SOKAK HAYVANLARI

Sokak hayvanlar denilince aklımıza ilk ağızda sokaklarda kimsesiz, başı boş dolaşan kedi ve köpekler gelir. Bu hayvanlar genellikle yiyecek ve içecek bulabildikleri varlıklı insanların ikamet ettiği yerlere yakın yerlerde kendilerine mesken edinirler.

Günümüzde özellikle büyük kentlerde, aileler bir müddet evlerine aldıkları ve sonra da bakmaktan ve sevmekten usandıkları kedi ve köpekleri sokağa bırakarak kaderleri ile baş başa bırakıyorlar. Bazı yufka yürekli insanlar da sokakta aç susuz olduğunu düşündükleri bu hayvanlara yerli yersiz zamanlı zamansız içecek ve yem/mama verdikleri bir realitedir.

Sahipsiz kedi ve köpekler nerede yiyecek ve içecek bulurlarsa orada kümeleniyorlar. Bu kümelenme bazen o kadar çok oluyor ki bir sokakta giriş kapıları önünde kümeler hâlinde beşer onar toplamda 50-100 kadar kedi saymanız mümkündür. Bu rakam abartılı bir rakam değildir.

Düşünüyorum da Anadolu’da milyonlarca çocuk eğitim öğretim için bir kedinin yiyecek mama ve süt ihtiyacına harcanacak kadar paralara muhtaçtırlar. Hiçbir ekonomik getirisi olmayan on binlerce hayvanları her geçen gün çoğaltarak beslememiz akıllıca bir yaklaşım değildir. Ne yazık ki kırsalda hayvan üretimine katkı sağlamak amacıyla devletin yetiştirdiği veterinerler de, kentlerin varlıklı kesimlerinde klinikler açarak bu hayvanların varlığından, çoğalıp yaygınlaşmasına dan nemalanıyorlar.

Benim bildiğim 1970’li yılların başında, İstanbul’da özel bir tane veteriner kliniği vardı. O da askeriyeden Emekli Veteriner Albay hemşehrimiz rahmetli Ali İhsan Ünver ağabeyimiz idi. Ben kendisini Ermeneklilere Derneği Başkanı olduğu için tanıdım. Bilahare biz o görevi ondan diğer genç arkadaşlarımızla birlikte devir almış idik. Veteriner Kliniği Cihangir- Sıraserviler Caddesi’nde sosyetenin merkezinde idi. İstanbul’da başkaca hiçbir veteriner kliniği de yoktu. Şimdi benim bulunduğum Ataköy semtinde en azından on civarında kedi köpek bakımı için kurgulanmış veteriner klinikleri var. Getirisi olmayan bir ekonomiyi körükleyip büyütüyorlar.

Evet, yaralı, bakımsız bir sokak hayvanını, hatta hayvanlara bakıp beslemek ve onlara barınak sağlamak vicdani bir görevimiz olsa da, bunları katlanarak çoğaltıp üretmek, ülke ekonomisine darbe vurmaktan başka bir şey değildir. Mama ithal, ilaçlar ithal, bakım malzemeleri ithal, bu ülkenin genç çocukları büyük kentlerde yarı aç yarı tok eğitimi görüyorlar.

Sonuç olarak tavuk gribi diye bu ülkede tavuk neslini yok edenler, bu gün sokaklarda milyonlarca başı boş dolaşan ve ekonomiye hiçbir fayda sağlamayan ve yük olan bu hayvanlardan kurtulmanın bir yolunu bulmalıdırlar.

Bu ülkeye kedi ve köpek maması ve malzemeleri ithali değerindeki para ile on binlerce çocuğa eğitim malzemesi sağlanır ve burs olur. Olaya böyle bakmak lazım. Bizim milli gelirimiz Kuzey Avrupa ülkeleri gibi yıllık bazda 50-60 bin avro değildir. O ülkelerde insanlar evlerinde hayvan besliyorlar ama çocukları /öğrencileri de ihtiyaçları kadar devletten burs alma olanakları var. Çok fantezi işlerle meşgulüz. Mevcut hayvanlara bakalım ama, çoğalmasına da engel olalım. Mama ithalatçılarının ve sosyete veterinerlerinin dümen suyundan gitmeyelim. Veterinerin oturacağı /klinik açacağı yer, kent merkezi değil, kırsalda çiftlik hayvanlarının bulunduğu yerler olmalıdır.

Hiçbir ekonomik değeri olmayan, çevresine de bir fayda sağlamayan,kirlilik yaratan, gereğinden kat kat fazla başı boş hayvanları besleyecek kadar zengin bir ülke değiliz. Başı boş sahipsiz hayvanlara bakmayı kendilerine ilke edinmiş insanlarımız kontrollü bir şekilde mevcutları azaltmanın gayretinde olmalı diye düşünüyorum.

YORUM EKLE

banner284