ANDAŞI’NIN BAŞINA GELENLER

Eskilerde çok eskilerde sıra gecelerimiz vardı. Komşularımın çoğu köy kökenliydi. Yörelerinin alışkanlıklarını, görgülerini de mahallemize getirmişlerdi. Genellikle kış geceleri hafta sonu, evleri olanaklıların evlerinde toplanırdık. İlk gençliğin coşkusu, acımasızlığı tüm canlılığıyla sergilenirdi. Hele hele oyunların acemisi olanlara, el ezerliğini (sadizm) “tüm hüneri” uygulanırdı. Oyundan kaçma düşünülemezdi bile. “Ebenin sözü” emirdi. Cıllımak olamazdı. An taşı demezdik de andaşı derdik.
“Andaşı”nı anlatmak istiyorum. Kim bulmuş, kökeni ne bilmiyorum. Ancak tarımsal bir karşılığı olduğu bir gerçek. Bu taş, tarlaları birbirinden ayıran sınırları belirtir. Oldukça ağırdırlar. Yerlerinin değiştirilmeleri kavgaya hatta öldürmeye dek gider. Köy oyunlarının kökeninde yaşanmışlık vardır.
Fransız yazar Emile Zola; Toprak romanında küçük toprak sahibi köylülerin “an” değiştirme ve toprağa olan bağlılıklarının nerelere ulaştığını anlatır.
Böylesi bir olaya bende tanık oldum. G ilçesinde sınır komşusu iki ailenin, tarlaları arasından geçen yirmi beş santimlik ark’a, kavak fidanı ekilmesi kavgaya dönüşmüştü. Fidan ekilmesini, komşusu istemiyordu. Nedeni, kavak büyüyüp, genişleyecek, sınır da değişecekti. İşte bu yüzden fidanı eken oracıkta öldürülmüştü.
Biz yine “andaşı” oyunumuza dönelim.
Oyuncular üç kişidir. İkisi komşu tarlanın sahibidir. Üçüncüsü “andaşı”dır. Taş olan oyuncu oyunun gizinden habersizdir. Ortaya çıkan acemi oyuncu yere oturtulur, kemerle ayakları, dizleri sıkıca bağlanınca ortaya yuvarlak bir cisim çıkar. Köylüler “an” yüzünden tartışmaya başlarlar. Andaşının yerinin değiştirilmesi özel konulardır. “Sen değiştirdin, ben değiştirmedim” diye bağırıp çağırırken ortada andaşı rolündeki oyuncuyu, sanki sınıra çeker gibi başlarlar. Öteye-beriye çekiştirmeye. İşler iyice kızışınca, köylünün biri, üçüncü oyuncuyu kucağına aldığı gibi fırlatıp atar. Bu kez diğer oyuncu üçüncüyü alıp, kendi sınırı olduğunu belirttiği yere fırlatır. Bir öyle bir böyle fırlatılıp atılan üçüncünün kuyruk kemiği acıdıkça acır. Kurtulması olanaksız, oyundan çıkması yasak. Hele bir köylüyü simgeleyen acımasız arkadaş, bu kez taşı tekmeleyerek sağa sola yönlendirir. Ağlamak da erkekliğe sığmadığından “bizim andaşı” salt bağırmayla oyunu durdurmaya çalışsa da izleyenlerin “kahkahaları” sesini duyurmasını engeller.

 

YORUM EKLE

banner284