KÖYDEKI ESKI HAYATTAN BÖLÜKLER VE ÇEKILEN KITLIK YILLARI

Avludan eve girerken esas odanin yari büyüklügünde içinde banyo için adina gusulhane veya suluk denilen yikanilan, diger zamanlarda gügüm testi gibi içme sularinin konuldugu tabaninda büyücek, yassi (Say) düz tas ve sularin disariya akmasini saglidan bir delik olurdu. Bilhassa kis günlerinde odaya girerken ayakkabilar da burada çikarilir, ondan sonra odaya girilirdi. Bazi evlerde bu guulhaneler odada yüklügün altinda da olurlardi..
Iste o yillardaki çocuklugumdan hatirladigima göre içinde bizim,emmimin ve bir diger akrabanin evleri böyle iken bizim ve o akrabanin evlerinde olmayan emmime ait evde ayri olarak o aralik kapisindan odaya girildiginde tam karsida büyükçe bir ocak ve bu ocagin dama dogru yükselen bir (Mohurlusu )bacasi oldugunu da hatirliyorum...
O yillar bütün evlerde soba kullanildigi halde yalniz emmimler de olan artik kullanilmadigindan bir perde ile kapali bu ocagi yengeme sordugumda bana söyle izah etmisti.”Ben bu eve gelin olarak geldigim siralarda burada ve hatta köyde soba diye bir sey yoktu. Iste o zaman bu ocakta odun yakilir hem isinilir, hem yemek yapilar ve hatta çok zaman lambalara gaz bulunmadigi için onun isiginda otururduk”dedi.
Evin damini tutan yukaridaki agaçlari da göstererek “Bak su agaçlara hepside kapkara Iste o günlerde yanan bu ocagin isi diye de ekledi. Bu gibi ocak bizim evde olmadigina göre emmimin bu evi çok eskiden beklide Osman dedemin babasi demirci Süleyman denilen büyük dedemden beri vardi.
Sonradan köyde bu gibi eski evlerin daminda bulunan hepside artik simsiyah olmus, ancak bir kursunkalem kadar pürüzsüz ve düzgün agaçlarin hikâyesini de yasli kisilerden söyle isitmistim. Bunlar simsir agaçlari. Ormandan kesildiginden bugüne kadar geçen zaman beklide birkaç asir öncelerine dayanir. Suya bile dayaniklidirlar. Demislerdi.
Yine çok zeki, duydugu, eski olaylari çok güzel ifade eden ayni zamanda sair ruhlu yengemin eskilerden edindigi ifadesine göre su karsidaki Döseme bile içinden zorla geçilen ormanlik bir araziymis..Bu simsir agaslarida çok fazla uzak olmayan yerlerden develerle getirilip evlerin bu damlarina konulmus”demisti
Su anda o eski evlerde asirlarca kullanildiktan sonra yikilip yeniden yapilan evlerde bile o eski evlerden kalan simsir ve ardiç agaçlari var.
Iyice biliyorum ki o yillarda içinde nahiye müdürü, Jandarma ve nüfus memurunun da bulundugu yukari mahalledeki hükümet binasi ile asagi mahallede kiliseden dönüstürülen asagi cami yanindaki, 1952 yilinda yanan ilkokuldan sonra köyde bulunan bütün binalarin damlari toprakti.
O yillarda çokça yagan karlar damlardan kar küregi ile asagida avluya veya yollara kürünür, sonra üzerine saçilan samandan sonra da ahsap çikriklara takilan yuvakla tekrar tekrar yuvularak kabaran topraklar sikistirilir, evin içine akmasi önlenirdi ki o zamanda yollardan geçmek zorlanirdi.
Eski bir sacin üzerinde anamin çamurdan eliyle yaptigi yuvarlak silindir seklinde, adina galiba Maltiz denilen yanlarinda havanin girmesi için çepe cevre delikleri de olan bir seyyar ocagimiz daha vardi ki bu ocak yazin evimize girilen kapimizin hemen yaninda, kisin ise odanin içine alinarak pismesi uzun süren kuru fasulye, nohut gibi yemekler burada pisirilirdi.
O yillarda ocak ve sobalarda yakilan mese agaçlarinin bu dayanikli közleri mangala ve bu maltiz’a Otbeli (Ates küregi) denilen kürekle alinarak konulur hem ev isitilir ve hem de üzerlerinde yemekler pisirilirdi. Ayni zamanda anam mangala alinmis bulunan bu atesin tamamen sönmesinden sonra küllerini eski bir toprak küpte veya tenekede toplar, kisin veya yazin çamasir yikarken çamasirin yumusak olmasini saglamak için kullanirdi. Çamasirlar genisçe bir kabin içine konulur, üzerine bu küller serpistirilir, sonra sicak su ilave edilerek biraz bekletilir çamasirlarin yumusamasi saglanirdi. ki buna da küle yatirma denirdi.
.Anam ayni zamanda ancak yazin yumurtlayan tavuklarimizin yumurtasini çabucak bozulmamasi için kis aylarinda kullanmak üzere bu küllerin için saklardi.
O yillarda belki de gazyagi lambalarinin henüz köye gelmedigi yillardan beri kullanilan veya çesitli nedenlerle gaz yaginin bulunmadigi zamanlarda üzerlerindeki deliklerine yerlestirilmis yagli çam (Çira) parçalarinin yakilmasi ile oturulan odayi aydinlatmaya yarayan çamurdan yapilan nesneye de köle diyorlardi.
Hem bizim o avlu içindeki eski evimizde ve hem de amcamin evinde gördügüm bu köle’lerin çekli 15–20 sm yüksekliginde 10 sm çapinda yuvarlak ve üzerinde çira parçalarinin konulacagi genislikte birkaç tane deligi olan silindir seklinde olup yukarda da yazdigim gibi çamurdan yapilmislardi. Ben amcamlarda bu kölelerde çira yakildigini da görmüstüm
Birde hayvan ahirlarinda aksam hayvanlara bakilmak üzere girileceginde kapinin hemen girisinde ya sagda oralarda bir yerlere yerlestirilmis içinde umumiyetle gaz yagi, bazi zamanlarda da baska yag konmus fili tutusturularak yakilan tenekeden yapilmis idare lambalarini hatirlarim.
Evlerin içindeki gaz yagi lambalari umumiyetle gelin olan kiz tarafindan çeyizi içinde gelirdi. Bu lambalarda da numaralar vardi ki galiba bunlarda 1,2,3 gibi numaralari olup büyük numarali olanlarin hem kendisi ve hem de fitili daha büyük olduklarindan ve hele içinden yakildigi zaman çok güzel aydinlatirsa da gazi fazla yaktigi için ekseriyetle küçük numaralilar tercih edilirdi. Kahvelerde ise lüks lambalari kullanilirdi.
Köyden son ayrildigim 1956 yilinda dahi elektrik olmadigi için evimizde bu lambalari kullanmistik. Esimin bana gelin olarak geldigi sirada mütevazi cehizi içindeki bu lamba hala evimizin bir kösesinde asili durmakta olup o günlerin bir anisidir da.
Ikinci dünya harbi sirasinda Türkiye’nin geçirdigi zor günleri çok iyi hatirlarim. O günlerde çiftçide olmadigimiz için en çok etkilenen ailelerden biriydik. En temel besin maddesi olan ekmegi bile zor buldugumuz günleri hatirlarim ki insallah o günler bir daha geri gelmezler. Bir köyler degil sehirlerde de ekmegin karneye baglandigi günler.
Hükümetin aldigi tedbirler vardi. Elbette olacak. Ancak bu kitlik ve darliga en fazla sebep olanlar menfaatçi takiminin bazi maddeleri kilit altina alip sonrada degerinin çok üstünde satmalari sikintiyi daha da artirmislardi..
Birde daha öncelerinden Birinci cihan harbi ve Kurtulus savasi siralarinda olan sikintilar varmis ki bunlari da amcamin esi yenmemden dinlerken o kendine has dil ve üslupla o günleri anlatirken çocuk yasimda ben bile çok etkilenirdim.
Asirlarin bin bir hadiselerine sahit olan bu tarihi beldede yengemin kendisinin bizzat yasadigi ile büyüklerinden dinledigi nice hadiseler arasinda kitliklarla ilgili olanlarini söyle anlatmisti.
Harplar sebebi ile tarlalarin çogu ve hele uzakta olanlari hiç ekilmez olmuslardi. Çünkü bu isleri yapacak olanlarin tamami harpte cephedeydiler. Köyde kalanlar ise kadinlar, çocuklar ve ihtiyarlar olup onlarda hemen köyün civarindaki tarlalari ekebiliyorlardi. Uzak tarlalarda eskiya korkusu da oldugundan oralara gidilemedigi gibi köye yakin tarlalarda bu insanlarla ancak ekilebilinirdi.
O yil bu harbin zorluklari yetmiyormus gibi birde çok kurak bir yili yasiyorduk ki kurak oldugundan her yil bol bol akan derenin de sulari çok azalmis, köyün içinde ve yakininda ekili tarlalarda sulanamadigindan köyün o yilki nüfusunu dahi beslemeyecek kadar bir mahsul alinabilmisti. Üstelik önümüzdeki yil için tohum da gerekliydi.
Bütün bunlari geçtik bizi en fazla düsündüren hayvanlardi ki onlari duyuracak samani bile bu yil tarlalardan alamamistik. En fazla düsündügümüz hayvan ise öküzlerimizdi. Onlari doyuramazsak ne yapacaktik.
O kisi çok zor geçirdik. Yedigimiz ekmegin ununda yenebilecek ne varsa bugday. arpa misir yulaf ve hatta köyün içinde bulunan tatli palamut (pelit) agaçlarindan topladigimiz palamutlari dahi döverek karistirip degirmende ögütüp ekmek yaparak yemistik. Ayni zamanda besleyemeyecegimiz eti yenen hayvanlarin yaslilarini kesip etlik ederek o kisi geçirdik ama en fazla zorlandigimiz hayvanlarin bilhassa öküzlerimizin yemiydi.
Yengem konusmasina söyle devam etmisti.”O yil kaldirdigimiz harmanin samanlari çabucak bittigi halde kisin yarisi bile olmamisti. Bu seferde karsi döseme ve ya köyün yakinindaki kir mevkilerden Geven söküp sapini hayvanlara yedirmeye basladik. Dedi.
,(Geven sapi topragin derinliklerine kadar uzanan ve bir hayli de zor sökülen bir bitki olup topraga gelen yerinden saglam bir urganla baglandiktan sonra bir kalin sopa ile kaldiraç gibi kaldirilarak sökülebilen, o uzunca sapi dövülerek lifler halinde hayvanlara yedirilen bir bitki olup bir zamanlar Dösemeden kardesim Ali ile birlikte bizde söküp hayvanlarimiza yedirmistik).
Yengem köydeki bu zor yillarda ve Geven ile ilgili olarak bir dörtlügü de söyle ifade etmisti....
Disarida yagmur hisilar, Içerde öküz musular, Samani tükenen komsular, Haydin gidelim Geven’e
Yengen yine devamla. Allahin hikmeti ve Bereketi çok. Sebebi de bol. O yilin baharina yakin çok yagmur yagdigi için köyün içindeki ve civarindaki bahçe ve tarlalarda hem hayvanlar için ve hem e biz insanlarin yiyecebilecegi otlarda çogaldi ve hem de simdiye kadar hiç görmedigim kadar.
.Hayvanlarimizi hemen o otlarda doyurdugumuz gibi biz insanlarda yenildigini bildigimiz nühütçe, arapsaçi gibi otlari toplayip evlere getirirdik O yil köyde o topladigimiz yenilen otlarin aksamüzeri kiyilmasi sirasinda her sokak ve evlerden satir sesleri gelirdi demisti.
Yine yengemin atalarindan isittigi bir kitlik yilini anlatirken de babasinin anasina “Avrat. Hayvanlara verecek bir tutam saman kalmadi.Sari öküzümüz pisledigi bokunu dönüp yedi. Beni gürünce sanki aglar gibi bögürüyorlar dedigini, anasininda o yillarda evlerde dayama yastigi olarak kullanilan ve içinde misir gazelleri basili olan dayama yastiklarini teker teker sökerek içindekileri hayvanlara yedirdiklerini de anlatmisti.
Köyümle ilgili olarak aklima gelenleri bundan sonrada insallah anlatmam nasip olur. Ben bundan sonraki yazimda köyde o yillarda söylenen bazi anlamli sözleri, deyim ve hatta atasözlerini yazmak istiyorum ki o sözlerin çogunun köyde hala kullanildigini sanirim.Hosça kalin.
 
 
YORUM EKLE

banner284