ÇOCUKLUGUMDAKI IBRALA 2

Bayram namazindan sonra mahallede; birkaç yerde yalniz erkeklerin istirak ettigi evlerden gelen yemekler yenirdi. Biz çocuklarin sofrasina konulan; en son pismaniye tabagi olurdu ki, bunu ancak gözü açlar ve o güne kadarki tecrübeliler yiyebilirdi. Çünkü tabak ortaya konulur konulmaz, hemen hücum baslar, iki üç saniye içinde, kapanin elinde kalirdi.
Artik guruplar halinde; Ramazan Bayrami ise seker toplamaya, Kurban Bayrami ise et yiyecegimizi umdugumuz evlere giderdik. Ramazan günlerinde; aksam namazina gidenler, Müezzin Topal Osman Dayinin ezenlikten; “Tanri uludur”, “Tanri uludur” sesi ile, oraya gelenlerin, çokça yanlarinda getirdikleri peynir sikmasinin, yarisini olmayana verir, birer lokmada yedikten sonra, namaz için camiye girilirdi. Yatsi Namazindan hemen sonra da, Teravih Namazi kilinirdi.
Bizim Asagi Cami de dedigimiz, Kilise Camisinin; 1645 yilinda, Haci Ali adinda biri tarafindan kiliseden camiye çevrildigini, bir tarihi kitaptan okumustum. Yukari Cami dedigimiz Sabaniye Camisi ise; bugünkü belediye binasinin oldugu yerde, hemen bati tarafindan, alti kahve, üzeri de halkevi ve muhtar odasi olup, ahsap merdivenle çikilan binaya, bitisikti. Caminin kapisi dogu tarafta olup, onun karsisinda da, Yukari Çesme dedigimiz çesme vardi ki, cami bugün daha doguya, Kakilli Dayinin varisleri tarafindan hibe edilen arsaya, tasinmistir.
Eski yillarda bu caminin güney tarafindaki küçücük bahçesinde mezarlar vardi ki, bu mezarlarin baska yere nakli sirasinda, yillar önce ölen birinin hala çürümedigi, kefeni ile birlikte nakledildigi söylenirdi. Çok küçükken, o caminin hemen yanindan, Asagi Çesmeye dogru yol üzerinde; baraka halinde dükkânlari, bu dükkânlarda ayakkabi tamiri yapan kisileri, hatirliyorum.
Bilindigi gibi köyümüz çok eski tarihlerden beri bir yerlesim yeridir, Oradaki sabit noktalardan biri de, Kalesi olup, adeta oranin bekçisi gibidir. Uzun yillar önce okudugum Ibrahim Hakki Konyali’nin bir eserinde; Kaledeki kuyudan bahsederken, köyün düsmanlar tarafindan kusatilmasi sirasinda, köy halki, kiymetli varliklarini, bu kuyunun sorumlusuna teslim eder, tehlike geçtiginde ise, geri alirlarmis.
Bir zamanlarda, buradaki caminin taban tahtalarinin degistirilmesi sirasinda, tahtalarin altindaki topragin islak ve yagli oldugunu, bunun da, buraya zorla toplanan insanlarin, toptan yakildigi anlamini tasidigini yazmisti.
O yillarda tanidigim din adamlarimizdan, Misirda okuyup dönen ve Karamanda uzun yillar Yunus Emre Camisinde hatip ve imam, Ramazan aylarinda da, yine Karaman’daki Araboglu Camisinde hatim ile teravih namazi kildiran, bazen de, köye gelerek, oda ve camilerde verdigi vaazlarini dinledigim, esimin de amcasi Müderris Ismail Uysal, Hoca ve Imam Hanefi Turhan, Mehmet Baglan (Muhacir Hoca), Ali Ünal, Ali Özkan, Ibrahim Uysal, Adil Özsoy, Saban Hafizi ve Osman Harmankaya gibi, köye damgasini vurmus, din adamlarimizi hatirliyorum.
Bunlarin içinde karizmatik tavir ve yasantisi ile meshur Müezzin Topal Osman Dayimi da hiç unutmadim..
Hiç bir art düsünceleri olmadigi gibi, tertemiz duygularla, çogu kez, maaslari da olmayan, yalniz Allahin emrettigi gibi, Islami yasantimizda, bizlere yol gösteren, dügünlerimizde oldugu gibi, cenazelerimizde de, hemen yanimizda, bizlerin sevinç ve acilarimizi paylasan, o günkü nur yüzlü, din adamlarimizi, minnet ve sükranla anarken Allahin en makbul dua ve selamlari, onlarin olsun. diyorum.
Su anda da imam ve din adamlarimiz var. Ayni zamanda maaslari da eskilere göre, küçümsenmeyecek kadar yeterli sayilir. Görevlerini Allahin emrettigi gibi yapiyorlarsa, aldiklari maaslari da helali hos olsun. Ancak duyuyor ve görüyoruz ki, bazi din görevlileri, bulunduklari mevkiye hiç yakismayan biçimde, sanki bir partinin militani gibi hareket etmektedirler ki, onlarin bu hareketi hiç hos degil. Aldiklari maaslarini, o partiler degil, bu milletin verdigi vergilerden aliyorlar. Bu gibiler; bir kere daha düsünüp, hiçbir ayirim yapmadan, Allahin emrettigi yönde, icraatlarini sürdürerek, vicdanlarini rahatlatsinlar..
Gazilerimiz:
Hatirladigim kadari ile, Balkan Harbi Gazilerinden Kadir Çavusu, Hasan Demir (Boduk Hasan), Çanakkale Savasinda bir bacagini kaybetmis Musa Yilmaz (Topal Musa), Mustafa Karabulut (Battal Mustafa), Halil Ünüvar’i, Misir Kanal Savasinda Ingilizlere karsi savasirken, iki gözünü de kaybetmis, Kör Ali Dayi ve, taa Yemenden kaçarak sag salim yurda dönen ve Istiklal Harbine de bizzat katilan Ismail Dag gibi büyüklerimi, sagliklarinda bizzat görmek nasip oldu. Ki onlar köyümüze ve bizlere gurur ve onur getiren insanlarimizdilar. Cennet mekânlari olsun.
Yakinim oldugundan Hasan DEMIR (Boduk Hasan) Amcamin, Balkan Savasinda topugundan baslayip, vücudundaki büzük büzük olmus, diger kursun yarasi izlerini bilirim. Balkan Savasinda ismini de söyledigi, ancak su anda hatirlayamadigim, köyümüzden biri ile, Bulgarlarla yaptiklari bir süngü harbini anlatirken, ayni birlikte olan bir köylüsünün yardimi ile, karsisina çikan dev yapili bir Bulgari nasil öldürdüklerini anlatirdi.
Ancak kendilerine yardim gelmediginden, köylüsü dâhil, bölüklerinin tamaminin sehit oldugunu, kendisinin de, ayagindaki yaradan kan kaybi ile bayildigindan, ölü sanilarak, sag kaldigini anlatirdi.
Yarali ve yürüyemedigi için, hastanede birakildigini, bu sebeple de, hem düsüsünde ve hem de kurtulusunda, Edirne’nin içinde oldugunu, Bulgarlarin sehirde kalmis Müslüman halka yaptigi mezalimi, Selimiye Camisinin, katirlarin ahiri haline getirildigini, aci aci anladiktan sonra da, genis bir gögüs geçirerek, “Topragina kan eksen, can biten, yetmisiki mahalleli güzelim Selanigi bile, so kötü Yunana birakip geldik, oglum” diye dertlenirdi.
Ben yüzünü hiç göremedigim Çanakkale Sehidi Dedem Durmus Ali ile birlikte, o köyden savaslarda sehit ve gazi olmus tüm büyüklerime, Allahtan rahmet dilerim.
Bir tarih yazari; “Takvim yapraklari ebedi kanunu ile durmadan düsüyor. Arkalarinda anilmaya deger hikmetlere sahip ne bahtiyar kisilerdir ki, tarihte ve milli vicdanlarda yerleri vardir” der. Bir digeri de; “Güzel insanlar geldiler, Neler yaptilar neler. Sonunda da güzel atlara binip gittiler” der. Bu güzel sözleri her hatirladigimda, ben; köyümdeki o eski saf tertemiz din adamlarimiz ile, yine köyümüzde bizzat gördügüm gazilerimizi, görmedigim sehitlerimizi düsünürüm...
Ören yerlerimiz:
Bildigim kadari ile; Demirci, Denircik, Mendik, Tekke, Kinik, Kizilcakuyu, Enece ve Çayirkuyu, ören yerleri olup, uzun yillar süren kuraklik veya baska sebeplerle, basta Ibrala, sonra da Karaman’a göçmüs bizlerin, eski atalarinin yurtlari olup, buralarda gördügümüz mezarliklarin büyüklügü, kocaman bir sehrin mezarliklarina bile denktir.
Su anda bile, bu ören yerlerinin çogunu, yayla olarak, hayvanlarimizi otlatarak veya oralardaki tarlalarin ekilip biçilmesi suretiyle kullaniyoruz ki, buralarda gezerken, bilhassa bahar aylarindan baslayip, bütün yaz boyu, kekik ve yavsan kokularini duyar ve hatta, bu kokularin, hayvanlarimizin ürünlerine bile nüfus ettigini tadindan anlariz. Oralardaki kuyularimiz, halâ kullanilarak, gerek insanlarin ve gerekse hayvanlarin ulasabildikleri, en önemli su kaynaklarimizdir.
Köydeki mezarliklari asagi yukari hepimiz biliyoruz. Bir de yakin tarihimizde Ibrala’da yasayan Yahudiler ve Rumlar, yani gayrimüslimler varmis ki, bunlara ait anilari, büyüklerimden ögrendigim kadari ile; giderken biraktiklari ev ve dükkânlari da biliyoruz. Bunlarin mezarliklarinin da, Yahudilere ait olanlarin köyün yukarisindaki mezarlik yakininda, Rumlar ait olanin da, Dösemeye giderken, karsi degirmene dogru ve Guzark denilen, arkin üst taraflarinda oldugunu isitmistim.
Ben inaniyorum ki, köyümüz halkinin çogunlugu, bu ören yerlerden, köye göçen atalarimizdir Oralarda ekin ekip, harman kaldirirken veya hayvanlarimizi otlatirken, hala ayakta olan kabristanlarda yatanlarin, atalarimiz oldugunu hiç düsündük mü?
Köye tek basima gittigimde; giristeki elektrik trafo binasinin önünde, arabamdan iner, binanin günes görmeyen kuzey yönündeki duvarin dibinde yere oturur, tam karsimda olan, artik kabirleri kaybolmus, Garipler Mezarligi da denilen ve bizlerin bir dedenin mezari olarak bildigimiz mezarliga yönümü dönerek, beraberimde getirdigim bir cüz’den, Yasin Süresini okur, sonra da bütün bildigim dualari siralar, sevabini sagimdaki ve solumdaki ve tabii ki tek mezarli Garipler Mezarliginda yatanlarin tamaminin ruhuna gönderdikten sonra, bu defa da, Asagi Degirmenin üzerindeki, biri erkek, digeri de kadin atalarimin yattigi mezarlarin basinda, ayni dualarimi yaptiktan sonra, Köye giriyorum.
Kellecilerden Ömer Güler ile Konya’da komsuyuz. O’nun ifadesine göre; Garipler Mezarliginda, bizim dede dedigimiz sahsin, yine Kellecilerden Avukat Ömer Karayumak’in yaptirdigi arastirmalardan; Istanbul’dan gelmis, atalari oldugunu ögrendiklerini anlatir.
Hani hatiralara veda ederken son bir kez dönüp bakmak insani deli eden isyankar bir çigliga benzer derler ya. Olsun, ömrümün son basamaklarina gelmis biri olarak, tek istegim; yaz günlerinde, bir veya iki gün süreyle, benim gibi oralari çok özleyen ve meraki olan birkaç kisi ile birlikte, bir traktörün römorkuna serilmis bir kilim üzerinde, yukarida saydigim veya su anda aklima gelmeyen, köyün bütün arazilerini tek tek gezip, oralardaki anilari da dile getirerek, belirli yerlerdeki subasinda oturup, getirdigimiz nevaleleri de yiyerek, dolasmayi çok arzu ediyorum.
Insallah benim gibi merakli ve hevesliler çikar
Devam edecek
 
YORUM EKLE

banner284