ÇOCUKLUGUMDAKI IBRALA-9

Çiftimiz, çubugumuz olmadigi için, babamin Ilkokul hademeliginden aldigi ufak bir maasla geçiniyorduk. Bilhassa Ikinci Dünya Savasinin da devam ettigi bu yillarda, kalabalik da olan ailemizin geçiminde, epeyce zorlandigimizi, çok iyi bilirim.
Iste o yillar galiba üçüncü siniftan dördüncü sinifa geçtigimin yazinda; babamin da akrani olup, iyi konustugu, Kocaagalarin Omar(Ömer Aslan)’a ait, o yillarda, köydeki çok önem ve deger verilen öküzleri ve diger hayvanlarini, Nalima’nin üst taraflarinda, gütmekle görevlendirilmistim.. Hayvanlari aksama kadar oralarda güder, aksam oradaki agila kapatir, köye döner, sabahleyin de yine ayni is için, oraya dönerdim.
Ömer Aga, lakabindan da anlasildigi gibi, bir aganin çocugu olup, o yillar köyde bulunan en önemli odalardan birinin de sahibidir. Köye gelen yabancilar, hayvanlari ile birlikte hiçbir ücret ödemeden burada misafir edilir, hem hayvani ve hem de kendisi, yedirilir, içirilir, ayni zamanda, aksam mahallenin ihtiyarlari da, burada toplanir, sohbet ederlerdi.
Ömer Aga’nin, her Kurbanda kestirdigi, koyun ve keçinin arka butlarindan, birini bize gönderdigini hatirlarim. Ancak, çok sakaci da olan Ömer Aga’nin en agir sakalarini da, babama yaptigini isitmistim.
Bunlardan biri; benim köyden çok uzaklarda oldugum günlerde, evlenecegim söylenen bir kiz’in baskasina nisanlanmasi sebebiyle, evimizin önünden, kizin nisanlandigi eve kadar, saman saçilmasi olayidir ki, babam buna çok kizmis, ama kimin yaptigini bir türlü ögrenememisti.
Ikincisi ise; ben evlenirken yaptigi agir sakaydi. Fakir oldugumuzdan, köydeki adetlerimizden olan, dügün yapamadigimiz gibi, dügün yemegi de verememistik. Iste o gün Tellal Tilkici Hasan, Kaleden “Bevvap Mustafa (Babamin köydeki lakabi) oglunu evlendiriyor. Bütün köyü yemege davet ediyor” seklindeki ilani üzerine, evimize dügün yemegi için ilk gelenlere, yakin akrabalar için yapilan yemekler ikram edildiyse de, sonra gelenler, yemek yiyemeden ayrilmislardi.
Hiç haberimiz yokken yapilan bu agir sakanin sahibinin de, Ömer Aga oldugu, Tellal sikistirildiginda anlasildi. Buna çok kizan babam, Ömer Agayi bulmus; “Ulan Güdük! (Ömer Aganin boynu birazcik kisaydi), demek o saman hadisesi de senin marifetindi!” diyerek çikismis ise de, Ömer Aga gülerek oradan uzaklasip, birkaç gün sonra gelip, babamdan özür dilemis oldugunu duymustum.
Dördüncü siniftan bese geçtigim 1943 yili yazinda da; Lobutlarin, Akpinar’daki harmanlarini köye tasimakla görevlendirilmistim. Osman ve Isa kardesler olarak tanidigim bu çok iyi insanlarin simdi isimlerini unuttugum esleri, ve en basta da evin reisi de olan, çocuklarinin ve gelinlerinin muhterem analari, Serife Teyze vardi.
Ailenin diger üyesi Ahmet; o günlerde galiba biraz rahatsiz oldugu için, bu ugrasin içinde degildi ama, gerek ilkokuldan ve gerekse sonraki hayatta olan münasebetlerimiz sebebiyle, O’nu da çok iyi tanir ve severim. Su anda tamami Allahin rahmetine kavusmus olan bu iyi insanlari rahmetle aniyorum.
Almanlarin bütün Avrupa’yi isgal ettikten sonra, Trakyada’ki sinirlarimiza dayandigi, askeri birliklerimizin çogunu oraya yigdigimiz, Almanlara karsi bir an önce savasa girmemiz için, Çorçil’in Mersin-Yenice istasyonunda, zamanin Cumhurbaskani Inönü’yü, ‘hemen savasa girin’, diye zorladigi o zor günler...
Köyümüzde ögretmenlik te yapan, yaz aylarinda da, devlet tarafindan bu is için görevlendirilmis, Süleyman Asçi, o gün Akpinar’a da gelmis, oradaki harmanlari gezerek, hazir vaziyete gelen çeçlerden, sahipleri için bir yillik yiyinti ve ekecekleri tohumlugu da
harman sahipleri ile kararlastirdiktan sonra, kalanini devlete, daha dogrusu, Askerlerin ihtiyaci için, elindeki tahta damga ile damgaladiktan sonra, birinin kullandigi motosiklete binerek, köyün baska yerlerdeki harmanlarina dogru uzaklasip gitmisti. Bu mecburi verginin, o günlerdeki ismini ise, artik hatirlayamiyorum.
Tasima isine, önce çikmis ve kocaman bir yigin halindeki samandan baslanmisti. Ben kalbur içine doldurdugum samani, Osman veya Isa Dayimin önündeki harara dökerken, Onlar da elleri ile basa basa sikistirarak doldurur, sonra bunlari 4 veya 5 adet merkebin sirtina örmelerle bagladiktan sonra, bana teslim edilir, ben de bunlari köye, onlarin evlerine getirirdim.
Zaten benim yolumu gözleyen, ailenin reisi Serife Teyzem “Guzum, örtmeye elma/erik koydum. Biz hararlari bosaltirken, sen orada hem onlari ye, ve hem de biraz dinlen” diye tembih eder, yarim saat içinde, hamarat gelinlerin becerili elleri ile samanlar, samanligin damdaki deliginden bosaltilir, bos hararlar, eseklerin sirtina sarilip baglanmis halde, bana “hadi” denirdi. Ben; köyden Akpinar’a, günde üç kere, bu eseklerle, saman ve bugday tasimistim.
Asagi yukari, bir aya varan bu isten sonra, okullar da açildigindan, okulda ögretmen Süleyman Asçi bir sohbetinde; “Çocuklar biliyor musunuz, bu yaz harman çekerken içinizde en fazla yorulan Tevfik arkadasinizdi” deyince, Unu ve Ova’dan harman tasiyanlar, buna itiraz etmis; “Olur mu ögretmenim?, Akpinar iste surasi. Ama Ova, çok uzaklarda” dediginde, ögretmen; “Yolun en zor tarafi, su Kas dediginiz yer. Siz orasini günde bir kere inip çikarsiniz ama, Arkadasiniz o yokusu günde üç kere çikip iniyor” demis ve onlar da ikna olmuslardi.
Bu asil ailenin bir de kizlarini hatirliyorum ki, Topal Musa Dayinin oglu Duran’in ilk esiydi. Maalesef O’da ilk çocugunu dünyaya getirirken, o yillarin imkânsizligindan, bir doktora veya hastaneye götürülemedigi için, bu yolda kaybedilenler kervani ile öbür dünyaya göçüp gitti. Isa Dayi’yi ise; Körseyvat taraflarinda, bir at arabasi kazasinda, genç yasta kaybetmistik.
Yaz aylarindan birinde de; köyün taninmis kisilerinden Nuri Aslan’in, Ova veya Unu’dan, harmanlarini çekmistim ki, bu iyi insanin da, ayaklarimdaki yirtik pabuçlari gördügünde, kendisine ait yedek subayliktan kaldigini sandigim asker potinlerini bana vermis, ve is bittiginde bile, geri almamisti. Allahin rahmeti üzerine olsun.
Güz aylarinda; sanirim iki yil, üst üste Emir Ali’si diye isimlendirilen kisinin, Yörüklerden satin alip, o yillarda kis yaklasirken, etlik diye kesilen kil keçilerini, Körseyvat denilen mevkide, gütmüs oldugum da, hatiralarim arasindadir.
Ilkokuldan mezun oldugum 1944 yilin baharindan güzüne kadar, Memis Emmi de (Memis Ekin) çiftçi olup, Tuzakli’da hayvanlarini gütmüs, Akpinar ve Kayaönü’nde ekin derme islerinde çalistim. Köyde emrinde çalistigim son kisi ise, Kirkit Ismail, Ismail Dag’di. Ziraat Okulunda, köye tatil için döndügüm bir yaz tatilinde, Mustafa AKDAG (Berdus Mustafa) ile birlikte, simdiki barajin yapildigi, Cemel Degirmeninin üstündeki harman yerine, bir ay boyunca, oranin tarlalarindan, çergeli araba ile sap çektim. Ismail Dayinin ifadesine göre; beni bu ise, o kadar güzel alistirmis ki, sonraki senelerde, yine bu is için, beni seve seve isine alirmis.
Köyde küçükken islerinde çalistigim bu güzel insanlara hizmet verirken karsiligi ücretimi de almisimdir. Daha dogrusu babam almistir. Ancak o insanlarin verdigi ücretlerden daha kiymetlisi olan, hayat için gerekli, simdilerde ise pek rastlanmayan, içinde alin teri de olan, mesakkati, çalisma azmini ve sabri da ögrendim ki, eger sonralari belirli bir yere kadar gelmis isem, bu basarida onlarin da üzerimde haklari oldugunu asla unutmadim. Ayni zamanda onlarla birlikte sofralarina oturarak ekmegini, asini yedim. Onlara, o sekilde de borçluyum. Tümüne tekrar tekrar rahmet dilerim.
Harmaniz olmadigindan, evimizin altindaki ahirda, danali bir inek, sipasi olan bir esek ve çobanlarin güttügü, ancak kisin yogun oldugu günlerde, avlumuzdaki örtmede beslemek
mecburiyetinde kaldigimiz bir kaç keçi ve koyunlarimizin ihtiyaci samani ise; kisin evimize serdigimiz çulun, anam tarafindan dikilerek harar sekline getirdigi, adina da köyde ISTIYICI HARARI dedikleri ile, babamin tanidigi sahislarin harmanlarindan tasinir, sonra sökülüp tekrar çul olarak evimize serilirdi.
Babamin köyde arkadasim ve sabaktasim dedigi, bazi kimseler vardi ki, bu kisilere kislik saman ihtiyacimiz için sanki abone olmus gibiydik. Bunlardan birinin Koca Agalarin Ömer Dayi, digeri de, Kellecilerden Cavit Dayi olup, her yil en asagi ikiser harar samanimiz adeta hazir gibiydi. Harmanlari çiktiginda, haber gönderirler ve ben gider onlarin harmanlarindan samani alir gelirdim.
Ilkokuldan mezun olduktan sonra köyden 8 arkadasimla birlikte Sarayönü’nde açilan üç yil süreli ve yatili Ziraat Okulundan mezun olmus ve o yillarda alinan memuriyetlerde, ortaokullardan mezun olmus gibi, haklara da sahip olmustuk.
Asker dönüsü iki arkadasimiz haricindekilerin tamami memuriyet için çesitli kuruluslara çokça da polis olmak için müracaat etmisler ve tayinleri de çiktigindan, köyden ayrilmislardi. 1955 Baharinda, onlarla birlikte, ben de iki kere polis olmak için müracaatim olmus ise de, birinde yarim santimlik boy ölçüsünden, birinde ise kanimdaki düsük seviyeden, polis olamamistim.
Çok kötü bir yaz gününü geçirirken, cebimde çocugumun eline verecek bir bisküviyi bile alacak parasi olmayan biri haline düsmüstüm. Oysaki askere gitmeden önce bile, “Hayata atilis” yazimda da anlattigim gibi, bir çiftlikte çalisirken, ayda o günlerin çok iyi parasi olan, 200 lira alirken, köyden birkaç arkadasima da, orada is bulmus ve para kazanmalarina vesile olmustum, ama simdi kendim muhtaç ve perisandim.
1953 yili Baharinda askerligimi yapmak üzere geldigim Gelibolu 2.inci Motorlu Topçu Alayi Levazim Yüzbasi, ilk günlerde yapilan bir test imtihaninda, kazandigim birinciligimi tebrik ederken; “Madem ortaokul mezunu imissin, eger istersen seni Çanakkale’de 4 aylik bir egitim kursuna gönderecegim, o kurstan sonra, orduda astsubay olarak kalirsin, teklifini kabul etmedigimden; “Iyi düsün, sonra pisman olursun” sözlerini, simdi suratima vurulan bir samar gibi hissediyor ve kahroluyordum.
O yilin güzünde köyümüzdeki Ilkokulun Müdürü Numan ögretmenin de yardimi ile, o ögretim döneminde ilkokulda vekil ögretmen olarak görev almis ve birazcik ferahlamistim.
Bahar aylarindan itibaren, memur alan kurumlara yine dilekçeler gönderirken, o yillarda Ulukisla’da polis olan mahallemizden komsum ve arkadasim (Allah O’na daha uzun ömürler versin) Hasan Hüseyin Dik, Devlet Demir Yollarina memur alinacagini ögrendiginden, bana da haber yollamisti. Adana da D.D.Yollari altinci isletme müdürlügüne müracaatim üzerine, Gaziantep’e bagli, Kargamis Gari emrine, Suduragi Kasabasindan, okuldan arkadasim Galip Ünver ile birlikte, Kondüktör olarak atanmis ve ben de ilk memuriyete baslamis oluyordum. 
YORUM EKLE

banner284