ANADOLU

Anadolu’da, Yontma ve Cilalı Taş devirleri yaşanılmış olup, M.Ö. 3000 yılında da madenlerin işlenilmeye başlanıldığı, ayrıca çanak-çömlek işçiliğinin de geliştiği görülmüştür. Anadolu’nun tarih öncesi kadim kültürünün oluştuğu, başta; Alacahöyük, Truva, Alişar, Malatya ve Urfa gibi yerleşim alanları, Anadolu coğrafyasında yaşanılan tarih öncesi kültürün aydınlanmasını sağladılar.

Truva’da üst üste 9 kent oluşmuştur. Bunlardan ilk iki kent, M.Ö. 3000-2000 yılları arasında kurulmuşlardır. M.Ö. 2500 yılında kurulan ikinci şehir, bir kaleden ibaret olup, etrafı kuvvetli bir surla çevrilip berkitilmiştir. Kalenin orta yerinde hükümdar sarayı ve sarayın etrafında megaron denilen evler yer almaktadır. Bu evlerin temelleri taştan, üst kısımları ise kerpiç ve tahtadan yapılmıştır. Aynı zamanda bu 2 inci Truva kentinde seramik sanatında çok önemli gelişmeler olmuş, pişirmek yöntemi uygulanmış ve vazolar yapılmıştır. Yine bu dönemde; hançerler, çiviler, ok uçları ve bıçaklar ile araçlar ve gereçler, madenden yapılmaya başlanılmıştır.

Alişar’da, elde edilen bulgular, Anadolu’nun M.Ö. 3000-2000 yılları hakkında bilgiler vermektedir. Gümüş ve bakırdan yapılan süs eşyaları, ev yapma teknikleri ve çanak-çömlek yapımları ile bunları ortada kerpiçten yapılmış ve etrafı surla çevrilmiş bir kale vardır. Kent, bu kalenin eteklerinde kurulmuştur. Seramik sanatı gelişmiş, üzerleri geometrik şekillerle süslenen boyalı vazolar yapılmıştır.

Alacahöyük’te içlerinden; altın ve gümüşten yapılmış süs eşyaları ile siyah küçük geyik heykeller, boğa, güneş kursları, maden ve toprak kaplar çıkarılan 14 hükümdar mezarı olan bu eserler, Anadolu’nun M.Ö.2500 yıllarına ait önemli bilgiler vermektedirler.

M.Ö. 5000 yılında oluşan Malatya’daki Aslan Tepe’de yapılan kazılarda tapınaklar bulunmuştur. Tapınaklardaki taşlar üzerinde hayvan, bitki ve insan figürleri dikkat çekmektedir.

Aslan Tepe’de ele geçen bulgularda; M.Ö.3300-3000 yıllarına ait bir kerpiç saray, M.Ö.3600-3500’lere ait tapınak, iki bini aşkın mühür baskısı, kaliteli metal eserler bulunmuştur. Elde edilen veriler göstermektedir ki o dönemde Aslan tepe’nin aristokrasinin doğduğu ve ilk devlet şeklinin ortaya çıktığı resmi, dini ve kültürel bir merkez olduğu anlaşılmıştır.

Tarihte ilk kez buğdayın besin değeri anlaşıldı ve buğday ekimine ve hasadına M.Ö. 10.000 yılında Urfa Göbekli Tepe’de başlanıldı. Bunun için insanlar mahsul elde etmek için ektikleri buğdayın yanına yerleşmeye başlayarak, yerleşik yaşantıya geçilmesi ortaya çıktı.

Göbeklitepe, ayrıca yeryüzündeki ilk inancın merkezi olmuştur. Çünkü bu yörede 20 tapınak olduğu tespit edilmiş ise de bunlardan günümüzde sadece 6 âdeti insanların görüşüne sunulabildi.

İnsanların yerleşik yaşantıya geçmeleri, tapınakları mı yoksa ektikleri buğday mı etkili olmuştur? Sorusu, asırlardır gündemdeki yerini korumaktadır. Köylerin ve kent oluşumlarının tapınaklar etrafında geliştikleri, dikkate alındığında, yerleşik yaşantıya geçilmesinde tapınakları öne çıkmış görülmektedir, denilebilir. Yerleşik yaşantıya geçilmekle birlikte, kültür birikimi de oluşmaya başladı.

İnsanlar, yerleşik yaşantıya geçmesiyle birlikte, aynı soydan gelen yakın aileler bir araya gelerek, köy birimlerini; genişleyen köyler ise, süreç içinde, kutsal bir varlığın koruyuculuğu altında inanılan ve klan adını alan ve bir şefin yönetiminde yeni bir örgütleme oluşturdular. Bu dönemde, hayata kaynak veren totemler yaptılar. Ölülere tapma, yapma barınakların kazılması, taştan anıtlar, menhirler ve dolmenler oluşturuldu.

Önceleri, aralarında yapılan savaşlarda ele geçirilen esirler, öldürüldüğü halde insan emeğinin değerinin artmasını gören klanlar, bu esirleri öldürme yerine, kendilerine hizmet ettirmeye başladılar. Bu durum, klanların zenginleşmesini de beraberinde getirdi. İşler, süreç içinde daha da çeşitlendi ve iş bölümünü çeşitlenmesi, kadına boyun eğdirdi. Kan bağı kaybolmaya başladı ve onun yerini, mülkiyet bağları aldı.

Mülkiyetin ortaya çıkmasıyla birlikte insanlar arasında eşitsizlik oluştu. Klanların başlarındaki güçlü şeflerin, daha fazla esir ve ganimetleri kendilerine mal etmeleri, özel mülkiyete yol açtı. Klan şefi, kendi yurtluğunun efendisi olacak, toprağın işlenmesi için hayvanlardan ki bunlar genellikle öküz gücü olacak ve ekilip biçtiği alanlar genişledi ve artan mahsulün devşirilmesi için orak icat edildi.

İnsanların evcilleştirmedikleri dönemlerde, doğada; köpek, keçi, koyun, inek, öküz gibi sürüler halinde olan hayvanlar, evcilleştirildikleri ilk zamanlarda sayıları oldukça azdı; yüzlerce yıl sonucunda, bu hayvanların sayıları hızla artmaya başladı. Öyle ki, bu dönemlere gelindiğinde, yabanıl hayvanların sayıları, evcil hayvanların sayılarından çok daha az olarak kaldı.

İnsanlar da, hayvanların en büyüklerini yenmelerinden sonra, hızla çoğalmaya başladılar.

Topraktaki verimin artmasıyla birlikte; insanların refahı artmaya başladı. İnsanlar refah içinde tekniklerini yetkinleştirdiler. Dokumacılık gelişti ve usta işi oldu. Yay ve oklar yapıldı. Kayıklar yapılıp, küreklerle yürütüldü. Ağaçların oyularak yapılan vazoların yerine, tezgâhlarda ve kilden üzerleri boyanmaya başlanılan ve pişirilen kap kacak üretimi başladı.

Atın evcilleştirilmesi ve hizmet üretmesiyle birlikte sahiplerine çok büyük itibar kazandırdılar. Sürekli hareket durumunda, uzak yörelerdeki insanlarla iletişim kurulmaya başlanıldı.

YORUM EKLE

banner284