KAPALI YERDE ŞAPKA GİYİLMEZ (Mİ?)

Bizim dönemler bilir… 60-70’li yıllarda muhtelif şairlerin şiirlerinden oluşan matbaa baskılı ortasından telli cepte taşınabilen şiir antolojileri vardı. Aynı şekilde şarkı ve türkülerden mürekkep defter de dediğimiz basit kitapçılıklarımız olurdu. Ezberimize almak için bazen de efkâr bastığında biz müracaatçılarını geri çevirmeyen ihtiyaç gideren sırdaşımız, küçücek kalender dostlarımızdı. Bir şiir ya da şarkı bazen ruhumuza iyi gelirdi.

Sevgiliye sevenin duyguları ile yazılmış, arkadaşlık teklif eden, hasretlik, ayrılık, bazen sitem, eden duygulu, temiz hislerle kaleme alınmış : “Örneklerle Sevgiliye Mektuplar”, kitapçığı ise rafine, hazır reçete durumda idi.   İfade zorluğu çekenlere can simidi oluyor, hâline ahvâline uyanı seçip beğenmek sevenlere kalıyordu.

Bitmedi… Benim de; kimden, nereden edindiğimi hatırlamadığım “Terbiye ve Görgü Kuralları” isimli kitabım vardı. Muhtevasında; günümüzde erozyona uğrasa da geçerliliğini nispeten koruyan görgü kurallarından başka terbiye ve yer yer katı sayılabilecek kabullerle doluydu. Misâl: Büyüklerin yanında yasak, ayıp, günah, olur olmaz konuların uzun uzadıya konuşulması hoş karşılanmaz, sigara bilhassa içkinin adını almak zinhar yasaktı. Dün olduğu gibi bugün bile geçerli olması yanlış şeyler değil elbet. Yeri gelmişken; kimileri bacak bacak üstüne atmakla, sigara içmekle saygı falan olmaz diyor. Onunla olmaz bununla olmaz diyerek bizi biz yapan geleneklerimizi bir bir berhava etmek suretiyle insanımızı çözülmeye ve çökmeye götürecek yolun taşlarını döşediklerini hiç mi düşünemiyorlar ne bileyim. Oysa, kültür toplumu dik tutar.

Konu sertleşmeden kitapçıktan devam edecek olursak “Terbiye ve Görgü Kuralları” kitabımız mesela: Odaya, ortama bayan geldiğinde erkelerin ayağa kalkmasını, yaşlı ve yaşça büyüklere yer verilmesini, önden buyur edilmelerini, yemeğe onların başlamasını beklemeyi, yol ve sokakta önlerinden geçmemeyi yazıyordu. Daha çok da köylerde bugün bile kadınlar erkeklerin yolunu kesmez onların geçmelerini sessizce ve saygıyla beklerler. Bu davranış Anadolu kadınının erkek egemenliğini kabul ve tasdik ettiği manâsında algılanmaz. Gelenek, görenek bazen öne geçer.

Yüzlerce kurallardan bir kaçı ise şöyle idi :Parmakla göstermek, toplulukta fiskos yapmak, yüksek sesle konuşmak, küfürlü konuşmak, gürültü yapmak, çayı sesli karıştırmak, küçüklerin baş köşeye geçip oturması  saygısızlıktı, bugün sıradanlaştı.

Bugün zor anlaşılabilecek bir davranış biçimini daha yazmadan edemeyeceğim. Yatılı misafirlikten sonra evine dönenlerin konuk olduğu evin büyüğüne bir hafta içinde mektupla teşekkür etmesinin yerinde ve isabetli olacağı şeklinde idi. İlişkilerde, zarafet, nezaket ve kurallar devletin hariciyesi gibi düzeyli olmalıydı.

Yine bugün anlaşılabilmesi kolay olmayan, büyük-küçük herkesin bildiği, uyguladığı ve söylediği: Kapalı yerde şapka giyilmez kuralıydı. Evine gelen baba ( Varsa) fötr şapkasını, kasketini çıkarır, resmi dairlere girişte eline alır, kapıyı hafifçe tıklatır, gel sesini alınca hafif bir baş selamı vererek nihayetinde makama duhul ederdi.  Bu davranış makâma ve devlete duyulan saygının tezahürüydü. Günlük hayatta ise açık alanlarda tanıdıklarla karşılaşmalarda çıkarılır, baş ve omuz hizasında tutularak muhataplar öylece selamlanırdı ki bu anlık seremoni zarafetin ve nezaketin doruğa ulaştığı görsel bir şölen olur çıkardı.

Bugün Televizyon kanallarının kapalı stüdyo mekânlarında Türk Sanat Müziği dinlemeye-seyretmeye gelen şapkası araba tekeri çapında bayanlar, yüzlerce seyirci önünde kasketli popçular görüyoruz. Sen gel de anla, işin içinden çık, hangisi doğru hangisi yanlış.

Günümüzde, bu güzel kurallar, kaideler sanki hiç yaşanmamış gibi aşındırılıp değersizleştirildi. Her alanda yaşanan değişim(!) ilk önce yukarıdaki terbiye ve görgü kurallarını ayaklar altına almakla başladı belki de.

Hâsılı: Biz; zarafetin, nezaketin, letafetin, nahifliğin konforlu alanlarından bilerek, isteyerek ve taamüden kendimiz çıktık, Kaba Taş Devri’ne bodoslama gönüllü girdik. Yazık ki; durumumuzdan beis duyan da yok, Yeis eden de yok.

Allah var şimdi, bunda ellerin hiç bir günahı yok. Bir şarkıda ki gibi: Rüzgâr kırdı dalımı/ Ellerin günâhı ne/ Ben kaybettim yolumu/ Yolların günahı ne.

YORUM EKLE

banner284