ÖĞRETMENLER GÜNÜ VE ÖĞRETMENLİĞİMİN İLK YILLARI

Kış aylarında beyaza; bahar ve yaz aylarında da yeşile boyanan ve eşiz güzellikte bir doğaya sahip olan bir yer, Arapgir…

Sıcak ve güler yüzlü insanların, geçimlerini bağcılık, bahçe tarımı ve küçükbaş hayvancılıkla sağladıkları bir belde, Arapgir…

Tarihten günümüze akıp gelen kültürünün, insan ve toplum yaşamına damgasının vurulduğu bir kültür vadisi, Arapgir…

Bu güzel belde de,1975 yılının Ocak Ayı’nda iki katlı bir bina olan Arapgir Lisesi’nde Tarih öğretmeni olarak görev yapmaya başladım.

15-20 kadar bir öğretmenin bir kısmı öğretmenler odasında bir kısmı da farklı yerlerde toplanıyordu.

Öğretmenlerin ayrışmalarına karşın; sevgi ve bilgiye aç, saf ve temiz gözlerinin içi gülen öğrenciler buldum.

Tarih, Beden eğitimi, Fransızca, Türkçe,Tarım ve Müzik derslerini bu öğrencilerimle büyük bir heyecan ve mutluluk içinde yaptım.

40 öğrencinin bulunduğu sınıf öğretmenliğini yaptığım öğrencilerimin evlerini her akşam ziyaret ederek, öğrencilerimin ailelerini ve yaşam ortamlarını yakından tanıdım. Bu ziyaretlerim, öğrencilerimi motive ettiğini gördüm.

Milli Bayramların hazırlanmasını ve önemli günlerin önem ve özelliğini belirten konuşmalarını yaptım.

Okulun ön bahçesinde bir duvar yoktu. On kadar öğrencimle ceketleri çıkarıp, ellerimize kazma ve kürekleri alarak düzeltmeye başladık, Karayolları ve bazı ustaların da katkılarıyla bir duvar yaptık.

Arka bahçeye, basketbol potalarını ve voleybol demirlerini yine birkaç öğrencimle birlikte diktik. Basketbol ve voleybol oyunlarını oynamaya başladık.

Yeterli düz alan olmadığı için futbol oynamayı gereği kadar gerçekleştiremedik, ancak belirlediğimiz bir yere, esnafın katkılarıyla kale direklerini dikerek, okulumuz öğretmenlerinin de yer aldığı memurlar arası maçlar yaptık.

Öğrencilerimizle Keban Lisesi öğrencileri arasında futbol maçı düzenledik. İlçe Kaymakamımızın eşliğinde, bir minibüsle Keban’a gittik. Maçı 6-0 kaybettik.

Baharla birlikte eriyen karların yerini, allı yeşilli çiçekler ve çiçekler arasında koşuşan kuzular ve gıdikler aldı. Esen rüzgâr, çiçek kokuları, adeta küflenmiş bir durumda olan organizmalara yeni bir canlılık kazandırırdı.

Çağlayan derelerde kıvrak hareketlerle yolunu bulmaya çalışan balıklar, serpmelerle utulup, söğüt dallarına geçirilip, ateşin üzerinde pişirilirdi.

Yaylalara çıkılır, karaca ve keklik avlanmaya çalışılırdı.

Sayfalara sığmayacak insan ve doğa güzelliklerine sahip Arapgir’de yaşantımın en güzel anlarını yaşadım. 1977 yılının son aylarında bu güzellikleri arkada bırakarak, ayrıldım…

Arapgir’de unutamadığım çok anım oldu ki bunlardan biri hiç aklımdan çıkmadı: karların yoğun olarak yağdığı günlerde, ikinci kata çıkarak, uzaklardan gelecek öğrencileri heyecanla beklerdik; tek sıra halinde gelmekte olan öğrencilerin karartılarını algıladığımızda sanki dünyalar bizim olmuş gibi sevinirdik.

Bir de göreve başladığımın dokuzuncu ayında mevcut okul müdürümüz rahmetli oldu. Okula müdür olarak yeni mezun yeteneksiz, liyakatsiz, pedagoji ve psikolojiden bihaber bir kişi atandı. Öğretmenler olarak, atanmasından altı ay sonra okul müdürümüzün stajyerliğini kaldırdık. Düşünebiliyor musunuz?

Üç yıl eğitim yaptığım Arapgir’de bazı öğrencilerimi kırmış ve incitmiş olabilirim ki, hatırladığım birkaç öğrencim var; bunların hepsinden özür diliyorum.

Şu anda yaz aylarında Malatya’da bulunuyorum ve sıkça da Arapgir’e gidiyorum. Bazı halk ve öğrencilerimle de görüşüyorum…

YORUM EKLE

banner284