MEMLEKETIM KARAMAN–2

Zihnimi bütün zorlamama ragmen ismini hatirlayamadigim patronum olgun yastaydi. Bilhassa askerdeki anilarini anlatirken ciddilesir ve siklikla Istiklal Savasi ile ilgili olaylari ve çogunlukla da Maresal Fevzi Çakmak ile ilgili anilari anlatirdi. Bende bu anlatilanlari can kulagi ile dinleyenlerden biriydim.
Adamcagizin iki oglundan birisi, galiba adi Necati olan, firinda çalisiyor diger oglu ise Astsubay Okuluna gitmeye hazirlaniyordu.
O yillar firinin karsisinda simdiki Ziraat Bankasi binasi ile geçen aylarda yikilarak yerine park yapilan Hükümet binasi yoktu. Hatirladigima göre yerlerinde baraka seklinde küçük dükkânlar vardi. O dükkânlardan birisinde henüz çocuk yasta iki kardes Muzaffer ve kardesi helvacilik yapiyorlardi. Eskiden Samanpazari denilen bugün ise Karaman’in en genis caddesine çikan yol üzerinde Muzaffer ve kardesinin adini tasiyan dükkânlarinda torunlari dedelerinin helvacilik isini yürütmektedirler.
Her iki kardes ile firin sahibi babacan adam arasindaki sakalasmalarda söylenen sözleri baslangiçta çok uygunsuz ve ayip bulmustum. Galiba çalistiklari bu agir islerden bu sekilde konusarak stres atiyorlardi. Iste bende onlarin bu konusmalarina sonra sonra alismis ve normalmis gibi karsilamaya baslamistim.
Ikindiden sonra patronun ve oglunun isleri bittiginde, Necati arkadaslarinin yanina eglenmeye giderken Patron bana; “Kâtip hadi sen benim su emaneti kap getir bir zahmet” derdi. O benim yerime ekmek satisina devam ederken, ben de sehrin o günlerdeki belki de tek caddesi olan Ismet Pasa caddesinden yürüyerek o yillardaki Kervansaray Haninin bitisigindeki yasli bir Kürt’e ait dükkâna giderdim. Bir litrelik siyah sarabi yanimda getirdigim siyah bir torbaya sardirir, ayni yollardan firina döner, patrona verir, tezgâha geçerek ekmek atisina devam ederdim.
Patron bir köseye çekilir çokça birkaç leblebi veya biraz kuruyemisle sarap sisesini bitirdiginde aksam olurdu zaten. Çikan ekmekle biriken para karsilastirilarak hesabi yapilir ben Teyzemlere o da evine yürüyüp giderdik
Bu arada teyzemin kocasi Haci Ali agir bir hastalik geçirmisti. Istanbul’da aylarca süren tedavi masraflari ve emaneten biraktigi bugday tüccarligi isi kardesi yüzünden iflas ettiginden çok fakirlesmisler, evlerini dahi satmak mecburiyetinde kalmislardi, Ailede en büyük kizi Gökçe köyüne dönmüs, diger kizlarindan Saadet ise o yillarda Karaman’da avukat olan Emin Agâh ile evlendirmisti. Enistemiz Haci Ali köylerde imamlik yaparak ailenin geçimini saglamaya çalisiyordu.
Enistem gittigi köyde Cuma namazini kildirdiktan sonra Karaman’a dönerdi. Ailenin oglu Faruk’la ben enistemin köye dönecegi Pazartesi gününe kadar Agâh Beyin Istasyon Caddesindeki genis avlu içinde bulunan iki katli evinin alt katlarindaki odalardan birinde kalir enistemin köye dönmesi ile teyzemlere dönerdik.
Ben yemeklerimi genellikle firinda yer, aksamlari isim bittiginde teyzemlere hemen gitmez bazen sehrin o yillardaki tek sinemasina giderdim. Bazen de o yillar Istasyona giden tek yol olan Istasyon caddesinde istasyona kadar yürür teyzemlere çogunlukla yatma zamaninda giderdim.
Sinemaya o yillar Türkçeye çevrilmis Arap ve bilhassa Misir filmleri gelirse de Amerikan filmleri de geldigi olurdu. Bunlardan “Titanik”, “Asi”, “Generalin Son Emri” gibi filmleri ilk olarak Karaman’in bu sinemasinda seyrettim
O yillarda istasyona giden tek yol bugünkü Birinci Istasyon Caddesi denilen yoldan ibaret olup Karaman’in genç erkek ve kizlari sanki bayram yerine gider gibi yeni elbiselerini de giyerek kafileler halinde aksama dogru Istasyondan geçecek posta trenini seyretmek için bu yoldan Istasyona kadar gelir, tren gittikten sonrada dönerlerdi. Belki de bazilari müstakbel eslerini bu yol üzerinde görüp begenip almislardir.
Yolun iki yakasinda bulunan agaçlarin gölgesinde Istasyona dogru yürürken yolun solunda sehre yakin Gazi okulunu, Istasyona yakin da Ziya Duru’ya ait o günlerin en güzel yapilarindan birisi yer aliyordu. Bizim köyde bile “Ziya Duru bir ev yaptirmis ki kösk gibi, ancak Karaman’in ta disinda” diye de konusulurdu. Biraz ileride yolun bu sol tarafinda Ziraat teskilatina ait binalar ve Konya’da Pancar Fabrikasi açilmasindan sonrada resmi bina olarak Pancar Teskilatinin binalarini görebilirdiniz.
Sag tarafta galiba simdiki Piri Reis Bloklarinin yerinde ise avlu duvarlari yola kadar uzanan Jandarma’ya ait binalar ile Kaymakama ait yine bir avlu içindeki ev, daha ilerde de yine büyükçe bir avlu içinde, iki katli, benimde birkaç gün geceleri kaldigim enistem Avukat Emin Agah’a ait evi hatirliyorum. Yine Istasyona yakin ayni yönde bir komiserin evi oldugu hatirlarim arasindadir. Eger yanilmiyorsam yolun devaminda yapi yoktu, yolun iki tarafi da tarla ve bahçeydi. O tarlalara da çokça misir ekildigini hatirliyorum.
Yola girerken sagda Simdilerde Cami olan, o yillarda ise Kütüphane olarak kullanilan Hacibeylar Camisinden ödünç olarak çokça kitap ve dergi alir bos zamanlarimda okur, sonra iade ederdim.
O tarla ve bahçelerin sulanmasi ise Karaman’in güney dogusunda Karamanlilarin “Boklu Bent” de dedikleri oradan da Batiya dogru uzanan Göded’ten gelen irmaktan ayrilan biri eski garajin içinden selale gibi dökülen, digeri de Istasyon caddesinin yakinlarindan kuzeye dogru akan iki (ark) kanaldan geldigi, bu kanalin birinin de o yukarida saydigim Avukat Agah Beyin bahçesinden geçtigini çok iyi hatirlarin. Sehrin içindeki sokaklardan akan avlular içindeki küçük bahçeleri sulayan sonrada yine kuzeydeki bahçelere dogru akan daha küçük su arklari vardi. Ancak bu arklarin sularinin o Güneydeki irmaktan mi, yoksa sehrin içindeki “Çürük Su” dedikleri çesmelerden mi geliyordu iste onlari pek hatirlayamadim.
Su anda Persembe Pazari olarak ta kullanilan ve Doguya dogru devam edip çevre veya Eregli yoluna kadar uzanan caddenin kuzey taraflari demiryolu ve daha ötelerine kadar bahçe ve tarla vaziyetindeydiler.
Birkaç yil evveline kadar sebze hali olup bugünlerde Alpaslan Türkes Parki olan yerden baslayip Batiya dogru uzanarak Istasyon Caddesine kadar olan yerlerde “Sambayatlilar” olarak anilan halk bahçelerinin içindeki evlerinde otururlardi
Çumra Ziraat Bankasi görevim sirasinda bu halktan olup bizlere takip memuru olarak katilan Sevket Selek (Sambayatli Kara Sevket) ile 1958–1959 yillarinda tatillerde defalarca Çumra’dan trenle bu mahalleye gelir, bahçe içindeki evlerinde annesinin yaptigi tereyagli saç böreklerini, bahçelerinde yetistirdikleri tazecik salatalik ve kaysilarini yerdik.
Bu arkadasimla Çumra’da 1960 ihtilal günlerini birlikte yasadik. Çumra’da ve sonra Karaman’da olan beraberligimiz sirasinda sahit oldugum latifelerle dolu olaylarini baska yazilarimda anlatmak isterim. Bu arada aramizdan ebedi hayata göçen bu sakaci arkadasima Allahtan rahmet dilerim.
Önceki yillarda köylerden bilhassa bizim köyden gelenler sehrin en meshur hani olan Kervansaray haninda kalirlardi. Bu hanin o zafer taki gibi olan giris kapisini geçince sag tarafta bir kahvesi, ikinci katta yolcular için odalar, alt katta ise hayvanlarin ahirlari bulunuyordu. Bu hana o yillarin nakliye vasitasi katirlari ile Ermeneklilerin de geldigini hatirliyorum. Hatirimda olanlardan biri de beklide o yillarda tek olan cip Karaman’da yasayan bir Ermenekliye ait olup devamli bu hanin o genis kapisinin iç tarafinda duruyordu.
Ikinci hatirladigim han Yunus Emre Camisinin Kuzeybatisina dogru bir yerlerdeydi. Bizim köyden gelenlerin çogunlugunu Kervansaray haninda gördügümden burasi hakkinda uzun boylu bilgim yok. Karaman’in diger hanlarinin nerede oldugunu da bilmem.
Simdilerde “Saylar” denilen yerlerin tamami o yillar tamamen bostu. Belediye binasinin karsilarindaki bloklarin yerindeki garaj yavas yavas kullanilmaya baslanmisti. Garajin içinde bir selale gibi dökülen sonrada Kuzeye dogru akan arkin iki yakasinda da evler yapilmaya baslanmis ve buraya da “Kir Mahalle” deniyordu. Köyden nüfusunu Karaman’a ilk naklettiren Ibrahim dayimin (Ibrahim Üçbas) evi de Karamanin Dogu tarafindaki bu mahallede bulunuldugu için hatirlayabiliyorum
Askerden geldikten sonra memur olarak Karaman’in disina tayin oldugum halde köyüme her gelip gidisimde içinden geçtigim Karaman’i yine görüp izliyordum. Çesitli Hükümetlerle gelen ve giden partilere mensup Belediye Baskanlarinin yaptiklari asla küçümsenemez. Misal olarak bir Kemal Kaynas, bir Özcan Genç’te sehre hizmette damgasini vuranlardandir. Son yillarda ise gelip geçen baskanlarin hepsi az veya çok Karaman için bir seyler yapmislardir ki tamamina tesekkür borçluyuz.
Bunlardan çok önemli olan bir hususu da burada belirtmek istiyorum. Tarihi çok sever ve zevkle okurum. 1932 dogumlu oldugumdan Cumhuriyetin kurulusundan bu güne kadarki zaman diliminde yasamis birisi olarak bilirim ki bugünlere kolay gelinmedi. Eski, o on sayfalik nüfus cüzdanimda o günlerin izini tasiyan damgalar duruyor.. Hele babama ait cüzdanda “pazen verildi”, “Amerikan bezi verildi”, gibi su anda aklima gelen damgalar gördügümü ve Köyümüzde lambalar için hane basina litre litre dagitilan gaz yagini hatirlarim
Istiklal savasindan çiktigimizda kaybettigimiz nice canlardan baska varini yogunu kaybetmis çok fakir bir ulustuk. Bütün bunlara ilave olarak Osmanli Imparatorlugundan devraldigimiz borçlari da ödemek mecburiyetinde kaldigimizi da yasayarak bilirim.
Yukarida nüfus cüzdanindaki damgalari yazmamin sebebi milletin o günlerdeki çektigi sikintiyi anlatmak içindi. Demek istedigim su ki zamanimizi eski çekilen sikintilarla karsilastirarak bilir bilmez veya ucuz politikacilar gibi eski idarecileri ayiplamayalim
Su anda ben babamdan daha varlikli isem bunu evvelkilerin kazanip biraktigi imkânlara borçluyum. Benim çocuklarimda bizim kusagin kazanip biraktigi imkânlarla çitayi daha yükseklere tasiyacagi misalinde oldugu gibi hükümetlerde öyledir.
Kisacasi hatasiz kul olmaz. Belki eski idarecilerinde hatasi vardi. Ancak onlarin bize emanet ettikleri dünyalara deger hür ve bagimsiz bir devlet var. Onu ve birligimizi koruyalim yeter. Atatürk’ün dedigi gibi digerleri teferruattir.
Karaman’in çaliskan ve mütesebbis girisimcileri sayesinde çesitli sanayilerle o teferruatta zaten günden güne yok olup gideyorlar..
YORUM EKLE

banner284