DEPREM GERÇEĞİ

Yıllardır, ülkemizde, ne depremler bitiyor; ne de deprem sonucunda ortaya çıkan felaketler…

Bilim insanlarının, depremlerin yaratacağı yıkımların önlenebilmesi için önerdikleri, bilim ve teknoloji yeterli değildir. Çünkü önerilerin uygulanması için irade gerek; o iradeyi uygulayacak da akıl ve vicdan gerek.

TV. Kanallarında bilim insanlarımız gece gündüz deprem bölgeleri ve deprem faylarının bulundukları mekanları canhıraş bir şekilde anlattıkları halde, her deprem sonrası bir felaket yaşanıyor, can, mal kaybı ve yaralanmalar ortaya çıkıyor.

Deprem bir felaket değil, bir doğa olayıdır. Deprem olayının olumsuzlukları ortaya çıkarmaması için gerekli önlemlerin alınmaması sonucunda yaşanılan durum, felakettir.

Sel, tsunami, volkanik patlamalar, yangın gibi deprem de bir doğa olayıdır. “Depremleri durdurma şansımız var mı?” deniliyor. Doğrudur. Ancak depremin yaratacağı yıkımları önlemek mümkün değil midir?

Ülkemizde, depremlerin olması yüksek ihtimal olduğu halde ve “ deprem öldürmez binalar öldürür,” denilmesine karşın hiç gerekli önlemler alınmıyor.

Meskenler uygun ölçülerde yapılmıyor…

Yerleşim alanları, deprem fayları üzerinde oluşturuluyor…

Yerleşim alanları, dağ yamaçları yerine ovalara, düz alanlara kuruluyor…

İnşaat ruhsatlarına bağlı kalınmadan yapılar oluşturuluyor…

İnşaatlar süresince kontroller ve denetimler yapılmıyor…

Dere yataklarına inşaatlar için ruhsatlar veriliyor…

Sıkça imar affı gerçekleştiriliyor.

Deprem sonucunda oluşan felaketler karşısında “Tanrı imtihan ediyor,” deniliyor. Bu, son derece yanlış bir yaklaşımdır. Tanrı sürekli olarak deprem olan Japonya, Çin, ABD vb. mekânlarda yaşayanları imtihan etmiyor da; Erzincan’ın, Varto’nun, Gölcük’ün, Akhisar’ın ve Elazığ-Malatya’nın gariban insanlarını imtihan ediyor?

İmtihan konusunda öğretilenler: “insanların mallarıyla ve oğullarıyla imtihan edildikleri” şeklindedir.

İlkçağ’da Anadolu coğrafyası başta olmak üzere birçok mekanda insanlar yerleşim alanlarını dağların yamaçlarında oluşturdukları halde günümüzde,

düzlüklerde, ovalarda yerleşim alanları oluşturuyorlar. Böylece bir taraftan tehlikenin tam ortasına kendilerini atıyorlar; bir taraftan da tarım alanlarını kendi elleriyle yok ediyorlar.

İlkçağ’da Mezopotamya’da kurulan; Sümer, Akad, Elam, Babil, Asur gibi devletler, Dicle ve Fırat nehirlerinin taşmaları sonucunda oluşacak olan su baskınlarını kanallar açarak, olası bir felaketi önleyip, aynı zamanda da nehir sularının tarım alanlarında kullanılmasını sağlamışlardır. Aynı durum Mısır’da da görülmüş olup, kanallar açılıp, Nil’in taşması sonucunda ortaya çıkacak felaketler önlenilmiştir.

Sel, yangın, volkan, deprem gibi doğa olaylarının oluşmasından önce gerekli önlemler alınmayıp, ortaya çıkan felaketler, bir kader değil; bir acizlik, bir vurdumduymazlık, bir sorumsuzluk demektir.

Artık bir takım fantezilerin peşinden giderek, sükse yapma ve itibar kazanma gibi ayakları yere basmayan anlamsız faaliyetlerden uzaklaşmanın zamanı gelmiştir, diyorum.

Görevli ve sorumluların, deprem ve diğer doğa olaylarını yaratacağı olumsuzluklar olan felaketlerin yaşanılmaması için gerekli çalışmaları yapmaları ve gerekli önlemleri almalarını bekliyorum.

Deprem kuşağı içinde bulunan ülkemizdeki fay hatları dinamik ve aktif durumdadır, bu güne kadar ne tür önlemler alındı? Unutmayalım, insanların tedbirsizliği, doğa olaylarını felakete dönüştürmektedir.

Bu bir felaket tellallığı değil, bir felaketin önlenmesi için atılan bir çığlıktır…

Depremleri kader olarak değerlendiren zihniyetlerin, depremlerin oluşturacağı olumsuzlukları önleme noktasında yapacakları hiçbir şeyleri yoktur. Kaldı ki; kader diye bir şey yoktur. Zira kaderi insanlar kendi elleriyle yazarlar.

Depremlerde yaşamlarını yitiren vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet; yaralı vatandaşlarımıza da acil şifalar diliyorum.

Geçmiş olsun TÜRKİYEM…

YORUM EKLE

banner284