YAKLAŞAN REFERANDUM VE DURUMUMUZ

Rahmetli Emmim Hasan Demir (Boduk Hasan) Balkan Harbinde, çeşitli yerlerinden aldığı ve hala ağrı yaptığını söylediği, büzük büzük olmuş, vücudundaki yara izlerini hem ovalayıp, hem de göstererek; “Oğlum. Bu millet, bugünlere öyle kolay gelmedi” der ve sözlerine şöyle devam ederdi:

“İlk askerliğimde; Bulgarlarla yaptığımız bir savaşta, topuğumdan yaralanmış ve Edirne’de hastaneye yatırılmıştım. Bulgarların şehri işgali sırasında, şehir boşaltılırken yürüyemediğim için de, hastanede bırakılmıştım. Yani Edirne’nin hem işgalinde ve hem de kurtarılış günlerinde hastanede olduğundan, Bulgarların şehir içinde kalmış Müslüman kadın ve çocuklara yaptıklarının tamamını biliyor ve duyuyordum.

O güzeller güzeli Selimiye Camisinin bile ahıra dönüştürülerek, içine beygirler ve katırlar bağlandığını, açlık ve sefaletin getirdiği, ar ve namusun ayaklar altına alındığını”anlatır, ve o günlerin içinde canlandırdığı acı hatıralarla hüzünlenir, birazcık susar, sonra da üzgün bir ses tonu ile şöyle devam ederdi:

“Oğlum. Biz o günlerde yalnız Bulgarla, Yunanla değil, dünyanın en güçlü yedi düveli ile savaşa savaşa, ancak bu günlere gelebildik. Bana en fazla acı veren ise; topraklarına kan eksen can biten 72 mahalleli Selanik Şehrini şoo kötü Yunana bırakmak oldu ki, aklıma geldikçe hala ona yanarım”derdi..

Emmim o savaşlarda karşılaştığı zorlukları anlatırken; “Başta açlık ve onlar kadar fenni (modern) silahlarımız yoksa da, bizde de iman gücü ve süngülerimiz vardı” derken, bazen hakları olan günlük bir adet tayini bulamadıkları için, birkaç kere ayağındaki çarığını ıslatıp, pişirerek yediğini, başka bir günde bulduğu içinde kurtların kaynaştığı bir koyun kellesini yine pişirerek yediğini de anlatmıştı..

Çok şükürler olsun bugünkü modern silahlarımızın vurucu gücü ile iman gücümüzün ve askerlerimizi en güzel bir şekilde ve yine en güzel besinlerle besleme kudretimizin olduğunu biliyor ve görüyoruz.

Bundan 98 yıl evvel yine o yedi düvelin yardımı ile Yunanlıların elimizden almaya kalkıştığı, bu son vatan parçasını ise; o günlerin her çeşit yokluklara rağmen, çeşitli savaşlardan yeni çıkmış, yorgun, fakir ama başta canı olmak üzere, elinde avucunda ne kalmışsa, onu da harcayarak kurtaran bu ulusun evlatlarıydı. Ki buda o yılların deyimi ile Kuvay-i Milliye Ruhu, birlik ve beraberlik duyguları ile, binlerce şehit ve gazilerimizin ve bunlara kumanda eden Atatürk ve o savaşa kumanda eden komutanlarının sayesinde olmuştur.

Son yıllarda yurdumuz üzerinde karabulutlar yine var. Her yönümüzden gizli veya aleni olarak çeşitli terör örgütlerinin saldırılarına uğrayarak canlar kaybediyoruz. Ki bunların kullandığı silahların da çoğunun, dost bildiğimiz Nato yoldaşlığımız da olan, müttefiklerimize ait oldukları, yani yine emmimin dediği gibi, o yedi düvelin silahları olduğunu da görüyoruz. Anlaşılan odurki; artık anlaşma ve müttefiklik değil, menfaatler var. Topyekûn Türkiye olarak bunu bilip aklımızdan da hiç çıkarmayalım.

Bu sebeple de eğer gelecek neslimizi seviyorsak ve onlara yine bu yurdu sapa sağlam bırakmak istiyorsak, her şeyleri bir tarafa bırakarak, hemen hiç vakit geçirmeden, o ülkelerde olduğu gibi; geleceğin eğitimini, yani müspet ilim ve teknik okullara ağırlık vererek geleceğimizi garanti altına alalım.Bu suretle de onların tekelinde bulunan ve bugün hala para ile satın aldığımız silahlar dahil, dünyada kullanılan en gelişmiş araç ve gereçleri, köprü ve tünel gibi sanat eserlerini, onlara muhtaç olmadan kendimiz yapalım ve bu konudaki esaret zincirini de kırarak, dünyada söz sahibi olan milletler arasına girelim.

Ancak yine ne yazık ki, son günlerde hele bir referandum dolayısı ile, bazı aklıevveller günden güne daha da kötüye giden milli birlik ve beraberliğimizi, örf ve adetlerimizi hiç düşünmeden, yalnız şahsi menfaatleri için, bugünlerdeki medya ortamında ortaya attıkları milleti bölme, ayrıştırma yaratan sözleriyle, yukarıda sayılan hasletlerimizi de

sanki bir bozuk para gibi harcayarak, milleti bir birine düşürmeye çalışıyorlar ki, bence çok kötü, ve yetkililerin de bizzat bu duruma dur demesi gereği doğuyor.

Nitekim Sayın Başbakanda bunun yanlışlığını söyleyerek tekrarlanmamasını da söylediği halde, bu gibi söylemleri dile getirenlerin çoğunun asıl niyeti, çabucak göze girerek, hak etmeden, biran önce, daha yukarılara, çabucak ulaşmaktır. Bunlardan kamuda görev yapanlarının durumu ise; referandumda hem evet diyecekleri ve hem de hayır diyecekleri bile utandırıyor. Hele cami imamlarınınkiler, hem çok çirkin ve hem de düşündürücüdür Çünkü maaşını hepimizin verdiği vergilerden alıyorlar.

Evet, önümüzdeki aylarda ileriki hayatımıza büyük etkileri olacak bir anayasa oylamamız var. İnşallah herkes bunun anlamını düşünerek ve vicdanını da hakem yaparak ya evet veya hayır diyecektir.Bir bakanımızın da söylediği gibi; evet diyenlerde vatanını seven,hayır diyeceklerde vatanı seven, bu yurdun insanlarıdır ve vatandaş olmanın gereği; bu oylamada da, oyunu istediği şekilde, kimseden baskı görmeden, kullanacaktır.

Önümüzdeki yıllarda dünyada ve yurdumuzda neler olacağını tam olarak bilmemize imkan yokama, yukarıda da belirttiğimiz gibi, zaten yeteri kadar uğraşacak sorunlarımız var. İşsizliğin, yoksulluğun çaresi inşallah önümüzdeki yıllarda yavaş yavaş da olsa bir gün normale döner ve hatta aklımızı kullanırsak, yukarıda saydığım dünyaya hükmeden devletlerden biride olabiliriz.Yeter ki, bir daha bu son sığınağımız olan yurdumuzun başına bir şey gelmesin.Bunun içinde, başta siyasiler olmak üzere; sözlerinde kırıcı,kışkırtıcı, ayırımcı,sözlerden kaçındığı gibi, bu yolda olanları da, uyarsın.

Son sözüm; Türk, Kürt, Laz, Alevi, zengin, fakir gibi ayırım yapmadan, milli birlik ve beraberlik zenginliklerimiz içinde, tümden bu yurdun öz vatandaşlarıyız. Ki Cumhuriyetimizi de hep birlikte, aynı gaye ve duygular içinde kurduk. Ve bugünlere kadar da getirdik.

Bilindiği gibi; birkaç yıl evvel, komşumuz Suriye halkı, can derdine düştükleri için, çoğu evini barkını geride bırakarak, yurtlarını terk edip, zenginleri hiçbir zorlukla karşılaşmadan istedikleri Avrupa ülkelerine yerleşirken, fakirlerinin çoğu da yurdumuza yerleşmiş olup, insanlık icabı ve din kardeşliğimiz gereği; millet ve devlet olarak kucağımızı açmışız ve elimizden geldiğince de, yardımlarında bulunuyoruz.

Yurdumuzda gözü olanlar pek çok. Hele son zamanlardaki örneklerde görüldüğü gibi; bazı ulusların da desteğiyle; arkadan, kahpece bombalar patlatarak, suçsuz, günahsız yurttaşlarımızı öldürüyorlar. FETÖ, PKK, İŞİD ve daha sırada bekleyen nice terör örgütleri ile savaş halinde olup, geride daha sayılmayacak kadar sorunlarımız da var.

Son zamanlarda; hele referandum sebebiyle, bazılarının ortaya attığı söylemler ve hele siyasilerimizin bu konudaki konuşmaları nedeniyle, bütün milletçe bir barut fıçısı halinde bir birimize karşı son derece kırıcı, bölüştürücü, ayrıştırırcı sözler söyleyerek, halkı galeyana getiriyorlar.Allah korusun. Ya tarih tekerrür eder, yurdumuz yine bu kötü zamanda düşmanlarca saldırıya uğrarsa, imkanı olmayan çoğunluk olarak ne yaparızki.?

Merhum Mehmet Akif’in dediği gibi; Allah bu millete, ikinci bir İstiklal Marşı yazdırmasın. Aklımızı başımıza alalım.

YORUM EKLE

banner284