KÜRDİSTAN BÖLGESEL YÖNETİMİNİN YAPACAĞI BAĞIMSIZLIK REFERANDUMU 

ABD, Almanya’nın, dünya ekonomisinde egemenlik kurma girişimleri karşısında başlatılan I. Dünya Savaşı’na, İngiltere ve Fransa’nın isteği üzerine girdi. ( Bu gelişme, ABD’nin Amerika Kıtası dışında Avrupa siyasetine girişinin başlangıcı oldu.) Savaşta Almanya yenildi. Nazizme ve faşizme karşı İngiltere ve Fransa’nın yanında II. Dünya Savaşı’na girdi. Almanya ve İtalya yenildi. Komünizme karşı SSCB’ne başlattığı Soğuk Savaş’ı da kazandı ve sonuçta SSCB dağıldı. 

ABD, I, II. Dünya Savaşları ve Soğuk Savaş’tan galip çıkan tek devlet oldu. ABD’nin takip ettiği politika; ‘’ Düşman Yaratma ‘’ olmuştur. Bunu, hem iç hem de dış politika aracı olarak kullanmıştır. Yani, I. Dünya Savaşı’na girişte; ekonomik yönden güçlü bir Almanya’nın, II. Dünya Savaşı’na girişte; demokrasi karşısında nazizmin ve faşizmin, Soğuk Savaş’a girişte de; kapitalizme karşı komünizmin düşman olarak gösterilmesi olmuştur. 

ABD, Soğuk Savaş’ın bitmesi ve SSCB’nin dağılması karşısında, yeni bir düşman yaratmıştır. Bu düşman da ‘’ Terörizm ‘’olmuştur. Terörizm, Hıristiyanlığın tarihsel düşmanı İslamiyet’le özdeşleştirilmiş ve ‘’ İslam Terörü ‘’ adı altında yeni bir yaklaşımı ortaya koymuş, bununla da yetinmeyip; ‘’ Ilımlı İslam ‘’ adı altında İslamiyet’te yeni bir akım yaratarak, 661 yılından beri Şii – Sünni olarak süregelen siyasi ikiliği derinleştirme çabalarını başlatmıştır. Böylece, ABD, İslamlar arasında ‘’ Ilımlı İslam ‘’ ve ‘’ Radikal İslam ‘’(Terörist İslam) olarak, siyasi yönden yeni bir yapay bölünme oluşturmuştur. 

ABD, I. ve II. Dünya Savaş’larına savaşan tarafların yıpranmış, yorulmuş, psikolojik çöküntüye uğramış ve çok büyük maddi kayıplara uğradıktan sonra girmiştir. Aynı durumu Ortadoğu’da da uygulamıştır. Irak, mezhep ve etnik farklılıkları fazla olan petrol zengini bir ülkedir. ABD’nin kışkırtmasıyla Saddam, 10 yıl kadar İran’la savaştı. Daha sonra yine ABD’nin kışkırtması ile Kuveyt’i işgal etti. Bunun üzerine ‘’ Çöl Harekâtı ‘’ adını alan bir harekâtla ABD, Irak topraklarına girdi ve Kuzey ve Güney Irak’ta güvenli bölgeler oluşturarak mezhep ve etnik eksenlerde Irak’ın parçalanması sürecini başlattıktan sonra Mart 2003’ de Irak’ın tamamını işgal etti. 

ABD, 1991 yılından itibaren Irak’ta 36. paralelin kuzeyinde uçuş yasakları getirdi ve ayrıca yasakları denetlemek amacıyla ‘’ Çekiç Güç ‘’ oluşturarak bunun aracılığıyla PKK’ ve Kuzey Irak’taki Kürt’lere yardım etmeye başladı. Bu gelişmeleri iyi okuyamadık. Hatta Çekiç Güç’ün konuşlanması için İncirlik Hava Alanı’nı açarak yardım ettik. Bunlarla da yetinmeyip ülke içinde türban tartışmaları ve eylemleri başlattık. ( Osmanlılar, Bizans surlarına dayandıkları zaman Hıristiyanlar, Ayasofya’da melekler erkek mi dişi mi tartışmalarını yapıyorlarmış) 

BOP,(Büyük Ortadoğu Projesi ) temel amacı ‘’ Coğrafya ‘’ savaşlarını ‘’ Din ‘’ savaşlarına dönüştürerek düşman ilan edilen İslam toplumlarının yaşadıkları toprakları parçalamak ve İslam toplumlarını güçsüz duruma getirmektir. 

Irak’ın işgaliyle başlayan Şii- Sünni çatışması sonucu 650 bin insan hayatını kaybetti. Bu çatışmaları derinleştirmek için 30.12.2006 tarihinde İslam toplumlarının Kurban Bayramı kutlamaları aşamasında Saddam idam edildi. ABD Başkanı Bush, idam üzerine; Irak’ta demokrasinin önünün açılacağını beyan etti. 

16.01.2007 tarihinde, bir tabur peşmerge, güvenlik sağlamak için Bağdat’ta konuşlandırıldı. Bunlar, Sünni ve Şii kesimlere karşı operasyonlar yapacaklar. Böylece; Saddam’ın, devrim mahkemesi başkanının ve Saddam’ın üvey kardeşinin idamlarından sonra, taraflara yeni bir tahrik unsuru eklenmiş oldu. 

12.01.2007 tarihinde, ABD Dışişleri Bakanı Rice, Temsilciler Meclisi’nde yaptığı konuşmasında; ABD’nin, Irak’ta başarısız olması durumunda, Ortadoğu’da İran’ın güç kazanacağını ( İran, dünya petrol üretiminde 4. sırada yer alıyor. İran’ın petrol zenginliğinin yanında, Lübnan’da Hizbullah, Irak’ta Şii’ler yönetimde söz sahibi. Ayrıca İran, başlattığı nükleer gelişmelerle de Ortadoğu’da siyasal dengeleri Şii’ler lehine dönüştürmüştür ) ve Irak’ın parçalanacağını, bu durumda; Kürt’lerin geleceklerini tayin etme yönüne gitmelerinin kaçınılmaz olacağını, bunun da, Türk’lerle Kürtler arasında yeni bir sorun doğuracağını belirterek; Kürt’lerin hamisi olduklarını bir kez daha dile getirdi. 

Ortadoğu’da Şii’ler lehine gelişen durumun dengelenmesi, yani Şii – Sünni dengelenmesi Türkiye tarafından mı yapılacak? 

05.01.2007 tarihinde, Mit Müsteşarı Emre Taner MİT’in 80. kuruluş yılı nedeniyle yaptığı konuşmasında, aktif politika izlenilmesini ve Türkiye’nin ‘’ Merkez Devlet ‘’ olması gerektiğini vurgulamıştır. ( bu konuşmayı Genel Kurmay Başkanı yapsaydı nasıl tepki alırdı? ) Acaba Emre Tamer, bu yaklaşımıyla; Şii – Sünni dengelenmesinde Türkiye’ye biçilen rolü mü dile getiriyordu? Oynanmaya çalışılan ‘’ Küresel Oyunla” mezhep ve etnik farklılıklar ekseninde Türkiye, İran, Suriye, Şii ve Sünni Araplar cephe tanımamaksızın çatıştırılarak, yıpratılmaları yönüne gidilerek: çevresi güçsüzleştirilmiş devletlerle çevrili, merkezi Kerkük olan, ekonomisi petrole dayalı ( Kerkük petrolleri, Irak petrollerinin % 40’dır.) Doğu Akdeniz’de kapısı olan güçlü bir Kürt Devleti’nin kurulması olabilir. 

Böylece kurulacak Kürt Devleti ile İsrail, Ortadoğu’nun kontrolünü ellerine geçirmiş olacaklardır. Yani, siyasi ve ekonomik güçlülük dengesi bu devletlerden yana olacaktır. Bu nedenle; tahrikleri gayet soğukkanlılıkla değerlendirerek Küresel Oyun’a gelmemelidir. 

Ortadoğu’nun siyasal coğrafyasının yeniden belirlenmesi, ( ABD Dışişleri Bakanı Rice, Ortadoğu’da sınırların yeniden çizileceğini söyledi ) sadece petrol kaynaklarının ele geçirilmesi amaçlı değil aynı zamanda silah ve ilaç sanayisinin önünü de açmaktır. Zira oluşturulması düşünülen yeni düzen gereği Ortadoğu’da, kanaması süren ve kapanması hiç mümkün olmayan bir yara oluşturulacak ve kaşındığında kanayan bu yara silah ve ilaç sanayicileri için büyük bir Pazar olacaktır. Ayrıca; Kerkük – Yumurtalık ve Bakü – Tiflis – Ceyhan petrol boru hattının kontrolünü de ele geçirmiş olacaklardır. 

ABD, Ortadoğu’da bulunan ve Ortadoğu’ya gelecek zenginlikleri, kurdurmaya çalıştığı Kürt Devleti ve İsrail Devleti aracılığıyla sömürecektir. 

25 Eylül 2017 tarihinde, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin yapacağı bağımsızlık referandumunda çıkacak bir bağımsızlık sonucunu sadece İsrail’in tanıyacağını bildirmesi, Ortadoğu’da ABD ve İsrail’in belirleyici rol oynadıklarının kesin bir kanıtı mı olacak? 

Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani’nin referandumdan vaz geçilmesi yönünde bu güne kadar yapılan çağrılara kulaklarını kapatması, arkasında güvendiği güçlerin (ABD ve İsrail gibi) olduğu tahminini güçlendirmektedir, kanaatindeyim. 

Ayrıca ABD’nin Suriye’nin Kuzeyindeki PYD unsurlarına sürekli olarak havadan ve karadan tırlar dolusu silahlarla mayın patlaması karşısında bile etkilenmeyen araçlar vermesi, güney sınırlarımız da ABD’nin oynadığı rolün göstergesi olmaktadır. 

Ortadoğu’daki oluşumlardan Türkiye son derece olumsuz etkilenmektedir. Suriye iç savaşından kaçan milyonlarca Suriye vatandaşı Türkiye’ye sığınmıştır. Oysa Ortadoğu’daki tüm oluşumlar sadece Türk halkını ilgilendiren sorun değil, Ortadoğu’da yaşayan bütün halkları ilgilendiren sorundur. Zira Ortadoğu’da bulunan ve Ortadoğu’ya gelen zenginlikler, Ortadoğu halklarınındır. 

Gelişmeler karşısında, yapılması gereken; Ortadoğu’da bulunan devletlerle gelişmeleri soğukkanlılıkla, sağduyuyla ve heyecana kapılmadan değerlendirmek, tahriklere kapılmamak ve kararlılık içinde hep birlikte karşı durmaktır. 

Türkiye olarak, Osmanlıdan kalma ‘’ Denge Politikası’’nı terk etmenin zamanı gelmiştir. Gelişmeler karşısında pozisyonlar alma yerine kararlı ve tutarlı bir duruş sergilenmeli, Türkiye başkalarına göre değil, başkaları Türkiye’ye göre pozisyon almalı. Bunu yapabilmemiz için içte güçlü olmamız gerekir. Zira ‘’ Dışta Güçlü Olmanın Ön Koşulu İçte Güçlü Olmaktır. ‘’Bunun için de asırlardır damıtarak oluşturduğumuz değerlerimizi aşındırma ve yıpratma yerine onlara sahip çıkalım ve bir daha Kurtuluş Savaşı vermek zorunda kalmayalım. 

YORUM EKLE

banner284