ÖĞRETMEN-2

Aracımız, inişe geçmiş bir uçak gibi, tepeden aşağıya betona benzeyen ve sokak lambalarının ve evlerden çıkan sönük ışıkların zar zor aydınlattığı yoldan kayarak, küçük bir meydanda durdu.

İndiğimiz meydan çok soğuktu. 1972 yılında askerliğimi Sarıkamış’ta yaptım böyle bir soğuk yaşadığımı hatırlamadım. Açlık ve yorgunluktan olsa gerek diye düşündüm. Soğuk, adeta keskin bir bıçak gibi sürekli olarak yüzümü kesiyordu.

Meydanda, karanlığın ve soğuğun iyiden iyiye kendisini hissettirdiği bir ortamda, birkaç kişinin etrafta dolaştığını gördüm.

Meydan, geliş yönünde devam eden bir yolla ve aşağıya doğru devam eden bir yolla birleşiyordu.

Meydanın etrafı, hükümet binası ve belediye binası olduğunu sonradan öğrendiğim binalar ve bir akaryakıt istasyonu ile çevrilmişti. Aklıma hemen İstanbul’daki Taksim Meydanı geldi, içim sız etti.

Akaryakıt istasyonu boştu ve istasyonun arka taraflarından ekmek kokuları geliyordu. Ekmek fırını olabileceğini düşündüm.

Bundan böyle bir süre yaşantım, bu meyda ve bu meydanı çevreleyen binalar arasında geçecekti…

Yolcuların, eşyalarını alarak araçtan ayrılmasından sonra aracı kullanan kişi, ışıkları sönük olarak seçilen iki katlı bir binayı göstererek:

“Alttaki lokanta, üstteki de Çelebilerin oteli,” dedi.

Araçtan çantalarımı alarak, etrafı kar yığınlarıyla çevrili otele doğru ilerledim. Otelin merdivenleri dışardaydı. Buzlanabileceğini düşündüm ve çantalarımdan birini merdivenin önünde bıraktım, diğerini otelin kapalı olan kapısına kadar götürüp bıraktım. İkinci çantayı da otelin kapısına kadar götürdüm, elimde çantalarla içeriye girdim.

Orta büyüklükteki salonun arka tarafında, önünde küçük bir masa olan kişi, ayağa kalkarak bana doğru yaklaştı, çantalardan birini alarak, masanın yanına bıraktı.

Başında bir siyah renkli bere olan, orta boylu, hafif şişman, kalın kaşları ve kaşlarının gölgelediği iri siyah gözleri ve sürekli gülüyormuş gibi yüzü olan kişi:

“Hoş geldiniz, hüviyetinizi verin,” dedi.

Masadan çıkardığı bir kâğıt üzerine hüviyetimdeki bilgileri yazarken:

“Nereden geliyorsunuz?” diye sordu.

“İstanbul’dan geliyorum.”

“Hayırdır?”

“Öğretmenim.”

“Nerede?”

“Lisede”

“Hayırlı olsun”

Bir müddet yüzüme baktıktan sonra:

“Aşağısı lokanta, yemek yiyecek misiniz?” diye sordu.

Lokantada küçük bir sobanın etrafındaki masada birkaç kişi vardı. Yandaki masalardan birine oturup, sıcak yemeklerden istedim. Yemeği yedikçe uykum artarak gelmeye başladı. Otele çıktım.

Görevli, üç yataklı bir odaya çantalarımı bırakmış, odadaki sobaya birkaç odun attığı sobayı yaktı, yüzüme bakarak:

“İyi geceler,” diyerek odadan ayrıldı…

SÜRECEK...

YORUM EKLE

banner284