ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI

En yüce güç, en yüce otorite olan egemenlik, toprak ve ulusla birlikte devlet adı verilen örgütün oluşmasındaki unsurlardan biridir.

İslam öncesi Türk devletlerinde egemenliğin tanrıdan hakana verilen bir armağan olduğa inanılırdı; bu nedenle de hakana karşı mutlak bir boyun eğme, mutlak bir itaat gerekli inancı vardı.

Egemenliğin kaynağının tanrı olduğu anlayışının yanı sıra devlet ve ülke de hükümdar ve ailesinin mülkü sayılırdı. Hakan ülke yönetiminde aile bireylerine de görev verirdi. Hatta devlet ve ülke ile ilgili konuların görüşülüp karara bağlanıldığı Kurultaylarda hakanın eşi hatunlar da yer alır ve görüşmelerde söz söyleme ve oy verme hakkına sahiptiler.

İslamiyet sonrasında da bu anlayış Türk devletlerinde kendisini sürdürmüştür. Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim, egemenliğini perçinleme düşüncesiyle Mısır Seferi’nde halifelik sanını aldığını belirterek, egemenliğine dinsel bir nüfuz daha katmış ise de Osmanlıların halife olmaları diğer İslam toplumları tarafından tanınmamıştır.

1774 yılında Rusya ile yapılan Küçük Kaynarca antlaşmasında, Osmanlı İmparatorluğu yönetimindeki Ortodoksların, Rusya’nın koruyuculuğuna bırakılması karşısında; Kırım Müslümanlarının Osmanlı Halifesine bağlı oldukları belirtilmiş ve bu durum ilk kez Osmanlı padişahlarının halifeliği bir yabancı devlet tarafından dile getirilmiştir.

Birinci Dünya Savaşı sırasında padişah Sultan Reşat (V. Mehmet) İslam halifesi sıfatıyla “Kutsal Cihat” ilan ederek Müslümanları birliğe çalışmış ise de Hicaz Şerif Hüseyin, Osmanlıya karşı İngilizlerle birlikte hareket etmiştir.

Avrupa toplumlarında da egemenlik kaynağının tanrı olduğu anlayışı vardı; bu anlayış, 1789 Fransız Devrimi ile son bulmuş, ayrıca Kilise’nin, sosyal, eğitim ve siyasal alanlarındaki üstünlüğü de son bulmaya başlamıştır.

Kurtuluş Savaşımız sırasında 22 Haziran 1919 yılında yayınlanan Amasya Genelgesi’nde “Ulusun bağımsızlığını yine ulusun azmi ve kararı kurtaracaktır” denilerek, padişah egemenliğinin dışında halk egemenliği vurgulanmıştır.

23 Nisan 1920 tarihinde kurulan TBMM (Türkiye Büyük Millet Meclisi) inde “TBMM üstünde bir güç yoktur” kararı, egemenliğin ulusa ait olduğu bir kez daha vurgulanmıştır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türkler tarafından oluşturulan kurumlar içinde “Millet” ve “Türk” adının bulunduğu ilk devlet kurumudur.

Türkiye adı, 12.inci yüzyılda, İtalya’daki devletlerden Venedik Cumhuriyeti tarafından; Anadolu’da yaşayan hâkim unsurun Türk olması nedeniyle verilmiştir.

TBMM, Ulusal İrade’ye dayalı olarak oluşturulmuş Kurucu bir meclistir. Çünkü bu mecliste, egemenliğin ulusa ait olduğu belirtilen yeni Türk devletinin ilk anayasası yapılmış ve kabul edilmiştir.

Anayasada: devleti kuran yüce otorite olan egemenliğin kaynağı halk olarak belirtilmiştir. Bu yaklaşım aynı zamanda, devleti kuran gücün, halk olduğu gerçeğini de ortaya koymuştur.

Atatürk, “TC Devletini kuran Türkiye halkına Türk Ulusu denir” demekle bu gerçeği işaret etmiştir.

Türk Ulusu’nun egemenlik kurduğu topraklar, parçalara ayrılamaz bir bütündür ve Türk Ulusunundur; bu topraklar üzerinde kurulan devlette, üniter bir devlettir.

Ayrıca egemenlik: devredilemez ve bölünemez bir bütündür.

TBMM’nin açılışının 102 yılı, 23 Nisan günü ülkemizde, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak, ulusça kutlanılmaktadır.

TBMM’ni kuranları başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere saygı, minnet ve şükranla bir kez daha anıyorum.

Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, Türk Ulusuna kutlu olsun.

YORUM EKLE

banner284