ÇULLU KUDUZ (Affınıza Mağruren)

Birkaç haftadır  koronavirüs nedeniyle sokağa çıkma yasağı- kısıtlaması var. Birey olarak,  sağlığımız için kurallara itirazsız uyma sorumluluğumuz ve zorunluluğumuz var elbette. Malum tedbirler önce kendimizin, ailemizin, sevdiklerimizin esenliği için hayati öneme haiz. Her fırsatta sokağa çıkan, gerekli- gereksiz her durumda kendini sokağa atan özellikle dışarı ayaklı olup evde oturmayı, vakit geçirmeyi sevmeyen ev kaçkınları için durum hayli müşkül olsa da katlanacağız. 
Ülkemizi ve tüm dünyayı tehdit eden bu koronavirüs günlerinde yazmayı düşünmüyordum. Ama yazmadan da edemedim. Beni, her hatırladığımda çok güldüren küçük bir anı… Yıllar önce bir tanıdığımız, telefonda Babalar Günü için babama  ne alsam ki diye soran kızına: Aman kızım gereksiz bir şey alma. Alırsan pantolon gömlek filan al. Zaten ortalarda çullu guduz gibi geziyor, beni sinir ediyor, belki giyer demiş. Sen gel de gülme. 
Karaman Ağzı’nda  insanın hal ve durumlarını açıklayan yazıma başlık olan “çullu guduz” gibi, yani; düşük kılıklı, pis kıyafetli olarak tanımlayabileceğimiz tespit ettiğim 100 ün üzerinde ifade var. Mesela: Müleves (paspal, pespaye) , pallampos ( kötü giyim – kuşam), şakülü gayık ( bedenin hastalıktan ve yaşlılıktan kamburlaşması, belin bükülmesi), malağını sarkıtıp oturmak (surat asıp durmak), pıs pıs durmak ( çekinerek sessizce durmak) , gılıgı gaçık ( vücut sağlığı bozuk) , sinesi düşük ( hastalığın verdiği keyifsizlik), gılığı gılık değil ( kılıksız, kimliksiz) gibi… kullanageldiğimiz harika ama alaysı, fakat zamanın ruhuna ve hayatın hızına aykırı hali ahvalimiz üzerine daha nice niceleri.
Yaşım gereği eve kapandığım birkaç günden sonra, böyle oturup durmayla olmaz dedim. Ne yapabilirim derken bir de baktım ; Evin bir ucundan bir ucuna onlarca defa gidip geliyorum. Birkaç yıldır okuyamıyordum, kitap okumaya başladım. 15 günden sonra; böyle pijama – eşofman olmaz, hiç değilse günaşırı sakal traşı olup, giyinip – kuşanıp sanki İsmet Paşa Caddesi'ne çıkacakmış gibi hazır ve nazır ayakta olmalıyım dedim. Dediğim gibide yaptım. Biraz olsun kendime geldim. İş biraz da insanın kendisine kalıyor. 
Fakat ben de az dışarı ayaklı değilmişim. Halime bakmam canım Kütüklü Park’ta çay filan içmek ister. Yani gılığıma bakmam Hasan Dağı’na oduna gitmek isterim hesabı. Çaresiz kırar bacağımı otururum koltuğuma. Kahvehane alışkanlığım, tavla, kağıt hobilerim olmadığına sevinir avunurum. 
Dışarıda olduğu gibi evde de bir dünya olduğuna inananlardanım. Yusuf  Yıldırım’ın  telefonda söylediği gibi bu günler ilaç gibi, edebiyat -yazım için  bulunmaz bir fırsat. Hem insanoğlu su gibi bulunduğu kabın şekline alma özelliğine sahip yumuşak hamur kıvamında değil mi. İstersen alma uyma. Dışarıda öcü var. 
Yine halimize şükredelim. Ya 50 yıl önceki gibi televizyon, internet, cep telefonu olmasaydı ne yapardık. Düşünmesi bile zor. Çok da çaresiz değiliz yani. Böylesi günler sadece sağlığımızın, hayatımızın, sevdiklerimizin hatta berberimizin bile ne kadar önemli olduğunu anlamamız açısından bir fırsat aslında. Sahi saç - sakal tıraşımız geliyor, kime kestireceğimizi hiç düşündünüz mü. El becerisi, sanatsal ve edebi ürünlerin artacağı, yoksandığımız becerilerimizin ortaya çıkacağı bir döneme girmiş bulunuyoruz. 
15 günde evde yürümeyi, kitap okumayı, tıraşlı olup ütülü pantolon giymeyi kendi payıma öğrendim. İyi ki de öğrenmişim. Değilse yazımın başlığında ki gibi olmayı, öyle tarif edilip anılmayı kim isteyebilir ki. 
Karaman Ağzı’mızda “çullu guduz” gibi böylesine yaratıcı, çarpıcı, böylesine komik ifadeler olması bir renk ve zenginliktir. Fakat insanın bu günlerde bile kendisine ve çevresine saygıdan uzak görüntü vermemesi önemlidir. Önümüzde ki haftalarda hatta aylarda beden ve ruh sağlığımız için meşgaleler bulmak, güzel alışkanlıklar edinmek yine biz insanlara düşecektir. İnsanı tembellik, hareketsizlik, eylemsizlik ve üretimsizlik kilitler bırakır. Paslanırsak anahtarcı Süleyman Erbay’ da açamaz. 
Giyinip kuşanalım, süslenip püslenip oturalım. Aksi halde kırk yıllık ismimizin önüne lakap ekleyenler, kulp takanlar çıkabilir. Aman ha.
Esprili yaklaşımlar fena değil de; bir de, biz insanlar bunu hakettik diye hiç düşündük mü. Mevla  müstehakımızı  ,hak ettiğimizi mi verdi yoksa. 

 

YORUM EKLE

banner284