TEMİZLİK

Geçenlerde bir televizyon kanalı İsviçre’yi konu alan gezi programı çerçevesinde Lozan şehrini tanıtıyordu. Nitelikli sivil ve resmi mimarisi köklerinin derinliğini anlatır gibiydi. Belli ki şehircilik uzmanlarının getirdiği kurallar korunmuş. Belediyeler, çatıdan daire katı peydahlamalara, ortak olan dış cephelerde isteyenin istediğini istediği gibi yapmasına, çanak anten ve kablo keşmekeşliğine, tabela kirliliğine ve kaldırım işgallerine izin vermemiş.
Sunucu muntazam yolda otomobili ile ilerlerken bir şey dikkatini çekti. O şey; sadece yayaların kullandığı geniş kaldırımdaki çöp konteynırı idi. Şekli, bildiğimiz klasik çöp konteynırlarından farklı, sanat eseri görünümündeydi. Sadece estetik değil, gümüşi rengiyle de pırıl pırıldı. Bu ne diye sorsalar, ne olduğunu kesinlikle bilemezdik. Bir uzay aracı-gereci gibiydi. Üstelik mübarek (!) galaylı tas gibi temiz, çevresi ise pırıl pırıldı. Sanki kaldırımlar kuyumcu dükkânı, o gümüş renkli çöp konteynırı ise büyük bir mücevher kutusu idi. Doğaldır ki; insan ister istemez, çok zaman burun kıvırdığımız küffar Avrupa’nın geldiği mertebeyi, ülkesi ve içinde yaşadığı şehri ile kıyaslamak durumunda oluyor.
Çok değil, daha 25 yıl önce kışlık odun-kömür evlerimizin önüne sokaklara dökülüyor, İsmet Paşa Caddesinde balta ile pata küte odun kırılıyordu. Kaldırmakta geç kalınırsa üzerine kar-yağmur yağar, sokak ve caddelerde gölcükler oluşur, siyahî ırmaklar akardı. Kömür torbaya girdi, odun hazır kırılmış olarak gelmeye başladı da gurtulagaldık. Aman ne iyi oldu dedik.
Daha 10 yıl öncesine kadar çöp toplama araçları ve konteynırları iç ve dış görüntüsü, yaydığı koku ve çevresi ile gerçekten kötü durumdaydı.
Yaz aylarında sebze-meyve ve bilhassa kurban atıklarını, kış aylarında ise kovalı sobaların ala korlu kül atıklarını bazen hala dışına dökebiliyoruz. 1. İstasyon Caddesinde konteynırlar kaldırılmış, saatli poşette çöp uygulamasına geçilmiş, fakat şehrin en mutena semtinde bile sistem bir yıldır oturtulamamış. 50 yıl önce yapılan bazı yapıların cephesi ise o gün bugün bir kutu boyaya hasret.
Apartman merdivenlerini, işyeri camlarını sabunlu sularla yıkıyor, kaldırım ve yollara akıtabiliyoruz. Balkonda halı dövüp, paspasımızı temizlenmesi (!) için yola bırakabiliyoruz. Evlerimizin iç temizliğine ise gerçekten çok önem veriyor ve bunda adeta yarışıyoruz. Fakat merdiven boşluğumuz, kazan dairemiz, çatı aramız hepimizin malumu. Sokağa çıktık mı kimimiz izmaritini atıyor, kimimiz tükürüyor, söylemek zorundayım, kimimiz yola burnunu siliyor. İçeride ve dışarıda gösterdiğimiz bu fark pedagog ve sosyologların değerlendirmesine muhtaç konular.
Bunca aile içi ve okul eğitiminin bu çifte standartlı insan tipi üretmesi gerçekten düşündürücüdür. Bunun en basitinden bencillik, samimiyetsizlik olduğu söylenebilir. Birey olamadığımızı bilmem söylemeye gerek var mı.
Son model otomobillerimizin içini, dışını sabunlu sularla yıkıyor, deri aksamını cilalıyor, pahalı parfümler sıkıyoruz. Ne kadar güzel… Ama güzelliğin üzerine küllüğünü asfalta silkeleyebiliyorsak problem bizde demektir. Tabiî ki, hiçbir aile ve okul böyle bir davranışı öğütlememiştir. Anlamakta gerçekten zorluk çekiyoruz. Belediyeler ve devlet çok şey yapıyor. Ama insan faktörü her şeyin üstünde ve önünde. Gerisi biraz da insanımızın gayretine kalıyor.
İnsanımız şahsi temizliğine gerçekten önem veriyor. Konforlu evlerimizde haftada birkaç defa, kimimiz her Allahın günü su guşu gibi banyolardan çıkmıyoruz. Günlük üst-baş değiştirenlerimiz var.
Bu şehrin daha düne kadar fötr şapkalı, fular bağlayan, rugan papuç giyen, tiril tiril bayları vardı. Daha düne kadar döpiyes giyen, etek buluz giyen pırıl pırıl bayanları vardı. Bugün elindeki küçük bir çöpü bırakabilmek için yüzlerce metre çöp kutusu arayan nezih insanımız var. Piknikte mıntıka temizliği yapıp dönüşünde şehirde evin önündeki konteynıra kadar getirip koyan latif insanımız var. Bu şehrin, cebinde özenle katlanmış beyaz mendil taşıyan zarif insanları hala var.
Bir yüz yılı sadece Avrupa’ya hayranlık duyarak geçirdik. Bir yüz yılı daha çöp konteynırlarına methiyeler dizerek geçirmeyiz inşallah. Yaşlılar; gâvurun her şiyi iyi guzum. Allah din iman gur’an nasip itsin derler. Onların ilmini, fennini alalım yeter.
Ne alakası var diyenler olabilir. Gerçek şu ki: kalkınmışlığımız, ortak alanlarımızın temizliği ve güzelliği, özel alanlarımızdaki noktalara geldiğinde tescillenecektir. Muasır medeniyet seviyesine bu ülküye bağlı yüksek seciyeli bireylerle ve ruhla ulaşılacaktır.
Ümidim var. Bu şehrin fiziki temizliğinden başka, evinde temiz, sokağında titiz, işinde terazisi hilesiz pirü pak insanı çok. Kalbi kar gibi beyaz, ruhu yunmuş yıkanmış kâmil insanı çok. Günde beş vakit abdest alıp bedenen ve ruhen arınan mütedeyyin insanı çok. En ümitsiz zamanlarda feraset sahibi insanı çok.
Temiz insanların her alanda ve her noktada çoğalması dileği ile…
 
YORUM EKLE

banner284