunu çok iyi bildigim birine dönerek “Su anda senin kocan düsmanla savasirken bu adam kocani orada birakarak kaçip geldi. Hala ona aciyorsun” dedigimde kadincagiz duralamis “Öylemi Mustafa diyerek yanimdaki kaçaga vurmaya çalisirken de ben ona mani olmus ve önümdeki adama yürü diyerek yine yola devam ederken bu defa arkamizdan beddua sesleri geliyordu..
Artik Kizilcakuyu’yu da geçmek üzere oldugumuzdan o yillardaki Karaman’a en yakin dag yolunu takip edecegimizden uzun bir süre suyu bulamayacagimiz için yine arktan bol bol su içtigim gibi yanimdakine de durumu izah ettigimden oda bol bol su içmis ve dag yoluna da sapmistik.
Artik yolda bizi egleyecek hiç kimsede olmadigindan bazen dinlenip bazanda yürüyerek ikindi üzeri Karaman’a yakin tatli kuyu adindaki kuyuya da gelmistik.(Bugün içinde bir hayli fabrikanin bulundugu sanayi mevkii)
Saatlerdir yürüyüp terleyerek su kaybettigimiz için kuyudan kova ile çektigim sudan bol bol içip elimizi yüzümüzü de yikadiktan sonra yanimdakine “Haydi kalk bakalim, aksam olmadan Karaman’a varalim demis ve onu da kaldirmistim ki adamcagiz “Mustafa ben çok daraldim. Büyük abdestimi yapmam lazim” dediginde, “Karaman’a az kaldi orada yaparsin demis isem de;
Adamcagiz yalvarmaya, kivranmaya baslamis oldugundan “Peki ben pantolonunu çözmeye yardim edeyim bari” dedigimde ise adamcagiz “Allah askina Mustafa ben utanirim. Vallahide Billahi de kaçmam. Ne olur ellerimi çözde rahatça isimi yapayim diye yalvarmaya devam ediyordu.
Bu adami bana teslim edenler “Sakin kelepçesini çözme diye tembih etmislerdi. Sonra adamin benden çok kuvvetli biri oldugunu, kelepçesini çözdügüm anda kaçabilecegini. Ona karsi gelecek elimde bir çaki biçagimin bile olmadigini düsündüm.
Adam hem yalvarmaya ve hem de sikisan birinin yaptigi gibi saga sola kivranmaya da devam ediyordu ki o an her seyi unutarak basiretim mi baglandi bilemiyorum adamin kelepçelerini yanimda tasidigim anahtar ile açtigim an adam bana dönerek “Çok sag ol Mustafa bu iyiligini ömrüm oldukça unutmayacagim” demis elindeki kelepçeyi de önüme atarak ve kosarak daglara dogru giderken arkasindan bakip kalmistim.
Yapacagim bir seyde kalmamisti. Kelepçeyi iki tasin arasinda iyice ezdikten sonra izimin üzerine sabaha kadar tekrar yürüyerek köye geldim ve bana kaçagi teslim edenlere “Karaman’a yaklastigimda kaçagin üç arkadasi karsimiza çikti. Anahtarin bende olmadigini söylememe ragmen onlar “Biz anahtarsiz da açariz diyerek kelepçeyi tasla kirip kaçagi alip gittiler dedim ve kirik kelepçeyi de onlara verdim demisti.
Babam devam ederek “O yillar askerden kaçanlarin çogalmasi sebebiyle digerlerini çaydirip korkutmak için yakaladiklari kaçaklari asarak cezalandiriyorlardi. Eger bende o kaçagi Karaman’a kadar götürüp teslim emis olsaydim muhakkak asacaklardi demisti.
Aradan zaman geçmis, savas bitmis, kaçaklarda aftan faydalanarak kurtulmuslardi. Babamin meshur arkadaslarindan Mahmut, Mersinde çalisirken birisinin “Sen nerelisin? Sorusuna “Karamanin Ibrala nahiyesindenim”cevabini verdiginde, adamcagiz babami sormus ve “Mustafa’ya bir can borcum var. Zengin biri olsaydim onu bulur borcumu öderdim. Ama fakirim, ona selamimi söyle” demis. Kaçaktan gelen bu son haberi de babam bana aktarmisti.
 
YORUM EKLE

banner284