SİYASETTE KADININ YERİ VAR MI?

Tarih öncesi dönemlerde, erkek ve kadın arasında yapılan işbölümünde; toplayıcı olan ve erkekle sosyal ve ekonomik alanlarda eşit durumda olan ve İlkçağ ’da köleleştirilen kadın, Kilise tarafından Ortaçağ boyunca ve Yeniçağ’ın ortalarına kadar bir cadı olarak değerlendirilmiş, engizisyonun verdiği kararlarla da binlercesi ateşte yakılmış ve giyotinde can vermiştir.

Asırlardır, Müslüman olduklarını ileri süren erkekler, İslamiyet’i kendi çıkarlarına araç ederek, kadınları ikinci sınıf kategorisine katıp, kendi egolarına köle yapmışlardır.

İslam öncesinde, hakanın yanında hatun olarak yer alan kadın, Osmanlı Döneminde ikinci sınıf insan durumuna getirilerek, kara çarşaf içine kapatılmış ve toplumdaki yeri de haremde çocuk yetiştirme olarak saptanmıştır. Erkek çocuğu dünyaya getiremeyen kadın, erkek tarafından daha gerilere itilerek, erkek çocuğu dünyaya getirecek yeni kadınlar tercih edilmişler ve bu uygulamalar, sürgit bir duruma gelmiştir.

Osmanlının son dönemlerinde, her ne kadar okullarda eğitim görme ve okul sonrasında da özellikle öğretmenlik gibi mesleklerde hizmet üretmeye başlayan kadınların, 1 Kasım 1928 yılında okuma yazma durumu hiçte iç açıcı durumda görülmez. Zira bin kadından ancak dört kadın okuma ve yazma bilir durumdadır.

Cumhuriyetle birlikte, kadınların elde ettikleri 1926 medeni ve 1930-1934 siyasi haklar, her ne kadar yasalarla güvence altına alınmışsa da; yasalar karşısında eşit olmak pratik yaşantıda yeterli olmuyor. Bunun nedeni kadınlarımızın emirlerle, tehditlerle, baskılarla, yasaklarla ve korkularla yönlendirilmiş olmalarıdır.

İçinde yaşadığımız günlere gelindiğinde ise kadınlarımızın:

15-25 yaş arasındakilerden %60’ı eğitim almıyor… Dört milyonu okuma yazma bilmiyor,

Her üç kişiden biri şiddet görüyor… Şiddete uğrayanların oranı sekiz yılda yüzde bin dört yüz artmış durumda.

Ayrıca kadınlarımız; Hakarete uğruyor, namus ve töre uğruna öldürülüyor… Sürekli tacize, tecavüze ve cinsel istismara uğruyor.

Toplumda verilen rolü ve toplumdaki yeri belli olmayan, bu kadınlar, bizim kadınlarımız değil mi?

Siyasette azda olsa yer almak isteyen kadınlara bazı siyasi partilerde belli kontenjanlar tanınarak siyasete girmeleri sağlanmış olsa da hiçbir zaman

sayısal açıdan ne parti içinde ne de yönetim alanında potansiyellerini kullanma olanağı bulamamışlardır.

Altı yaşındaki kız çocuklarının nikâh yapmaları fetvalarının verildiği, bebek yaşındaki kızların bile tecavüze uğradığı, kadınların beş çocuk yapmalarına yönelik önerilerde bulunulduğu ve kadınların evde oturmaları gerektiği görüş ve düşüncelerin ağırlık kazanmaya başladığı bir dönemde:

Sayın Meral Akşener, yıllarca içinde siyaset yaptığı partisi olan MHP ve MHP’nin kanatları altına sığındığı AKP’nin, bütün engellemelerine rağmen, etrafına toplanan binlerce kadınla birlikte “Biz de Varız ”dercesine siyaset alanında, tepeden inme değil de tabandan bir siyasetçi olarak siyasi hayatımızın gündemine oturmuş görünüyor.

Kadınların, siyaset alanındaki ilgi, yetenek ve siyaset alanındaki potansiyel bir güç olabilecekleri gerçeğini gösteren ve bir kadın tarafından kurulan İYİ Partiyi, bir siyasal hareketten öte, bir kadın hareketi olarak görüyorum.

Kadınların güçlenerek ve de çoğalarak, siyaset alanında gösterdikleri bu duruşla, toplum olarak kalkınmamızda kadın-erkek dengesinin her alanda sağlanacağı inancını taşıyorum.

Öyle görüyorum ki; artık siyaset sadece erkeklerin at koşturdukları bir alan olmaktan çıkmış, kadınların ellerinde de şekillenmeye başlayan bir alan olmaya doğru gitmektedir, diyebilirim.

YORUM EKLE

banner284