ALISAMADIKLARIM

Çocuklugumda kalabalik bir beldede, çogu herkes gibi, o yillardaki bizim olan mütevazi, tek odali evimizde, geceleri ana baba ve kardeslerimle birlikte koyun koyuna yattigimiz bir evimiz, ayni sokakta dip dibe, asagi yukari ayni boy ve genislikte olan akraba ve komsu evleri ve bu evlerde bizim gibi çogu kalabalik nüfusa sahip aile topluluklari yasardi.
Bayramlari ve acilari birlikte yasayip paylastigimiz bu kalabalik belde insanlarinin isleri, aslari, örf ve adetleri tamamen ayni oldugundan, kaderi de birlikte paylasirlar, hep birlikte gülerler ve hep birlikte aglarlardi.
Çocuklugumu akran arkadaslarimla doya doya yasadigim bu beldede, o yillar köyden disari çikma olayi çok acil durumlar hariç hemen hemen hiç yok gibiydi. Erkekler mecburen askerlik için çikarlar ve terhis olduklarinda da hemen köye dönerlerdi. Ben saniyor ve inaniyorum ki o yillarda, ninelerimizden bazilarinin en yakin sehir olan Karaman’i bile görmeden bu dünyadan göçenler olmustur..
Okumak için köyden ayrilan ise üç bes kisiyi geçmez, en yakinimiz Karaman’da bile yalniz bir ortaokul varken liseyi okumak için Konya’ya kadar gitmeniz, okuma hevesiniz, paraniz ve o günlerde hiç alisilmamis gurbete ve hasrete dayanma gücünüz olmasi gerekirdi
Iste bu sebeplerden dolayi, çocuklugumda dahi köyden pek disari çikislarda olmadigindan beldenin halki hem kendi yagi ile kavrulmus ve hem de bir birine kenetlenerek sanki akraba gibi iç içe herkes herkesi taniyarak ve örf ile adetlerine de bagli olarak hayatlarini sürdürmüslerdir.
Bir deyimde oldugu gibi “Basinda örtüsü, giyim tarzi, sabrini yansitan ifadesi ve sevecenligi ile annesini, mütevekkil, iddiasiz, ceketinin içine giydigi süveterinin yansittigi gibi temkinli diyerek babasini” anlatan anlamli bir söz dizisine bir de ellerinin nasirini eklersek, iste bizim köyün o yillardaki insanlarini en iyi sekilde tarif etmis oluruz sanirim.
Çünkü tek meslekleri olan çiftçiligi simdilerdeki gibi çesitli makinelerin gücü ile degil, yalniz kendi güçlerine hayvanlarinin gücünü de ekleyerek, yilin hemen hemen dörtle üçünü durmadan çalisarak sürdüren insanlardi..
Su anda nüfusu iki yüzün üstünde bulunan bir sitede, kendime ait dairede oldukça rahat bir hayati da yasiyorum sayilir. Ancak, yakinimda iki komsu ile samimi oldugum üçbes’i asmayan arkadastan baska kimse yok. Çünkü digerlerine bir türlü alisamadim.
Çocuklugumda içinde anamin ve babamin göz nuru, el emegi, çilesi ve alin teri olan bahçemizde yetisen domatesler, salataliklar, fasulye ve digerleri vardi. Onlari o yillar hiçbir endise ve korku duymadan içime sindire sindire yerdim.. Su anda kis aylarinda olmamiza ragmen çesit olarak daha fazla varlar. Hem de süslü püslü. Ancak ne o kuku, ne tat ve ne de rayihalari kalmis. Üstelik hormonlu ilaçlarla zorla büyütülmüs olduklarindan onlara da bir türlü alisamadim.
Ayni bahçemizdeki elma, erik, kaysi, gibi meyvelerin daha çogu su anda pazarlarda marketlerde yine var. Ben bunlari da öyle istahla yiyemiyorum bir türlü. Çünkü gösterisli olmalarina ragmen yine sihhi yönden saf ve temiz degiller.
Eskiden o köyde bolca misirda yetistirilirdi ki, bilhassa çocuklugumda arkadaslarimla birlikte yukari derede yaktigimiz ateste, ucu daha dar olan kabak kökeni ile üfleyerek çabucak pisirip yerken onun tadina ve kokusuna doyum olmazdi. O misirlardan simdi çarsida yine var. Hem de o kadar güzel ve biçimli ki, sanki bir bilgisayar marifeti ile koçanina siralanmis gibi düzgün ve gösterisli Ancak hiç tadi olmadigindan bunlara da alisamadim
Köyümde basi örtülü, kendine has normal ve rahat giyimleri ile sabir, kanaatkâr sefkat dolu, yapmacigi olmayan, gerçek inançli kadinlarimiz vardi. Hala da varlar. Su günlerde bilhassa sehirlerimizde türeyen daha kapali bir giyim kusam ortaya çikti. Çogu art düsünce ile giyinildigini bildigim, riya kokan bu tür giyimli kadinlarimiza da alisamadim.
Bunca ömrümü hem yirminci ve hem de yirmi birinci yüzyillarda yasadim. En güzel yillar ise yoksulluklarima ragmen yirminci yüzyilda geçtiler. O yüzyilda, çocuklugumu, gençligimi kisaca en güzel ve verimli yillarimi bütün sevdiklerimle birlikte yasamistim ama yirmi birinci yillar denilen bu günlerde, önce ailemdeki yaprak dökümü gibi teker teker ebedi ayrilislar basladi.
Simdiki asrin ilk yillarinda yazdigim bir mektup ve yazinin altina tarih olarak eski aliskanlikla hep 1900’lü yillari yazdigim, farkina varinca da yeni ve dogru tarih olarak yenisini yazarak düzettigim çok olmustur. Çünkü yeni asrin tarihine de bir türlü alisamadim..
Tabiat ana vücudumda olan eski verdigi yeteneklerin çogunu artik teker teker geri aliyor. Normal hayatimin basamaklarini birer birer iniyorum. Üzerime sonbaharin sisi çökmüs durumda. Ancak bütün bunlara ragmen Allahin verdigi yeteneklerim hala var.
Bunlardan biri de adina algilama denilen yeteneklerim ki bununla bir seyler yazarak, okuyarak ve eski anilari hatirlayarak hayata tutunmaya çalisiyorum. Çocuklarimin bana olan
ilgisi de beni hayata baglayan en büyük destektir. Ellerim, ayaklarim çok sükür tuttugundan, kendi isimi kendim yapma çalisiyorsam da bu dünyadan Ahrete göçen esimin yokluguna da bir türlü alisamadim.
Son zamanlarda siyasilerimizin hiç acimadan birbirlerine söyledikleri kirici sözlere de asla alisamamistim. Ancak, simdi bir de kimsenin haberi olmadan ve sezdirmeden devletin içine sizan orada her sürü marifetleri karistiran ve son aylarda da birden bire fark edilip tamamen ortaya çikarilan paralel devlet varmis ki saf bir vatandas olarak duyunca sasirip kaldim.
Hele yaptiklarini en yetkili agizlardan duydugumda ise saskinligim daha da artti. Bu paralel devlet neler yapmis neler. En yetkili büyüklerimizden ögreniyoruz ki bu paralel devlet içimize sizarak kimseye hissettirmeden yalanci sahit, düzmece diskler düzenleyerek yani kumpas kurarak askerlerimizi, pasalarimizi ve hatta Genelkurmay baskanimizi, Üniversite hocalarini, siyasileri ve gazetecileri de içeri atmislar.
Yine büyüklerimizden dinledigime göre içeri atilan bu mümtaz kisiler birer düzmece delil ile içeri tikildiklarindan mahkûm degil esir edilerek kapatilmislar. Son günlerde içeri atilanlarin kapatildigi koguslardan bazilarinin anahtarlari bulunarak disari çikarildilar ama bazilarinin anahtarlari hala bulunamadigindan içerideler.
Yine en yetkililerimizden ögreniyoruz ki bu suçu isleyenler en etkili bir sekilde cezalandirilacaklarmis. Iyi, hem de çok güzel. Cezalandirilsinlar ama içeri atilan bu suçsuz insanlarin bunca yillik hak ve hukuklari ne olacak. Ya yikilip yok olan hayalleri, ayaklar altinda çignenen seref ve haysiyetlerini tekrar geri verebilecekler mi?. Iste bu sebepten yeri asla doldurulamayacak bu karanlik ve pis islere de hiç alisamadim 
YORUM EKLE

banner284