DÜNDEN BUGÜNE BUGÜNDEN YARINA (3)

Bati dünyasi, Islamiyet’i nicel degisime ugratmaya çalisiyor. Yani ilimlastiriyor. (Ilimli Islam) Ne gibi katalizörler kullaniyor ve nasil bir kimyasal islemler gerçeklestiriyor? Böylece Islamiyet’e yeni bir kimlik kazandiriyor? Ilimli Islam veya farkli bir açidan yine Islamiyet’e Radikal Islam kimligini kazandirmaya çalisiyor. Islam ile terörü birlestirerek “Islam terörizmi” adi altinda Islamiyet’i terör ize bir noktaya çekmeye çalisiyor.

Buna karsilik, “Ilimli Hiristiyanlik”, “Ilimli Yahudilik” ya da “Hiristiyan terörizmi, “Yahudi terörizmi” gibi seslendirmeler yapiliyor mu? Bu soru karsisinda söyle bir soru akla geliyor. Acaba bireysel, kitlesel ve devlet terörizmini su ana kadar kimler yapti, su anda kimler yapmakta? Ortaya atilan ve yayginlastirilmaya çalisilan bu çabalarin temelinde ne var?

“Dinler arasi Diyalog” ya da “Dinler arasi Uzlasma” çabalari baslatildi. Bu çabanin hedefi ne? Hiristiyan dünyasinin, Islam dünyasini kontrolü altinda tutmak istemesi midir? Yoksa Islamiyet’i yörüngesinden saptirmak istemesi mi? Bu diyalog, hangi dinler arasinda yapiliyor? Acaba diyalog Brahmanizm, Budizm ve diger dinlerle de yapiliyor mu? Çabalar, “Dinler Arasi Uzlasma” ise; uzlasma, karsilikli taviz gerektirmez mi? Hangi tavizler veriliyor, ya da verilecek?

Ilginçtir, “Uygarliklar Ittifaki” ve “Dinler arasi Diyalog (ya da uzlasi) içinde yer aldiklarini belirten kisiler, kendi ülkelerinde; bilimle (Üniversite), orduyla, yargiyla, sivil toplum kuruluslariyla sürekli olarak çatisma içinde bulundular.

Islam Kalvenizm’i, Dinler Arasi Diyalog, Uygarliklar Ittifaki Islam terörizmi ( Unutulmamali; Ortadogu toplumlarinin yumusak karni Islam'dir) adi verilerek dayatilmaya çalisilanlar, küresellesmenin oyunlari arasindadir.

Bakalim: Misir, Tunus, Libya, Yemen ve Suriye’de görülen “Müslüman Kardesler” hareketini ve Sünni inanci egemen kilma istegi karsisinda ortaya çikan iç savaslar. Bu gelismeler karsisinda, olaylara bakarak; “Dinler Arasi Diyalog”, “Uygarliklar Ittifaki” olusturulup, bu ülkelerde demokrasi kuruldu görüsüne katilabilir miyiz?

Küresellesme, serbest piyasa ekonomisinin hemen her ülkeye yayilmasi (girmesi) demektir.

Küresellesmenin onarilmasi olanaksiz en yikici etkisi, toplumlarin kültürlerini yok etmektir. Bu nedenle toplumlar, küresellesmenin yapacagi yikici tahribattan, ancak kültürel degerlerini koruyarak kurtulabilirler. Degerler üzerinden politikalar yapilmasi, bu degerleri asindirir, yipratir, zayiflatir ve böylece yok edilmesi kolaylastirilir. Bu yaklasim, küresellesmeye karsi olmak ya da küresellesmeyi dislamak anlamina gelmemeli. Kültürümüzün korunmasinin önemine dikkat çekmek amaciyla tespitler yapilmak istenmistir. Zira önemli olan bir seye karsi olma, bir seyi dislama degil, ona sahip çikmaktir.

Günümüzün hâkim anlayislari arasinda; piyasa merkezli ekonomi, müsteri merkezli üretim, vatandas merkezli yönetim, halk merkezli siyaset ve ögrenci merkezli egitim yer almaktadir.

Temelinde kültür, takip ettigi yol bilim ve vizyonu çagdas uygarlik olan ülkemizdeki egitim, ögrenci merkezli olarak belirlenmesine ragmen ezbere dayali olan teorik egitim sistemi sürmektedir. Ögrenciler, kullanacagi bilgileri ögrenme yerine bilgi hamali yapilmaktadir. Yani ögrenciler, düsünce üretme ve kullanilacagi bilgileri ögrenme yerine, bilgi tasima durumundadirlar. Bilgi, iyi bir köle; kötü bir efendidir.

Ülkemizde Genel Lise adini alan ortaögretim kurumlarinin orani, genel ortaögretim kurumlarinin %65-70’dir.Oysa elle kafanin birlesmedigi yerde sonuç hemen daima duragan, kisir ve cansiz olmaktan kurtulamiyor.

Mevcut egitim sistemi üzerinde 20 ayri bölgede 2.500 lise ögrencisinin katildigi arastirmaya göre, lise ögrencilerinin %95,5’i egitim sisteminden memnun degil, %88’i hayata iyi hazirlanamadigini düsünüyor.

Gelismislik…

Insan Haklari…

Erkek-Kadin Esitligi…

Basin Özgürlügü…

Egitim…

Bu alanlarda dünya siralanmasindaki ülke olarak yerimiz, övünülecek bir durumda yansimiyor, sanirim bu durumun olusmasinda egitim sistemimizin etkisi birinci siradadir.

Önemli olan egitimle sürekli oynamak ve egitim süresini uzatip ya da kisaltmak degil, çaga uygun, ögrenci merkezli egitim sistemi olusturmaktir.

Yarinlari kurgulayabilmek için de buna gereksinmemiz var; hatta buna mecburuz diyorum.

184 üniversitemizde 55.000 akademisyene ihtiyaç var; bazi üniversitelerimizde de profesör kariyerinde ögretim görevlisi yoktur.

Egitimin üretime yönelik olmasi gerekir. Üretim, katma deger yaratmaktir. Yani egitim, bireysel ve toplumsal refahi yükseltmek, toplumsal kalkinmisligi saglamaktadir. Böylece devletin güçlendirilmesidir. Ayrica egitim; bilim ve sanat üretmektir. Bilim ve sanati üretemeyen egitim sisteminin saglikli oldugu söylenemez. Unutmayalim bilim ve sanat iltifat ister ve istenilmedigi yerden de göç eder.

1980 yilinda yükselen deger degisim, 1990 yilinda kalite, 2000 yilinda ise hiz olmustur. Insanlari her geçen gün biraz daha bütünlestiren ve kendine çeken olaganüstü güçlü teknolojiler üretilmektedir. Bu durum, bilim ve teknolojinin ayni zamanda toplumlarin önünü açtiginin bir göstergesi oluyor. Bir tusa basarak saniyede, dünyanin en uç noktasina ulasiliyor.

Günümüzde; her alanda strateji belirlemenin tek yolu, ona küresel bir perspektiften yaklasmaktir.

Biz ise dinsel, mezhepsel ve etnik düzlemden dünyaya bakmaya ve olaylari algilamaya çalisiyoruz. 

YORUM EKLE

banner284