Öksüz-Yetim, Öz-Üvey ve Hoşgörü İle Feraset

Son yıllarda ülkemiz Kore’ye Asker Gönderme, Kıbrıs Barış Harekâtı ve son yıllardaki kuzey Suriye’deki sınırlı savaşın dışında topyekûn bir savaşın içinde olmamıştır. Sarsılsa da, yoğunluksuz savaşlar nedeniyle çok şükür çökme-yıkılma noktasına gelmemiştir. Kadınlar dul, çocuklar öksüz-yetim kalmamıştır. Kıymetini bilelim.
Yüzyıl öncesine kadar Osmanlı-Rus, Balkan Savaşları, Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı derken, İmparatorluk büyük toprak, güç, asker ve insan kaybı yaşamıştır. Cumhuriyet, Osmanlı’nın bıraktığı borcun doğal kefili olmuş, bundan daha elim olmak üzere ülke yanmış, yıkılmış, sayılamayacak kadar çocuk öksüz-yetim kalmıştır.
Binlerce yıllık devlet kurma, devlet olma yeteneği ve gücü sayesinde Cumhuriyet bu çocuklara devlet yuvalarında sahiplenmiş. Kazım Karabekir Paşa’nın özel gayretleriyle doğuda Ermeniler tarafından katledilen ailelerin altı bin yetimine çocuk yetiştirme müesseseleri ihdas edilmiştir.
Binlerce yıldır Yörük-Türkmen aile yapımızdan gelen bağlar, merhametli, vicdanlı insanımız, ülkenin içine düştüğü aczden vazife çıkarmış, sıcak bir yuva arayan çocuklara kucağını açmıştır. Aileler, onları evlat edinmek suretiyle bağırlarına basmış, biraz varlıklı aileler adı evlatlık da olsa, onlara evlatlık muamelesi yapmamıştır. Çoğu çocuk evlatlık olduğunu bilmeden yetişmiş, diğer kardeşleri ile aynı ekmeği, aynı sevgiyi paylaşmıştır. Vakti geldiğinde evlendirilip, iş güç sahibi olmuşlardır. İnsanımız yüksek değerlerden gelen özellikle, dinen ve ırken başka milletlerin insanları ile Osmanlı hoşgörüsünden gelen kültür ve sağduyu ile Ermeni, Rum, Yahudi unsurlarla yüzyıllar boyunca bir arada yaşama basiretini göstermiş bir ırkın ahvadıdır.
Geçtiğimiz yüzyıllarda yalnız seferberlik ve savaş sebebiyle değil, bulaşıcı hastalıklar nedeniyle bazen bir köy halkı, bazen bir kasabanın bir mahallesi yok olmuş gitmiştir. Kiminin kocası, kiminin karısı ölmüş. Yapılan ikinci-üçüncü evliliklerden, doğaldır, özlü-üveyli çocuklardan aileler ortaya çıkmıştır. Çelebi meşrepli insanımız, adaletle, sabırla, mayasında olan cevherle öz-üvey ayrımı yapmamış, kaderin menfi tecellisinde bile hikmetler aramıştır. Toplumumuzun bu özelliği her türlü izahtan varestedir.
Fakat, ülkemiz bugün yoğun bir emperyalist saldırıyla karşı karşıyadır. Son birkaç on yılda büyük bir kültür erozyonu yaşanmış, fikir ve değer yargılarımızda geriye gidiş inanılmaz noktalara ulaşmıştır. Silkinip kendimize gelmeliyiz.
İnsanımızın karakterini oluşturan yapı taşları yerlerinden oynamış, yaradılış kodları adeta örselenmiş, ülke iç ve dış siyasetin etkisiyle çok tehlikeli alanlara çekilmiş. Aynı anne-babanın öz çocukları birbiriyle dargın, aynı bayrağın altındaki milyonlar birbirini öcü gibi görmeyi kendilerine en büyük vazife bellemiş. Ne oldu bizim atalarımızdan gelen hoşgörümüze?
Çok değil, yüz yıl önce ülke, bir dizi savaşlar nedeniyle yangın yerine dönmüş, sayılamayacak kadar çocuk öksüz-yetim kalmıştır. Anne-babasız kalan çocuklar evlatlık olarak büyümüş. Ne büyük travmalar acılar yaşanmıştır. Bizden önceki kuşaklar savaşın, çatışmanın acı sonuçlarını ziyadesiyle yaşamıştır. Bütün bunların üzerine, bunlar bize ders olmamış mıdır?
Akif’in dediği gibi: Allah bu millete bir daha İstiklal marşı yazdırmasın. Dışarıya karşı uyanık olalım. Ama daha önemlisi; içeride aklı başından alınmış intihar bombacısı gibi toplumun sinir uçlarına bodoslama gidişe bir dur diyelim. İnsanımızda bu feraset vardır.

YORUM EKLE

banner284