KMÜ’de Tasavvuf ve Tarikatların Önemi Konuşuldu

Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi (KMÜ) Rektörlüğü tarafından "2021 Yunus Emre ve Türkçe Yılı" kapsamında hazırlanan Yunus’un Gönlü Çalab’ın Tahtı adlı program devam ediyor.

KMÜ’de Tasavvuf ve Tarikatların Önemi Konuşuldu

KMÜ Yunus Emre ve Türkçe Yılı Koordinatörü Muhammet Ali Orak'ın yönlendiriciliğinde gerçekleştirilen programın beşinci hafta konuğu KMÜ İslami İlimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmet Akgül oldu.

Prof. Dr. Mehmet Akgül, “13’üncü Yüzyılda Anadolu’da Türk-İslam Birliğinin Sağlanması & Tasavvuf ve Tarikatların Önemi” üzerine söyleşide bulundu.

"Osmanlı’da zirveye ulaşan medeniyetimizin kökeni Selçuklu’da inşa edilmiştir"

Üniversitenin resmi Youtube ve Facebook adreslerinden canlı yayınlanan programda Prof. Dr. Mehmet Akgül, "Osmanlı’da zirveye ulaşan medeniyetimizin kökeni Selçuklu’da inşa edilmiştir. Burada Nizamiye Medreseleri ve diğer medreseler çok önemlidir. Anadolu Selçuklularının en önemli dönemi Alaaddin Keykubat dönemidir. Alaaddin Keykubat döneminde bir medeniyet inşası için gerekli adımlar atılmış ancak sonrasında birtakım karışıklıklar olmuş ve devlet yıkılmıştır. Kaotik ortamın sona ermesi ve Anadolu’da Türk İslam birliğinin sağlanması süreci 1326 yılında Bursa’nın fethine kadar devam etmiştir. Bu birlik, tasavvuf ve medrese alimlerinin katkılarıyla sağlanmıştır." dedi.

Orta Asya’dan Anadolu’ya göç eden Türkmenler arasında henüz İslamiyet'i tam manada kabul etmeyen boylar bulunduğunu ve Baba İshak isyanının da bu durumla ilişkili olduğunu söyleyen Prof. Dr. Akgül, "Bu isyanlar Türk-İslam birliğinin Selçuklu’da sağlanmasını ciddi akamete uğratmıştır. Daha sonra Anadolu’da Müslümanlığın medreseler ve tekkeler aracılığıyla sağlıklı bir zemine oturması ile birlik sağlanmıştır." şeklinde konuştu.

"Toplumu yeniden inşa etmek ve insanlara meslek öğretmek tekkeler aracılığıyla olmuştur"

"Devlet geleneğindeki devamlılık ruhu ve şuurunu Türklerden daha iyi dünyada kimse bilemez. Devletsizliğin ve kaotik şartların neye mal olduğunu da dünyada Türklerden daha iyi bilen hiç kimse olamaz." diyen Prof. Dr. Akgül, Selçuklular döneminde toplumda oluşan kargaşayı sona erdirmek amacıyla tarikatların güçlendirildiğine dikkat çekerek "Tarikat şeyhlerine vakıflar verilmek suretiyle üretimde bulunulması ve o toprakların ekilip biçilmesi sağlanmıştır. Toplumun sarsıldığı dönemlerde toplumu yeniden inşa etmek, insanlara meslek öğretmek, çalışmak ve zenginlik üretmek genellikle tekkeler aracılığıyla olmuştur." dedi.

Göçebe toplulukları yerleşik medeni bir toplum haline getirmede tarikatların hayati rol oynadığını ifade eden Prof. Dr. Akgül, şunları dile getirdi: "Kabileler halinde gelen, zaten birbiriyle çatışmalar yaşayan ve savaşan kabile ruhunu şehirli, yerleşik, iş güç ve meslek sahibi bir toplum haline getirme görevi medreseler ve tekkelerin işi olarak ortaya çıkmıştır. Ahi Evran'ın meslek ahlakı, Mevlevilik'in yazılı bilgilerinin yöneticilerin yetişmesi üzerine etkisi, Bayramîlik'in rençberler ve diğer alt meslek gruplarına hitap etmesi bunun örnekleridir. Her bir tarikat ekolü ayrı sosyo-kültürel kesimlere hitap etmiş, bir şekilde dini halka ulaştırma vazifesi görmüştür. Göçebe toplumdan düzenli bir toplum ve bir medeniyet ortaya koyacak kafalar ve gönüller, tekkeler ve zaviyelerde inşa edilmiştir. Medeniyet demek nazik, incelmiş, nezahati esas alan insan davranışı, rafine insan ilişkileri demektir. Bu, tasavvuf ve tarikatlarda tecessüm etmiştir."

Prof. Dr. Akgül, "Toplum kesimlerine bu dini, medrese eğitimi gören insanlar götürmüştür ki şeriatsız tarikat olmaz." diyerek medreselerin önemine işaret etti. Akgül, sözlerine şöyle devam etti: "Sadece toplumun ihtiyaç duyduğu sayıda ve kalitede insan medrese eğitimi görüyordu. Medresede üretilen bu bilginin halk katmanlarına inmesi, onların idraklerine, ruhlarına ve gönüllerine dokunacak hale gelmesi tekkeler ve zaviyeler aracılığıyla olmuştur. Özellikle o dönemde sözlü kültürün merkezi bir ehemmiyet taşıdığı göz önüne alınırsa bu büyük şahsiyetlerin önemi daha iyi anlaşılır. Ayrıca medrese mezunu olmayanlar tarikat ehli olarak mürşit ve şeyh olamazlar."

"Türkçe bir din dilidir"

"Türkler dilini bilmediği bir dine inanmıştır." diyen Prof. Dr. Akgül, "Türkçe bir din dilidir. Medreselerimizde kitaplar Arapça olmakla birlikte dersler Türkçe olarak takip edilirdi." şeklinde konuştu ve Türkçenin din dili olmasında tarikatların ve Yunus Emre'nin üstlendiği role dikkat çekti.

Prof. Dr. Akgül, toplum katmanlarına İslam'ı kendi dilinden ve kendi anlayacağı şekilde aktarmanın önemli olduğunu belirterek "Yunus Emre'nin eserlerini ve Karamanoğlu Mehmet Bey'in fermanını göz önüne aldığımızda burada Türkçenin bir medeniyet dili ve bir din dili halinde inşa edilmesine şahit oluruz. Toplumun özellikle halk katmanlarına dinin aktarılmasında Türkçe İslami ifade önem kazanmaktadır; bu aynı zamanda Hoca Ahmet Yesevi geleneğidir." dedi.

Akgül, "Tarikatlar hem Türk toplulukları hem de gayri müslim tebayı içine alan üst bir dil inşa etmiştir. Tasavvuf geleneği tüm farklılıkları kuşatıcı zenginliğe ve iç derinliğe sahiptir." diyerek Yunus Emre'nin “Adımız miskindir bizim / Düşmanımız kindir bizim / Biz kimseye kin tutmayız / Cümle alem birdir bize” dizelerinin bunu en iyi şekilde ifade ettiğini belirtti ve "Tüm insanlığı tek bir nazarla görebilecek yapıyı iyi kavramamız gerek." şeklinde konuştu.

13’üncü yüzyıl Türkiye'sinde Türk-İslam birliğinin sağlanmasında tasavvuf ve tarikatların önemi konulu söyleşi programında, KMÜ Rektörlüğü himayelerinde kurulan Tasavvuf Musikisi Korosu da sahne aldı. Vokal’de koro şefi Arş. Gör. Beytullah Çetin, bendir’de Prof. Dr. Gizem Saygılı, ney’de Şükrü Arıkan, tanbur’da Furkan Eraslan ve vokal’de Fatih Ceran'dan oluşan koro tarafından güftesi Hacı Bayram Veli’ye ait “N’oldu Bu Gönlüm”, Şemsettin Sivasi’ye ait “Vasıl Olmaz Kimse Hakk’a” ve Muzaffer Ozak’a ait “Affet İsyanım Benim” adlı eserler icra edildi.

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner284