Karaman’a Dair Umutlar Ve Bakanimiz

Sevgiye kucak açmis bu bereketli topraklari besleyen yagmuru ve karin bereketini özlüyoruz. Ardiç agaçlarinin geçmisin hafizasinda kalan gölgelerini, yemyesil otlaklarla kapli çayirlarda dolasan koyunlarimizi da özlüyoruz. Sehrin nostaljik evlerini, kimligi olan dar sokaklari, eski balkonlarin sicak sohbetlerini de özlüyoruz. Nasil özlemeyelim. Gittikçe boyu uzayan apartmanlarin sehrin merkezine de hücum ettigini gördükçe, sadece beton bir iskelete dönen sekilsizliklerinde estetik algimiz yok oldukça düsünce biçimlerimizin dahi köreldigini farkina varmiyor muyuz? Sokaklardaki her karmasa, kaldirimlardaki bozukluklar ruhumuzda kiriklar olusturmuyor mu?

Tüm gördüklerim aklimda “Kirik Cam Teorisini” çagristiriyor. “Kirik Cam Teorisi" ABD'li suç psikologu Philip Zimbardo'nun 1969'da yaptigi bir çalismadan yola çikilarak gelistirilmistir. Zimbardo, suç oraninin yüksek oldugu, fakir Bronx ve daha yüksek yasam standardina sahip Palo Alto bölgelerine birer 1959 model otomobil birakti. Araçlarin plakasi yoktu, kaputlari aralikti. Sonuçta Bronx'taki otomobil üç gün içinde bastan asagiya yagmalandi. Digerine ise bir hafta boyunca kimse dokunmadi. Ardindan Zimbardo ve iki ögrencisi 'sag kalan' otomobilin yanina gidip çekiçle kelebek camini kirdi. Daha ilk darbe indirilmisti ki çevredeki zengin ve beyazlar da olaya dâhil oldu. Birkaç dakika sonra otomobil kullanilmaz hale gelmisti. "Demek ki" diyordu Zimbardo, "ilk camin kirilmasina ya da çevreyi kirleten ilk duvar yazisina izin vermemek gerek. Aksi halde kötü gidisati engelleyemeyiz." Sosyal bilimciler James Q. Wilson ve George L. Kelling tarafindan aylik olarak yayinlanan Atlantik derginin 1982 yili Mart ayindaki sayisinda yayinlanan Kirik camlar makalesinden bir bölüm teoriyi daha iyi açiklamaktadir;“Birkaç kirik penceresi olan bir bina düsünün. Camlar tamir edilmemisse vandallar birkaç cam daha kirmaya meyillidir. Sonunda bina bos ise tüm camlari kirilabilir, gecekonduysa belki de yangin dahi çikarabilirler. Ya da bir kaldirim düsünün. Burada bazi çöpler birikir. Yakin zamanda bu çöpler daha fazla birikir. Sonunda buradaki restoranlar, hatta paket servis yapan insanlar bile çöpleri araba ile posetler halinde getirerek buraya atarlar.” (http://www.manhattan-institute.org/pdf/_atlantic_monthly-broken_windows.pdf ) Teori, önemsiz gibi görünen bir eksikligin zamaninda müdahale edilmedigi takdirde, bir domino ya da kelebek etkisi ile

birbirini tetikleyerek daha büyük yikim ve felaketlere yol açabilecegi hususunu vurgulamaktadir. Bu teoriye dayanarak, en küçük sorunlari ve kural ihlallerini bile büyük bir titizlikle göz önüne alan New York’un ünlü Belediye Baskani Guiliani, suç psikologlarinin desteginde olusturdugu güvenlik ekibi ile birlikte, yaklasik 20 yillik bir süre içinde New York gibi dev bir metropolde suç oraninin sifira yakin bir seviyeye inmesini saglamisti.“Suçlarla mücadeleyi nasil basardin?” sorusuna ünlü baskan Guiliani su ilginç cevabi vermistir: “Metruk bir bina düsünün. Binanin camlarindan biri bile kirik olsa, o cami hemen tamir ettirmezseniz, çok kisa sürede, oradan geçen herkes bir tas atip, binanin tüm camlarini kirar. Ben ilk cam kirildiginda hemen tamir ettirdim. Bir elektrik direginin dibine, ya da bir binanin kösesine, birisi bir torba çöp biraksin. O çöpü hemen oradan kaldirmazsaniz, her geçen, çöpünü oraya birakir ve çok kisa bir sürede daglar gibi çöp birikir. Ben ilk konan çöp torbasinikaldirttim.”Örneklerde de görüldügü gibi, bir sokagin suç bölgesine dönüsme süreci önce tek bir pencere caminin kirilmasiyla baslar. Çevreden tepki gelmez ve cam hemen tamir edilmezse, oradan geçenler o bölgede düzeni saglayan bir otorite olmadigini düsünür, diger camlari da kirar. Ardindan daha büyük suçlar gelir; bir süre sonra o sokak, polisin giremedigi bir mahalleye dönüsür. Bu gerçegi kavrayan New York polisi, önce küçük suçlarin pesine düsmüs. Metroya bilet almadan binenleri, apartman girislerini tuvalet olarak kullananlari, kamu malina zarar verenleri, hatta içki siselerini yola atanlari bile yakalayip haklarinda islem yapmis.

Sürecin diger bir katkisi da düzenli ve estetik açidan düzenli sehirlerde insanlarin düsünme ve yasama biçimlerinin de düzenli olmasidir. Bu sehirlerde estetik kaygilar yüksek olur, insanlar düzenin bozulmasina siddetli tepkiler gösterir. Sehrin düzeni ve estetigi üzerinde gönüllü savunuculuk yaparlar. Avrupa’da birçok sehir buna örnek olarak gösterilebilir. Sehrimizin düzeninin ve estetiginin bizim için neden bu kadar önemli oldugunu bu teori bize hatirlatiyor olmali.

Yaptigimiz o güzelim “Kentsel Dönüsüm” projelerini nasil uygulayamadik? Isin asli pek çok kisinin aksine ben o projeleri gördügümde heyecanlanan ve sehrimize yeni bir kimlik kazandiracak heyecani tasiyanlardanim. Anlamadigim bir baska sey ise bu kadar hos ve devasa projelerin ortasinda sehre yeni ticari alanlar katmak için hiçbir projenin olmayisi. Ismet Pasa caddesiyle Istasyon caddelerine sikismis kalmis ticari gerginligi benim kadar sizin de fark ettiginizi biliyorum. Ayrica sehrin merkezinde olusan araba parki karmasasinin da tüm sehir farkinda. Eski vilayet alaninda çözülebilecek olan fakat basit bir parkla trafigi daha da karmasiklastiran projeleri düzeltebilme firsatimiz olabilir mi acaba? Ana yollardaki parkmetre uygulamasinin ara sokaklari ne denli bezdirici bir kargasaya soktugunun farkinda miyiz?

Aslinda yazmak istediklerim sehrin durumundan daha ziyade sehrimizi gelecege tasiyan projeler. Sehrimizin içinde olabilecek degisimi yeni Belediye Baskanimizin sihirli ellerine biraktik hep birlikte. Onun bu kutsal ve önemli vazifeyi yerine getirecegi inanciyla doluyum. Bu konuda en çok Sayin Bakanimiz Lütfi Elvan’a güvendigimi söylemeden edemeyecegim. Sehrimizin milletvekili ve hamisi olarak görüyorum kendisini. Hele Karaman’a yaptigi ilk ziyaretinde verdigi Hava Limani sözü ilimizin gündeminde bu kadar sicakken. Bunu basarabilecegini biliyorum. Nitekim Konya’dan Sertavul’a uzanan beton asfalti vekillerimizin sayesinde kazandirdik ilimize. Çevre yolunu, alt geçitleri ve OSB’ye uzanan çift serit beton asfalti da. Bu yolu Eregli’ye baglayacagina olan inancimin da tam oldugunu söylemek isterim. Sehrimiz tüm bu yeni yatirimlarla gelecege baglanacak. Elbette Yüksek Hizli Trenle ilgili gelismeleri de hep birlikte izliyoruz. Ilimizden Mersin’e ve oradan Adana’ya uzanacak Yüksek Hizli Tren de sehrimizi önemli bir ticari merkez haline getirecektir. Bu hattin Mersin Limanina uzanan bir tasimacilik aginda kullanilabilecegini umuyorum. Tüm bunlar ve kendine özgü heyecanla Karaman’a müjdeledigi önemli projeleri ülkemizin en basarili Bakanligi koltugunda oturan Bakanimizin bizlere heyecan veren ve sabirla bekledigimiz projeleri. Ermenek yolu konusunda da projelerini çok yakinda hayata geçirecegini düsünüyorum. Bu sehri seven insanlarin hiçte az olmadigini böylece bir kez daha görüyoruz. Tüm sehrin sevgisi ve gelecege olan inanciyla özel günler yasayacagiz elbette.

Yillarca Konya’nin gölgesinde palazlanmaya çalisan bu sehrin özel insanlari gönüllerindeki sevgiyi tüm ülkeye haykirmak için çaba harcamisken, yeniden içlerine dogan umudu sokaklarda insanlarin yüzlerinde görebiliyorum. Bu sehir ki Hz. Mevlana’ya Anayurt olmus, Yunus Emre’nin sevgisiyle palazlanmis, Atatürk’ün dirayetinden güç kazanmis bir yurt degil mi? En zor anlarinda kendi ayaklari üzerinde durmaya çabalamis, verdigi göçleri girisim olarak Sanayiye dönüstürmüs ve geldigi yeri hiç unutmamis güzel insanlara sahip degil mi? Sevgi diyorum ya böyle inanilmaz bir sey. Onun gücünü anlamak için bu sehri de tüm dinamikleriyle birlikte anlamak gerek. Önceleri Konya’nin hamiliginde ve desteginde kendini bulmaya çabalamisti insanimiz. Sonra sehir olmanin onurunu tüm ülkeye anlatabilmek içindi tüm ugrasi. Kendi yalnizliginda bogulmaya mahkûm oldugu anlarda dahi umutla çabaladi. Fabrikalar kurdu, sehri büyük bir sevgiyle besleyip ülkemizin üst siralarina yükseltmeyi de basardi. Tam tikanip kaldigi anda ise yeni kahramanlarla tanisti. Her emek, her hamle yavas yavas sehre kimlik katti. Günes enerjisiyle, Metkap’in o inanilmaz yatirimiyla daha da umutlandi. Sehri cazibe merkezi haline getiren bu öncü yatirim hamlesi beraberinde yeni enerji yatirimcilarini da bölgeye çekti. Celal Metin bizim öncü kahramanimizdi. Tipki Bisküvi yatirimlarindaki Bifa’nin öncü kahramanligi gibi. Karaman’a deger katan ve heyecanlandiran Karsa-Biskot, Ani Bisküvi, Simsek Bisküvi, Saray Bisküvi, Azra Bisküvi, Hazal Bisküvi ya da Duru Bulgur gibi. Buraya yazdigimizda uzun bir liste olusturacak birçok fabrika, sirket ve yatirimci gibi. Yeni bir soluktu, yeni bir heyecan ve umut. Bizim için eskimeyen ve Karaman’in kalbinde yaptigi yatirimlarla taht kuran Bakanimiz Fikret Ünlü gibi. Simdilerde Sayin Bakanimizla da ayni heyecani yasiyoruz elbette. Sehir artik onun hamiliginde ülkenin dört bir yanina ve oradan da uluslararasi ticari alanlara daha kolay ulasir hale gelecek. Yillardir bekledigi aksiyona kavusacak.

Ben bu sehri sevmeyi ve ona umut beslemeyi ailemden ögrendim. Babamdan hayata umutla baglanip yürekli bir durus sergilemeyi, annemden sevgi ve hosgörüyle beslenmeyi ve kardeslerimden gelecege yeni bir seyler katmanin önemini gördüm. Inaniyorum ki bu sehir de benim gibi beslendi sehrin geçmisinden gelen onurlu durustan ve sevgisinden tüm bu güzel insanlarin. Sevgili esimin ilk tanidigim günlerden bir gün benim de oldugum bir toplantida sehri dis dünyaya anlatacak projeleri heyecanla anlattigi o günü hiç unutmadim. Gözlerinde sehre ve onun unutulmusluguna karsi özel bir durus görmüstüm. O zaman bu ülkeyi ve sehri sevmenin en önemli unsurunun onun için bir seyler yapmak oldugunu anlamistim. Sadece sehri tanitmak için yapilan o projelerden birini benim de bulundugum bir dernek üstlenmis ve o zaman aslinda bunun ne denli zor bir is oldugunu anlamistim. Çünkü o zaman sehrin en büyük düsmaninin ayrismalar, dedikodular ve hatta sehir için emek vermeden kendi tembelligimizde kaybolmak oldugunu görmüstüm. Ama yine sevgili esim devreye girmisti o her zamanki sakin gülümsemesiyle. Önemli olanin iyi niyetle çabalamak oldugunu, sonuçlarin emekten daha önemli oldugunu söylemisti. Bu sehre duyulan inancin, onun için harcanan çabanin birkaç olumsuz cümleden çok daha kutsal olduguna inandirmisti beni. Nitekim onun ne denli hakli oldugunu simdi daha iyi anliyorum. O zamandan bu zamana kadar öyle güzel seyler oldu ki Karaman’da gelecege olan güvenim umuda dönüsmekle kalmadi, bir Karaman Milliyetçiligine de dönüstü.

Simdilerde Malatya’dan, her ayin neredeyse iki haftasini geçirdigim Karaman’a uzanan her yolculugumda bu güzel sehrin umutlariyla dopdolu ve ona sevinçle kavusma heyecanini içimde tasiyorum. Hepimiz gibi kendimi sehre baglayan yollarda sehrimizin yeni hamisi Sayin Bakanimiza umutla dua ediyorum.

YORUM EKLE

banner284