Anilarimdan: IBRALA DERESINDEN GÖKSU NEHRINE

Yillarca görev yaptigim ve kendimi ikinci memleketim saydigim bu sehrin havadislerini okurken 30 Mart seçimlerinde belediye baskani seçilen Ugur Sözkesen adi gözüme ilisti. Ben kendisini hiç tanimadim ama Sözkesen soyadi bana hiç yabanci gelmediginden, oglum Ali Osman ve gelinim Sükran’a; Bu Soyadi’nin bana yabanci gelmedigini, bu sahsin Ermenek’te kimlerden oldugunu sordugumda, gelinim; Babasi terzilik yapardi, derken, oglum Ali Osman;“Nasil tanimazsin baba, sen bu sahsin babasi Terzi Yasar’i Göksu’da bogulurken kurtarmissin ya” dedi.
Oglumun bu sözleri üzerine içimin çok derinlerinde kalarak artik küllenmeye yüz tutmus olan o zaman ve mekân ile daha önceleri buna benzer olaylari da tekrar hatirlayarak içimde bir sevinç kivilcimi da parladi.Çünkü suda bogulmak üzere olan ilk insani yillar önce Yesildere deresinde,ikincisini Sarayönü Ziraat okulunda Besgöz degirmenleri deresinde ve son olarak ta o gün Göksu nehrinde kurtariyordum.
Iste o günde yaz aylarinda çogu kere arkadaslarla birlikte Ermenek’te pekçok olan piknik yerlerinden birine gider, oralarda aksama kadar oturup, eglenir ve evimize dönerdik.
Çok iyi hatirladigima göre; o günde bankaci birkaç arkadas ve çok kez birlikte oldugumuz rahmetli Turan Selvi ve Vecit Abitagaoglu da dâhil, uzun saseli Jeeple önce sehrin asagisinda, su anda barajin en derin yerinde kalmis olan Göksu’nun yakinlarindaki Deli Aliler (Dellallar)daki Vacit Beyin elma bahçesine ugramis, sonrada Göksu nehrinin kenarlarinda bir yerlere oturmus, sehirden gelirken aldigimiz keçi etinden saç kavurmasi yapiyorduk.
Günün tatil olmasi sebebi ile bizim gibi sehirden piknik için gelmis bir grubun da oldugunu bize kadar gelen seslerinden anliyorduk. Yaz aylari oldugundan, sular bir hayli azalmis, nehrin sig yerlerinden insanlarin kolayca karsiya geçebildikleri yerler olusmustu..
Bir ara gruptaki sesler yükseldi ve bir kisi kosarak; “Bir adam suda boguluyor. Ne olur yardim edin” diyerek yardim istedi. Hiç düsünmeden kosarken üstümdekileri de çikarip atmis, ancak pantolonumu çikarmaya firsat bulamadan suya girmistim. Ancak daha önce böyle bir bogulani kurtarma tecrübemde, ölümle burun buruna geldigimi hatirlayarak, adamin bana sarilmasina firsat vermeden, önce derin yerden birazcik sig yere kadar ufak tekmelerle itmis, sonrada o yillardaki kuvvetli kollarimla, onu kenara kadar çekip çikarmistim..
Bu arada yetisenlerde adami disari almislar ve yuttugu sulari çikarmasina çalisirken, bana da; “Allah razi olsun, sen olmasaydin hiç birimiz dogru dürüst yüzmesini bilmedigimizden Yasar’i kaybetmistik” diyorlardi.
O günden sonra durumu ögrenen Ermeneklilerin takdirini kazanirken, suda bogulmaktan kurtulmasina sebep oldugum Terzi Yasar’i daha çok tanidim. Her gördügünde hayatini bana borçlu oldugunu söyler, tesekkür ederdi. Bu arada Basak Sigorta’dan hizmetlerim karsiliginda bana armagan olarak gönderilen bir kumasi ona diktirdigimi, ücretini zorla kabul ettirebildigimi ve o elbiseyi de yillarca giydigimi hatirlarim..
Yukarida Yasar’i kurtarma aninda O’na yaklasirken eski yillarda edindigim bir tecrübeden bahsettim. Evet, o gün yanimizda Hasan Ünlüer arkadasim olmasaydi, çok evveller delikanliliga ilk adimimi attigim yillarda, hayata veda etmis olacaktim. Hem de bir arkadasimi suda bogulmaktan kurtarirken.
Yil 1945 veya 1946, yasimin da 14–15 oldugu yillardi..Yaz tatilini geçirmek üzere Ziraat Okulundan köye geldigimiz günlerden birinde, köyün içindeki tarihi Yukari Köprünün biraz ilerisinde, o yil baharda gelen sel sularinin kenarlarini yikarak genisletip açtigi,derinligi iki metreden fazla bir daire olusturmus ve sularin dönerek akintinin yavasladigi yerde oldukça uzun, yeni bir (Göbet-Biz öyle tabir ederdik) tabii bent olusmustu. Yüzmesini iyi bilenlerle o yil sik sik bulusup yüzme yarislari bile yapiyorduk.
Köydeki hemen hemen bütün gençler ve bilhassa bizim gibi isi gücü az olanlar, bu dere sayesinde yüzmesini ögrenmistik ve hayatimiz boyunca denizde bile zorluk çekmeden yüzebildik.
O günde arkadasim Hasan Ünlüer’ le birlikte, bu bentte bir hayli yüzdükten sonra biraz dinlenmek üzere, selin getirip oralara yaydigi ince kumun üzerine yatmis ve koyu bir sohbete dalmistik.
Buranin tam karsi tarafindaki bahçelerinden arkadaslarimizdan Halil Gökdogan’in sesi ile dogrulduk. Halil elbiselerinin üstünü bahçelerine çikarmis “Bende yaniniza geliyorum” demisti. Yüzme bilmedigini bildigimizden; “Sakin asagilara gelme, yukaridan sularin sig oldugu yerden gel” demis ve yarim kalan sohbetimize tekrar dalmistik.
O yillar köyün içindeki tarihi Asagi Köprüden baslayarak karsi yakada, ta Yukari Dereler mevkiine ve hatta Ibili denilen yere kadar bahçe degil, daha ziyade tarla olup buralara çokça misir, o yillarda yasak olmayan afyon ve ara ara bugday, arpa ekilirdi., Agaç olarak ta kendi kendine yetisen, tek tük yabani armut, igde ve karaagaç cinsinden agaçlar olup, dere kenarini takip ettiginizde, hiçbir engelle karsilasmadan, ta uzaklara kadar gidebilirdiniz
Aradan ne kadar zaman geçtigini hatirlayamam ama, misir tarlasindan kesip aksam inegine yedirmek üzere omuzuna aldigi yesil misir saplari ile yanimizdan geçmekte olan Kameroglu Amcanin esi Hatice Yengemiz bize dönerek “Su arkadasiniza niye bakmiyorsunuz” deyince, suyun en derin yerinde Halil arkadasimizin suya batip batip çiktigini ve bogulmakta olan bir kisinin çikardigi sesler çikardigini gördük. Bizler biraz uzakta kumlarin üzerinde güneslenirken, sohbeti de uzatmis, Halil’i çoktan unutmustuk. Derhal suya atladim.
O yillarda kavruk ve çok zayif bir bünyem olmakla birlikte bir hayli atiktim. Ancak Halil’e yaklasip ona kollarimi uzattigim an, çok ani ve beklemedigim bir çabuklukla hemen bana sarilmis, iki bacagi ile omuzlarima çikip oturdugu gibi, bacaklari ile bogazimi, elleri ile basimdan asagi iterek ve agirligi ile de beni suyun altina iterken, kendisi omuzlarimda suyun üstüne çikmisti. Benden daha agir olmasi sebebiyle bütün çabalarima ragmen ondan kurtulamadigim gibi, artik nefes de alamadigimdan, bogulmak üzereydim.
Tam bu sirada diger arkadasimiz Hasan Ünlüerde suya atlamis, üzerimden Halil’i çekip almak ve beni kurtarmak üzere çabaliyordu. Bir anlik ondan kurtuldugumu ve derin bir nefes aldiktan sonra, Hasan’la birlikte, bu defa temkinli olup, ayaklarimizla tekmeleyerek onu suyun sig tarafina ittikten sonra, iki koltugunun altindan kavrayarak, kumlarin üzerine kadar tasiyarak yatirdik..
Halil yutmus oldugu suyu yavas yavas ve bizimde yardimimizla midesinden bosaltirken, bana ne oldu gibilerden sapsari ve korkmus biri olarak yüzümüze bakiyordu. Onu biraz daha dinlendirerek, karsidan getirdigimiz elbiselerini giydirdikten sonra, evlerimize döndügümüzde, o günkü olanlari yakinlarimiza hiç anlatamadik.
Tekrar o günleri düsündüm de. Eger yanimda Hasan arkadasim olmasaydi, daha hayatimizin baharinda, Halil arkadasimla birlikte, yillar önce bir birimize sarilmis cesetlerimizi bulacaklar ve simdilerde ise, çoktan unutulmus olacaktik. Su anda Allahin rahmetine kavusmus olan Halil Gökdogan ile hemen yaninda yatan annesi Hatice Teyzeyi Musalladaki kabirlerinde ziyaret etme imkânini buluyorum ama, diger arkadasim Hasan Ünlüer çok uzaklarda, Bursa’da bitmeyen uykularini uyuyorlar. Onlara bütün kalbimle rahmet dilerim.
Bu olaydan aldigim ders ve tecrübeden sonra, yukarida anlattigim, simdi Ermenek Belediye Reisi Ugur Sözkesen’in babasi Yasar Usta’dan baska Ziraat Okulunda da bir arkadasimi suda bogulmaktan kurtardigimi hatirlarim. 
YORUM EKLE

banner284