KARGALAR VE BİZİM CEVİZ ÇUVALI

Bu yıllarda eskisi kadar onlarda olmuyor ama eskiden köyümüz İbrala’nın en önemli ve bereketli ürünlerimizden biride cevizlerimizdi. Aklımda kaldığına göre; eski yıllarda, hemen hemen ara vermeden, her yıl güz aylarında, o bildiğimiz toprak damların tamamı; kurutulmak için, kış aylarındaki ihtiyaç duyacağımız yiyeceklerin sergilerinden biriside, cevizlerimizdi.

Ceviz, o yılarda köyde daha çok batırık veya ince bulgurla (kepek) dibekte dövülerek yenilirdi. Dibek(Havan) ise; o yıllarda yalnız dayanıklı ağaç tomruklarından oyulmuş,demirden eli, yani tokmağı da olan ve evin bir köşesinde bulundurulan, önemli bir araç olup, bazen bu karışımın içine şeker de ilave ettiklerinden; yumuşak,tatlı ve yağlı bir macun haline geldiğinden, dişi olmayanlar ve sevenler için, çok iyi bir yiyecek olurdu,

Rahmetli babam batırığı hiç yemediğinden, bizde batırma yapıldığı günlerde, anam kullana kullana içi daha derinleşmiş, rengi koyu, şimşirleşmiş ve parlak ama hala bize hizmet veren dedemlerden kaldığı söylenen dibeğimizde, yukarıda bahsettiğim cinsten bir döğümlük döğer, biz batırma yerken, babam da o karışımı yerdi. Nedendir bilmiyorum ama, köydeki bir deyimde de; cevizi çok olan bu karışıma “Tatkız”kepeği de denirdi.

Çocukluğumda bu kocaman ceviz ağaçlarına çıkar, sahipleri tarafından çırpıldıktan sonra orada kalan cevizlere kadar ulaşır veya güz aylarında rüzgârın marifeti ile yere düşenleri toplardım ki buna da ceviz başaklaması denirdi.

Bir de döşemeden sonra dağ yolunda; yolun kenarında, adına Sümen Cevizi denilen bir ceviz ağacı ile, yine oralarda koyağın içinde, Körseyvat’a giderken, o da koyağın içindeki, sahibi olmayan ceviz ağaçlarından, hayvanlarımızı güderken akranlarımla birlikte, cevizler oyma haline geldiklerinde, ilk tattığımız cevizler olduğunu hatırlıyorum.

Aradan yıllar geçmiş, hayata atılmış artık evlenip çoluk çocuğa karışmış ve belli bir yaşa da geldiğimizde, emekli de olduğumuzdan, kooperatif marifeti ile sahip olduğumuz Konyada’ki dairemize de taşınmıştık.

Rahmetli eşimin özelliklerinden birisi de,köyde bazı ailelerde de olduğu gibi, ailesinden aldığı bir alışkanlıktan, bilhassa dayanıklı tüketim maddeleri çarşıda her zaman bulunduğu halde, evde de yedeklerini bulundurma alışkanlığı olup, nedenini de şöyle izah ederdi:“Her zaman çarşıya çıkılmaz. Nasıl olsa alınacak. Bazı günler paran da olmayabilir veya belki de kalabalık bir misafir gelebilir” nedenlerine bağlardıki, çoğunu da bizzat kendisi yapar ve “İnsanın kendi eli ile yaptığı başka. Çarşıdan alınanlar bakalım nasıl? diye şüphe ile yakınırdı.

Misal olarak salça yapacak domatesleri pazardan alır,yıkar, doğrar ve belli bir zamanda da bahçeye götürerek orada bol bulunan çalı çırpı ile daha ekonomik bir şekilde kaynatırdı. Tereyağını da, aldığı kremadan kendi usul ve eliyle yapar; “Kendi ellerinle yaptığın başka, çarşıdan aldıkların nasıl kim bilir?” derdi. Ermenek’e vardığımız yıllarda, zor bulunan yumurtayı bile gelecek misafirlerine yapacağı pastaya saklardı.

Çok sevdiği arkadaşı Songül Hanım bize geldiğinde,O’nun çok sevdiği batırma yapılır, o hanım bile bana; ”Tevfik Bey. Senin bu hanımının, tertip ve becerisi ile, çarşıya çıkmadan her şeyi evinde hazır bulundurmasına şaşıyor ve çok imreniyorum. Bu işleri nasıl programlar ve becerir bilemiyorum” derdi. Songül Hanımın dediği gibi; O’nun bu türlü hareket ve becerileri sayesinde evimize gelen misafir ve sonraları çocuklarımızın evlenmeleri sebebiyle, dünürlerimizin evimize teşriflerinde, hiçbir mahcubiyetle karşılaşmadığımı da hatırlıyorum..

Gelelim bizim ceviz çuvalına:

Kızılcakuyu’daki bahçemizin cevizleri, bu yılın içinde bize ancak yeteceğinden, o bildiğimiz önümüzdeki yıl ne olur ne olmaz düşüncesi ile cevizi çok olduğunu bildiğim ve arkadaşım da olan Rahmetli İsa Duysak’tan da bir çuval kadar ceviz almıştık. Öyle ya önümüzdeki yıl ne olur ne olmaz dı.

Her bahar geldiğinde olduğu gibi, o yılda bahçeyi ilk ziyaretimizde diğer meyve ağaçları gibi, ceviz ağaçlarımızda da bize yetecek kadar yeni cevizlerin olduğunu gördüğümüzden eve

döndüğümüzde o yedek ceviz çuvalını da eşimin söylemesi ile bulunduğu kapalı yerden çıkararak birkaç gün hava alması için balkona taşımış ve bir işim için çarşıya inmiştim. Dönerken de yine çarşıya gittiğim tramvayla dönmüş ve en yakın durakta indikten sonra, evime doğru yürürken, o civarda hiç olmayan kadar bir hayli fazla sayıda kargayı da görmüştüm.

Biraz daha yaklaştığımda; kargaların ağzında cevizleri de görünce içimden; “Bir tedbirsizin yüzünden kargalar bayram ediyor” diye geçirdim.

Eve geldiğimde kapıyı açan eşime kargalarla ilgili gördüklerimi anlattığım zaman; eşimin yüz ifadeleri birden değişmiş, “yoksa?” diyerek balkona doğru hızlı, adeta koşar adımlarla yürümesinden, önce şaşırmış, sonra da O’nun aklına gelenler, benim aklıma geldiği için, balkona koştuğumda; bir hayli karganın gagalarında, bizim cevizlerle birlikte uçtuklarını gördük..

Ben bir hayli azalmış çuvalı bir taraftan toplarken, diğer taraftan da gülüyordum. Eşim üzgündü. Bana dönerek “Marifetine mi gülüyorsun?” diye çıkışıyordu.

Bu vesile ile O’nu ve diğer kaybettiklerimizi, rahmetle anıyorum.

Yine şairin dediği gibi;

Bir nokta ki hayat Bazen geç bazen erken

Ne bir virgül, ne bir hat Sonunda ölüm denen

Birden okuyacağız. Bir nokta koyacağız…

YORUM EKLE

banner284