ŞEHİR HAYATINDAKİ TEHLİKELER

Şehir hayatında ne gibi tehlikeler olabilir ki deyip hafife alabiliriz. Ama durum hiç de öyle değil. Biraz düşünsek; dağda, ovada, kasaba ve köyde insanların maruz kalacağı tehlikeler nadirdendir,  sürprizdendir.  Hâlbuki şehir yaşamında tehlikeler türlü çeşitlidir. İnsan bazı şeyleri yaşayarak görüyor ve öğreniyor.
Şöyle ki: Malum kış mevsimindeyiz. Kimi gün yağmur kimi gün kar yağıyor. Kazaya uğradığım o gün şehre sis çökmüş, birkaç metre ilerisi görünmüyor, kar tipiliyor. Giyinip kuşanıp ya Allah deyip başım önümde evden çıktım. Birkaç adım attım daha doğrusu atamadım, kafamı internet kafenin kaldırımda ki totem tabelasına geçirmişim. Tabi Allah 1.70 m boy vermiş, totem tabelanın yüksekliği ise 1.50 m kaza kaçınılmaz. Çarpmanın şiddeti Richter ölçeğine göre 6.4, benim ölçülerime göre ise 7.4. Darbenin şiddetini kasketim biraz tolere etse de verdiği acı hiç de fena değildi. Kime kahrettim bilmem. İnat ettim hastaneye falanda gitmedim. 
Dikkatsiz davranmaktan ben mi hatalıydım. Yoksa totemi yaptıran kafe mi, yoksa onu insan boyunun biraz olsun üzerinde yapmayan usta mı. Bilen yok. Zaten suçun sahibi olmaz. Ama kafa benim, acısı benim. En azından bu kesin. 
Şehir yaşamında tehlikeler türlü çeşitlidir dedik. Belediye, karayolları ve trafiğin uyarı, yasak ve bilgi amaçlı tabelaları yer ve yükseklikleri yukarı örnekte olduğu gibi yayalar ve trafik için tehlike arz ediyor. 
Kaldırım işgali yüzünden yolda yürümek zorunda kalan yayalar araçlara kaza davetiyesi çıkarıyor. Yeterli ve düzgün kaldırım bulmak neredeyse imkânsız. Ayağını burkan da var, kolunu kıran da.
Şehir içi hız kesici tümseklerin çeşitli nedenlerle fark edilememesi direksiyon hâkimiyet’ini zorlaştırıyor. Sürücünün, yolcunun emniyetinim zora sokuyor.
Güvenlik önlemi alınmamış inşaat temel çukurları yayalar ve komşu yapılar için büyük risk teşkil ediyor.
Belediye, karayolları ve diğer yatırımcı kurumların açtığı çukurlar ağzını açmış sanki içine alıp yutacağı şeyleri bekler gibiler.
İyi kapatılmamış, gönyesi bozulmuş, ızgaraları kırılmış fosseptik rögarları hem yayalar hem araçlar için tehlike.
Yağmurlu havalarda yağmur sularının saçaklardan ve oluklardan kontrolsüz bir şekilde oraya buraya akması şehir hayatında olmaması gereken durumlardır.
Aynı şekilde yağmurlu havalarda tesviyesi  bozuk bölgelerde oluşan gölcüklerin modern şehir  hayatında yeri var mı.
Ya evlerin merdiven, balkon yıkama sularının, iş yeri ve araç yıkama sularının serbestçe yola sokağa, kaldırıma boz bulanık köpüklü halde akıp gitmesine ne demeli. 
Ya şehir içinde tehlikeli ve gürültülü bir şekilde seyreden araçlara ne demeli. Durakta ki insanlara aracıyla taammüden dalmak nasıl bir ruh hali. Kaldırımda yürüyen insanların çiğnendiği bir ülke durumundayız maalesef. Bizde insanlar tesadüfen yaşar, Avrupa da ise tesadüfen ölür derler.
Hani beylik bir söz vardır: Devlet nerede, Belediye nerede. Sahi. Zabıta nerede ve ne iş yapar. Kıyaslamak ne derece doğru bilmem ama, eskiden devlet vergi kaçıranı, kaçak kat çıkanı, adam öldüreni affetmez kodumu oturturdu. Eski zabıtaların her biri emniyet genel müdürü gibi forsluydu. Lafı sözü dinlenir, saygı telkin ederdi.  
Bir vesile ile yeri geldi şehir hayatındaki tehlikeleri yazdık çizdik, laf gediğini buldu. İyide kardeş benim kırılan kafamı kim ödeyecek.  Devlet mi,  belediye mi , zabıta mı? Laf kalabalığında unuttum sanmayın. 

 

YORUM EKLE

banner284