AILEMIZDEKI ÇANAKKALE SEHIDI

Gazete ve televizyon haberlerine göre;bu yil yine 25 Nisan sabahi Avustralya ve Yeni Zelandalilarin olusturdugu ve adina “Anzaklar” denilen ve 99 yil önce Çanakkale’de vatanini cani pahasina koruyan Türk askerleri ile çarpisirken ölenlerin torunlarindan 5000 kisinin dedelerini anmak ve onlara dualarini göndermek üzere, safak ayini adi altinda toplandiklarinin haberini veriyorlardi.
Bilindigi gibi bu savas; 18 Mart 1915-Ocak 1916 tarihleri arasinda, Gelibolu yarimadasinda, o yillardaki medeniyetin en gelismis teknik imkânlarini elinde bulunduran Itilaf Devletleri askerleri ile çok yerde yalniz süngüsünü kullanabilen Türk askerleri arasinda gögsü iman dolu, vatanini namusu bilen, Türk askerlerinin zaferiyle neticelenmis, Itilaf Devletleri, o kadar imkânlari ile Bogazi geçemeden dönüp gitmislerdir.
Bu savasi ve orada olanlari anlatan çok sayida kitaplar varsa da, daha fazla merak edenler bence M.Akif Ersoy’un “ÇANAKKALE SEHITLERINE” adindaki siirini veya Turgut Özakman’in “DIRILIS” adindaki Roman’ini okusun kâfi.
Turgut Özakman anilan kitabinin bir yerinde; “Çanakkale Savaslari hiçbir devletin, hiçbir ulusun, hiçbir silahin, yurt sevgisinden ve milli ordudan daha güçlü olmadigini ve olmayacagini ögretmistir” derki çok dogrudur..
Anzaklar haricinde savastigimiz diger Itilaf Devletlerinin buradaki ölen askerlerine verdikleri önemin degerini bilemem ama tarihte az rastlanir bir baglilikla bu eski savas yerine ve orada çarpistigi Türk Ordusu ve Milletine karsi samimi hisler besleyerek, aramizdaki uzun mesafeye ragmen Anzak torunlarinin dedelerini her yil anmak için buraya gelmelerini takdirle karsiliyorum.
Bu hususta bilhassa yurdumuzda ve Çanakkale’de bulunan sehitlerimizi anma ve onlari ziyaret için yurdun çok yerinden turlar tertip edildigini biliyorum ve çokta memnun oluyorum tabii.
Yemen’de verdigimiz 500.000 den fazla sehit kadar olmasa da, Çanakkale’de de yurdumuzun hemen hemen her yerinden birer, ikiser sehidimiz muhakkak var. Iste onlardan birisi de Annemin babasi dedem Durmus Ali’dir.
Resmi kayitlardan ögrendigime göre; Ibrahim oglu Durmus Ali dedem, 1886 dogumlu olup, normal askerliginden döndükten sonra, 1914 yazinda, 29-30 yaslarinda, tekrar askere alinmis ve yine askeri kayitlara göre; Çanakkale’de 33 üncü Alay 1’inci Bölük’te rütbesi er olarak 01.08.1916 tarihinde Hilal-i AHMER Tip Fakültesinde sehit olmustur.
Babasi askere giderken 6–7 yaslarinda oldugunu, o günleri hayal meyal hatirladigini, bu mevzu ile ilgili bilgileri sonradan büyüklerinden dinledigini bana aktaran rahmetli anam, o günler için söyle demisti;
‘Anam öldügünde agabeyim Ibrahim 6, ben 5, kardesim Döndü ise 3 yaslarindaydi. Bizlerin bir kadin tarafindan bakilmamiz gerektiginden, babam önce köyde Kara Fatma adinda birisini bulmus, begenmeyince komsu ve akrabalarin araciligi ile bu defa yine köyden Asiklar sülalesinden Ayse adinda biri ile evlenmis.
O günlerden bir gün, babam köyde Ibili’de bulunan IprasBagi dedigimiz, bahçemize çalismaya gitmisti. Analigim ekmek yaparken birazcik yaramazlik yapan kardesin Döndü’nün koluna oklavayi vurmus ve kardesimin kolu kirilmisti. Aksam babam geldiginde durumu ögrenir ögrenmez, aglayan kardesimi kucagina almis, bizlerinde ellerimizden tutarak, o evden
alip dogruca ebemizin(Anneanneleri) yanina götürmüs ve “Nine zaten beni tekrar askere çagiriyorlar. Çocuklarimi emanet edecegim yalniz sen varsin. Sana verecek paramda yok.Onlari önce Allaha sonra sana birakiyorum” diyerek bizleri teker teker öpmüs, ebeminde elini öptükten sonra, askere gitmisti ki oradan dönmedi, sehit oldugunu söylediler’ demisti..
Dedem askere gitmeden, o günkü usule göre, son aldigi kadini da bosamis. Ancak askere gidecegi gün, o yillardaki köyün agalarindan Haci Ali (Esim Hayriye’nin dedesi), dedemi çagirmis ve “Oglum Durmus Ali, sen bu kadini bosadin ama, bu kadin senden üç aylik hamile oldugunu söylüyor” deyince dedem; “Aga, eger çocuk sag olarak dünyaya gelirse kabulümdür”demis ve dünya gözü ile göremedigi bir oglu daha, o sehit olduktan sonra dünyaya gelmistir. Ibrahim Üçbas adindaki dayim’dan baska,birde Ismail Üçbas adi ile ikinci bir dayim böylece olmus..
Arastirmalarima göre; dedemden baska köyümüzden sehit olan Osman oglu 1306 dogumlu Bektas ve Ali oglu 1305 dogumlu Ismail olmak üzere iki kisiyi daha tespit edebildim.Oradan gazi olarak dönenlerde muhakkak vardir. Çanakkale Savaslarinda köyümüzdeki bu üç kisi dâhil, Karaman, Ermenek ve Ayranci Merkez ve köylerindeki sehit sayisi ise 498 kisidir.
Yukarida bahsi geçen Anzaklar’in ilk çikarma yaptiklari Ariburnu Muharebesinde onlara ilk karsi koyan Türk Birligi içindeki 27 inci Alayin tamamina yakini burada sehit olmus. Köyümüzden Osman oglu Bektasda bu alaydan olduguna göre, burada sehit oldugu anlasiliyor.
Çanakkale Savaslarinin en yogun ve siddetli geçtigi yerlerden Ariburnu, Seddülbahir, Conkbayiri ile hemen hemen orada savasilan yerlerin tamamina yakinini, askerligimi yaptigim 1954 yili baharinda, oralari bilen bir yüzbasinin refakatinde gezdim. Bizimle savasan diger devletlerin askerlerine ait mezarlar, bakimli, mezar taslari üzerinde isim ve ölüm tarihleri bile yaziliydi. Bizim sehitlerin mezarlari ise aksine bakimsiz ve perisandilar.
Yagmur sularinin meydana çikardigi sehit kemiklerini tekrar toprakla kapattigimizi, yine sel sulari ile toprakta yarisi disarida olan patlamamis top mermilerini bulup yetkililere teslim ettigimizi hatirlarim. Istikamlarda kasatura ve matara parçalarini gördüm.
Dedem Durmus Ali ve arkadaslarinin gözleri ile görüp havasini soluduklari bu topraklar üzerinde yürürken, sanki bir sehidin üzerine basacakmisim gibi çekinerek, yavas yavas yürüdüm..
Aksamüzeri oradan ayrilirken, ellerimi gökyüzüne açarak, burada sehit olanlara enderin hislerimle, bildigim bütün dualari gönderirken,M.Akif’in “Çanakkale Sehitlerine” adindaki uzun siirinin son iki misrasi ;
“Ey sehit oglu sehit Isteme benden makber
Sana agusunu açmis duruyor Peygamber” sözleri agzimdan döküldüler. Sonra tekrar ellerimi gökyüzüne çevirerek; “Dedecigim, seninle birlikte burada sehit olan ve gazi olarak ayrilanlara sonsuz sükran ve rahmet dilerken göremedigim ellerinden öperim. Rahmetli M.Akif Bey yukaridaki siirinde sana ve arkadaslarina “Varsin senin mezarin diger uluslarinki gibi süslü püslü olmasin. Su anda çogunuzun mezarinin bile olmadigini bilirim. Etiniz ve kemiginiz artik toprakta hasroldular, ama, yinede sizlere büyük bir müjde ve armagan var. Peygamberimizin kollari sizleri kucaklamak üzere açilmis. Yalniz o sizlere yeter” dedim.
Aksamüzeri birligimize dönerken bütün arkadaslarimin yüzündeki hüzünü, efkâri gördüm. Dahasi içimize akittigimiz ve ayni zamanda bogazimiza dügümlenen çok aci duygular vardi.
Hani derler ya “Aciyan yerin baska, acikan yerin yine baska” diye. Iste o aksam yemeklerimizi yerken, yemekhane o güne kadar her günkü olan gürültü ve samatali degil, sessizlik içinde, yalniz çatal ve kasik seslerinin duyuldugu bir mekân olmustu. 
YORUM EKLE

banner284