YESILDERE (Ibrala’da) TEKERLEGIN OLMADIGI YILLAR

Bizim ev o koca kapidan girildiginde tam karsida, amcamin evine göre daha küçük iken, Amcam (Babamin amcasi) Hasan Demir’in (Boduk Hasan) evinin odasi ve araligi bizim evden daha hacimli, dip kösesinde genisçe bir ocagi, ocagin önünde toprak sediri, tavaninda kalem kadar düzgün, eski yillarda soba olmadigindan, daha çok kis aylarinda isinma ve yemeklerin burada pisirilmesinden ve hatta aydinlanmasi için yakilan odun isi ile kapkara olmus, ama asirlara meydan okuya okuya, ta bugünlere kadar gelen, cinsinin ne oldugunu bilemedigim, sapa saglam agaçlarini da hatirlarim.
Amcamin bizim evden daha hacimli olmasi, saglamligi ve ocaginin bulunmasindan anlasiliyor ki, burasi eski yillarda köyde demircilik te yaptigindan lakabina Demirci Süleyman denilen büyük dedem zamanindan beri kullanilan bir bina olup, emmime, elinin birisinin çolak olmasi sebebiyle bizim oturdugumuz ev de sonradan ancak bu kadardik yani daha küçük yapilarak Osman dedeme, ondan da bize intikal ettigi anlasiliyor.
Burada geçen çocukluk anilarimi daha önceki yazilarimda yazmistim. Hemencecik o sokakta lakaplari ile Pekmezci Hasan, Ebisler, Kürsoglular Kirkitler, Karacalar Çandimlar, Akkabaklar gibi hemen aklima geliveren ailelere ait, bizimki gibi büyük kapili, yine büyükçe avlu içinde birlikte oturan yakin akrabalari hatirlarken, bunlarin tamamina ait iste o büyük kapilardan, sirtlarindaki yükleri ile develerinin girdigini de çok iyi hatirlarim.
Bizim o büyük kapidan bir devenin en son ne zaman girip çiktigini hatirlamadigima göre, o yillar eskilerde kaldigindan, kapinin bir kanadi arkasinda demircilik yapan büyük dedem Süleyman’in yaptigini tahmin ettigim, kocaman bir koldemiri ile kapatilip sabitlestiril- diginden, diger kanadindan girilip çikilir, o kanat ta, gece yine baska bir kol demiri ile arkadan kilitlenirdi.
Bu kapiyi anlatirken 1940 yili nüfus sayimi sebebiyle, büyük/küçük hiç kimsenin sokaga çikamadigi gün, emmimin esi Ayse yenge’min anilan kapidan basini söyle bir çikardiginda, o yillardaki nüfus memuru Ali Kaya’nin, hemen oraya gelip, bir tokat attigi da hatiralarim arasindadir..
Yukarida saydigim kisilerin ve köyün diger evlerine hemen önümüzdeki yoldan geçen develere, o kapinin kiyicigindan emmimin oglu Ismail Haci ile korka korka bakarken, bir taraftan da, nereden ögrendigimizi pek hatirlayamadigim “Hos deli deve, Gele gele gele, Yükü bizim eve, Boku sizin eve” diye bir tekerleme söyledigimizi,
Birazcik büyüdügümde de artik o koca kapidan disariya çikmaya basladigimdan köyün girisinde Korundibi’inde, köye ait disi develeri döllemek için, bir yabancinin getirdigi erkek devesine sanki komut verir gibi “Haydi, alalim oglum bir çebiç daha” (çebiç oglagin büyügü) dedigi günleri, isini bitirdikten sonra da, bu sekilde kazandigi 10–15 çebici alarak köyden ayrilisini, disi deve’ye Maya, erkegine lök-Besrek, yavrusuna da Daylak denildigini de hatirlarim.
Bütün dünyada oldugu gibi, o eski yillarda çok uzak diyarlara “Ipekyolu” denilen yollarda oldugu gibi, köyümüzde de çogu agir nakil isleri bu develerle yapilirmis. Rahmetli kayinvalidemin anlattigina göre; Misirda okuyarak icazetini (diploma) alip köye dönen Inisi-Çelebisi Ismail’in, köyün o yillardaki agalarindan olan babasi Haci Ali ile birlikte, hacca giderken “develerle köyde Körseyvat denilen mevkiden çikip gittiler” dedigini de duymustum. .
(Adi geçen Ismail, Karamanda uzun yillar Yunus Emre camisinde imam ve vaaz, Araboglu Camisinde de Ramazanda hatimle teravih namazi kildiran, Ibrala’li Müderris Haci Ismail Uysal)
Iste o yillar ve daha eski yillarda köyde her türlü nakil isleri hayvanlarla olup bunun en çogu ve agirini bu develer, kalanini da cefakar merkepler yaparlardi ki, develerin yavas yavas köyde kaybolmasindan sonra, yerini at arabalari almis ise de, yine de bu isi çokça o cefakar esekler üstleniyorlardi..
Çocuklugumda; köyün üç mahallede, bes yüzden fazla meskende, ikibinin çok üstünde nüfusunu, o yillarin geçim kaynaginin en önemli bölümünü olusturan hayvan vardiginda deve sürüsünü, beygir sürüsünü, sagilan ve sagilmayan sigir sürülerini, merkep ve danalardan olusan hergele sürüsünü ve o yillar sayisi on binleri çoktan asan koyun, keçi ve oglak cinsinden davar sürülerini hatirlarim.
Yine o yillarda tarlalarin tamamina yakini öküzlerin çektigi sabanla sürülürdü, uzaktaki tarlalari sürmeye gidenler günlük sürecekleri evlegi tamladiktan sonra hayvanlarini otlamaya birakir aksamlari da oradaki damlarda kalirlardi. Bunlara umumiyetle üç günde bir köyden azik olarak 30 ekmek, pilav için bulgur ve birkaç kasik da yag getirilir, tarla isi bitinceye kadar orada kalinirdi. Tarlalarin ekim islerinde de ayni isleme devam edilirdi.
Eski yillarda bilhassa geceleri o damlarda hem hayvanlar ve hem de sahipleri barinirken, hirsizlarin hücumuna da ugrarlar, kalabalik olarak gelen hirsizlar hayvanlari zorla alip götürürlermis.. Iste yine öyle bir günde, hirsizlar geldigi sirada, bizimkilerden birisinin yüksek sesle “Kalkin kalkin kalkalimin, Öküzleri çalalimin. Hirsiz sekiz, biz ondokuz. Birer birer tutalimin” deyince hirsizlar “Bunlar bizden daha kalabaliklar deyip oradan uzaklasmislar diye bir tekerlemede söylenirdi.
Köyde o yillarda hatiri sayilacak kadar at cinsinden hayvan varligi oldugu halde, pulluk kullanma âdeti yoktu. Sanirim pullukla yapilan ekimde tohumlarin daha derine düsmesinden zamaninda çimlenememesi, yani topraktan çikamama korkusu vardi. Onun için de bu is umumiyetle öküzlerin çektigi sabanlarla yapilirdi. Bunun için de “Su kusa, su tasa ve su da bana” diyerek bir dönüm araziye, bugünkü mibzerle atilan tohumdan çok daha fazla tohum atilirdi.
Ben yasim itibariyle öküz çifti ile hiç tarla sürmedim ama, ilkokul üçüncü sinifindan ziraat okuluna gidinceye kadar, yaz aylarinda baskalarina ait öküzlerin çobanligini çok yapmisimdir. Daha sonralari ise 1950 yilinda köyden çok uzaklarda bir çiftlikte, köyün ilk traktör sürücülüleri arasinda oldugumu da söyleyebilirim..
Köye dört tekerlekli at arabasinin ne zaman geldigini bilmem. Ancak motorlu vasita olarak bir taksi ile Karaman tüccarlarindan Hindoglu, köyümüzden Gafar kizi Emine Teyzeyi bilmem kaçinci zevce olarak alip götürmüstü.
Benden birkaç yas büyük olan Ali Özyürek; köyde ilk arabanin, yukari mahallede Kel Hüseyin Dayinin tek ve kir atinin çektigi araba oldugunu söyler
Rahmetli anam Afacan adiyla bildigi bir muallimin, Karamandan kiraladigi at arabasi içinde kendisi ile birlikte köyden Halhullardan Alime’nin de oldugu, köye kadar olan yolculugunu söyle anlatirdi. “Duranim Karamanda ölmüs orada defnedilmisti. (Benden önce dogup ölen Turan adindaki agabeyim). Ben onun Için, bir kadin yüzünden Karaman civarinda tren yoluna yakin bir yerde öldürülüp bir köseye atilan, köyümüzden Barutcu’nun kardesi Alime Aba da kardesi için aglarken, muallim bir taraftan bizleri teselli etmeye çalisiyor, diger taraftan da arabaci ile sakalasiyordu” demisti.
Yine rahmetli kayinvalidem Cennet’in söyledigine göre; köyde ilk atli arabayi esi Hacelilerin Osman’in getirdigini söylerdi. Benim Ilkokula basladigim 1940 yillarinda ise köyde at arabalari artik çogalmisti. Köyde ilk araba ustalari olarak ta Korundibinde Çandim Mehmet’i, sonra da yukarda Kara Mustafa’yi taniyorum
Cografi yapisi bakimindan tekerlekli vasitalarin köye gelmesi bence çok gecikmistir. Demek ki diger yenilikler gibi bunu da halkin görmesi, faydalarini anlamasi gerekiyordu.
Köyde önce öküzle çekilen sabanin yerini daha seri olan atlarla çekilen pulluklar, ekin ekerken önce sandikli sonra mibzer, orak yerini ekin biçme makinesi, düven yerini harman makineleri almisken simdilerde ise yilin üçte ikisini alan bu ugrasin yerini bir iki günde yapan traktör ve biçerdöverler almistir.
Hayvan varliklarindan ise önce develer, sonra öküzler ve diger hayvanlar teker teker kayboldular. Çiftçi çocugu degildim ama o günleri gören ayni zamanda bir baskasinin hizmetinde köyün muhtelif mevkilerinden ve hatta ta ovadan eseklere yüklenmis tahil çuvallari ve saman hararlarini çok tasidim.
Bu arada 100-130 yil önce atalarimizin kullandigi ,artik bizlere çok yabanci olan isimlerden Bugday’a HINTA,Arpa’ya SAYIR.Degirmen’e ASIYAP,Ari’ya ZANBUR,Bag’a BAGAT,Koyun ve Keçi’ye AGNAM, Tarla’ya da A’SAR dediklerini biliyor muyduk.
Bu günlere gelinceye kadar bizden eskilerin bu konuda çektikleri zahmetler muhakkak ki daha çoktu. Onlar atalarindan gördükleri ve o yillardaki imkânlarla görevlerini yaparak aramizdan ayrildilar Onlarin alin terini yiyerek büyüdük. O zor günlerin insanlarina sükran borcumuzu bütün kalbimizle yapacagimiz rahmet dualarimizla ödemeye çalisalim. .
Su anda o köyde birakip geldigimiz tarlalarin bazilari traktörü olanlar tarafindan ekilip biçiliyorsa da, atalarimizin ve ayni zamanda bazilarimizin halâ hem alin teri ve hem de anilarini tasiyan tarlalar, baglar, bahçeler, içinde aci tatli günlerimizi yasadigimiz ayni zamanda sirlarimizi da saklayan evlerimiz, terk edilmisligin hüznünü yasiyorlar. Çok anlamli bir deyimi söyle hatirlarim.
Niceleri geldiler, Niceleri neler yaptilar neler
Sonunda;
Dünyaya birakip gittiler.
Orada tekerlegi degil, köyden baska hiçbir yeri, Karaman’i bile göremeden ama yukarida sayilan bütün cefalari çekenlerde var. Allahin en güzel selamlari ve rahmeti onlara da olsun..
 
YORUM EKLE

banner284