YESILDERE’NIN RENKLI KISILERI (DELI ELIF ve DELI HÜSEYIN)

Hüseyin ile ayni yasta oldugum için ondan da korkacak bir durumum yoktu. O da zararsiz biriydi. Elif ise bunlardan tamamen farkli, vurdu kirdi birisi oldugu gibi kizdiginda karsisinda kim olursa olsun agza alinmayan küfürleri savurur, gücünün yettigini döver veya korkutarak elindekileri ve hatta cebindekileri zorla alirdi.. Elifin hismina ugrayan en çok da Deli Hüseyin olurdu. Onu kimsenin olmadigi yerde kistirir “Çikar lan paralari” dediginde zavalli korkusundan “Al Elif aba al, hepsi senin olsun” diyerek çikarir verirdi.
Biz çocukken Elif orta yasliydi. Hakkinda söylenenlere göre tek çocugunu bogarak bizim Yukari dere’ye giderken geçtigimiz Devlingeç koyagina gömmüstü. Bu nedenle herkes gibi bende ondan korkardim.
O yillar köyde Nahiye Müdürlügü, Nüfus Memurlugu ve Jandarma Birliginin yaninda artik Belediye Teskilati da kurulmustu. Ancak ulasim hala merkepler ve at arabalari ile yapilmakta oldugundan Karamanla irtibat kolay olmuyordu.
Dogru dürüst yol da yoktu. Karaman’a en kisa dag yolu denilen yerden gidilir, sabahleyin köyden çikan yolcular ancak aksama dogru Karaman’a varabildiklerinden orada gecelemek mecburiyetinde kalirlardi
Köyde Belediyece alinan ilk motorlu vasita 2,5 tonluk bir Avistin marka kamyon oldu ki bu köy için sanki bir devrimdi. Artik, hele yaz günlerinde, bu kamyonun üzerine bir tente çekilir, ilk soför Mustafa Uysal kumandasinda sabah erkenden köydeki ve yol üzerindeki yolcular alinir, o tozlu yollardan Karaman’a varilir, aksamüzeri de köye dönülebilinirdi. Kisin ise yollar tamamen çamur oldugundan araba bu çamurlardan çikamazsa arabanin iki yaninda asili duran halatlar kamyonun önündeki özel yerlerine baglanir, bu defa yolcular arabayi o çamurdan çekip çikararak öyle böyle yola devam edilirdi.
Aradan yillar geçti. Dozer ve diger makinelerle kumlanmis yollar oldukça iyi durumda oldugundan arabalarin yani sira artik Belediye’nin bir otobüsü bile var. Yolculuk çok daha iyi ve rahat.
Deli Elif bile Belediye’nin hos görüsüne siginarak sabah erkenden gelir otobüse binerek Karaman’a varir, orada gerekli icraatini yapar aksamda ayni otobüsle köye dönerdi. Elifin oturdugu koltuk otobüsün arkada son koltugu olup oraya “Elifin yeri”denirdi.
Böylelikle de köyde bulunan diger renkli kisiler Elif’in serrinden biraz kurtuldular. Deli Hüseyin’in köye gelen her sahsi yoklayarak aldigi bahsisler artik Elif olmadigindan vukuatsiz yerine kadar sag selamet ululasirken, Hashas Ibrahim’le takisan olmaz, Çolak Kiz da Persembe günü cumaligini bol bol toplardi.
Bu arada köyden Karaman’a göçler yavas yavas baslamistir. Bizim Elif, Karaman’da bol bahsisi tadinca artik köye gelmez olmustur. Onu bu seferde Karaman’da yine renkli kisilerden Irebis’le cebellesirken görebiliriz.
Hüseyin’e gelince:
Hüseyin bildigim kadari ile 1932 dogumluydu. O yillar Yesildere’deki üç mahalle, 200’ün üzerinde hanede yasayan iki binden fazla nüfusun hemen hepsi adini ve soyadini bilirdi Hüseyin, Elifin Karaman’a gitmesinden sonra çok rahatlamisti.
Geçen yazilarimdan birinde Hüseyin ile ilgili daha genis bilgi sunmustum. Ben bu sefer Hüseyin’in Karamanda geçen bir macerasini anlatmak istiyorum.
Eski garajin kullanildigi yillarda Hüseyin bir vesile ile Karaman’a getirilmis ve onu getirenler “Biz çarsidan dönünceye kadar sakin buradan ayrilma” demisler ayrica biraktiklari yerdeki birisine; “Ne olur ona göz kulak olun” diye ricada bulunmuslar sonra islerini görmek için çarsiya çikmislar.
Hüseyin Karaman’in ve garajdakilerin tamamen yabancisidir. Çarsiya giden yakinlarini bekler, bekler bir türlü gelmezler. Karni da acikmistir. O emanet ettikleri adamin bir boslugundan yararlanarak garajdan çikip Kir Mahalleye, bilmedigi sokaklara dogru yürür gider.
Açik buldugu bir avludan içeri girdiginde yine açik bir kapi ve orada yeni yapilan ve sogusun diye bir sumat (Yaygi) üzerine serilmis saç ekmeklerini görür ve hemen oturarak yemeye baslar.
Ekmegini yaptiktan sonra yakindaki çesmeden su almaya giden evin kadini eve döndügünde hiç tanimadigi bu adamin teklifsizce ekmeklerini yerken görür.“Kimsin. Ne hakla evime girdin” diye çikistiginda Hüseyin kendisini taniyanlarin yakindan bildigi hareketini yapar: Devamli akan sümügü salyasina karismis agzina elini sokarak o kendine has “VaVaVa” sesini çikarinca kadin korkudan bagirarak kaçar ve komsulari çagirir.
Avluya toplanan komsular daha önceleri böyle birisini görmediklerinden “Galiba bu adam kuduz” diyerek polis çagirirlar. Gelen polis Hüseyin’e yaklasamaz, uzaktan bir sirik uzatarak etkisiz hale getirmeye çalismaktadir. Oralardan geçmekte olan bizim köyde lakabi “Kirli” olan Ibrahim Coskun, burada biriken kalabaligi merak ettiginden, yanasip olanlari görür:“Aman ona dokunmayin. O kuduz falan degil, bizim köyün hem delisi ve hem de velisi” diyerek deminden beri yanina yanasamadiklari Hüseyin’in kolundan tutarak evden çikarir. Hüseyin; “Ibrahim Dayi, burasi nasil köymüs böyle, bir ekmegi yedirmediler” derken oradakilerin saskin bakislari arasinda çikip giderler..
Hüseyin babadan öksüz birisiydi, ancak agabeyi Ali Osman ona son derece sahipti, Ilk yillarda bayagi temiz iken agabeyinin vefatindan sonra bakimi yalniz yengesine kalmis, yasi ilerlediginden bir kadinin onu çekip çevirme imkâni da kisitli oldugundan son yillari epey zor ve mesakkatli geçmisti. Sonunda Yesildere’de vefat etmis, Asagi Mezarlikta agabeyi Ali Osman ve atalarinin yanina defnedilmistir. Allah rahmetini ondan da esirgemesin.
URKUYA: Daha evvelki yazilarimdan birinde çocukken bir avlu içindeki evimizin bitisigindeki ve biz çocuklarin kisin dahi oynamasina elverisli bir ahir damindan bahsetmistim. Bir gün yine o damda emsal arkadaslarimla oynarken anam bana “Çocuk uyuyor. Ben çesmeye su doldurmaya gidiyorum. Ara sira göz kulak ol demis gitmisti.
Bir müddet sonra anamin evden gelen çigliklari üzerine kosarak eve geldigim de anamin o küçük kardesimi Urkuya adindaki bu dilsiz kadinin elinden almaya çalistigini ve onunda çocugu bagrina basarak vermemeye çalistigini gördüm. Meger anam gider gitmez benimde oyuna dalmam sebebi ile Urkuya evimize girmis, uyuyan çocugu kucagina almis agzindan burnundan uzun uzun öpmeye çalismasi ile çocuk havasiz kaldigindan morarmis, kulagida duymadigindan çocugun aglamasina çirpinmasina aldirmadan ve bagrina da sikica bastirarak güya sevmeye devam ediyormus
Anam çocugu onun kucagindan zorla aldiktan sonrada onu evden kovarken beni de söyle ufak yollu çirpistirmisti.
Urkuya köy girisinde dul anasi ile otururdu. Bilmeden kimseye zarari dokunmayan bu kadini çokça okula giderken asagi çesmede yüzünü yikarken görürdüm. Çesmenin ülügündern akan bol ve soguk suyu kis yaz avuç avuç yüzüne karpa çarpa dakikalarca yikadigi için oraya su içmeye gelen bizler ile su almaya gelen kadinlarda onu beklemek mecburiyetinde kalirlardik.
 
 
YORUM EKLE

banner284