YESILDERE’DEKI IMAM BAGLARI

Köyün içinde Asagi Degirmen arkindan, Dere Köprüsüne kadar olan yolun saginda, bugünlerde spor sahasi olan yerler de dahil, ta Asagi Degirmene kadar, köy ile dere arasina da “Bagalti” denilirdi ki, bu nedenle de, derenin karsi sirtlari, yani dösemeye kadar olan arazilerin de, vaktiyle, bag olduklarini sanirim.. Yani çok eski yillarda köyün kuzeye bakan sirtlarinin tamaminin bag oldugu anlasilir.
Seker’in yurdumuzda Cumhuriyetin ilk yillarda üretilmeye baslandigini biliyoruz. Daha önceleri ise büyüklerimden dinledigime göre; çokça Rusya’dan veya Hacca gidenlerin dönüslerinde, develerin sirtinda getirdikleri, adina da “Kelle seker” denilen bu sekerlerin kirilarak parçalanip, o yillardaki tarti birimi okka, dirhem satildigini duymustum.
Pekmezin çok eski tarihten beri bilinen önemli bir besin maddesi oldugu muhakkaktir. Sekerin bilinmedigi, bilinse bile yoksul halkin o yillarda pahali olan sekere ulasamamasi, pekmezin önemini daha da arttirir.. Bütün bunlara ilave olarak; beldenin Islam’dan önceki sakinlerinin Hristiyan, Yahudi ve diger dinlerden oldugunu, bunlarin çok sevdigi Sarabin üzümden yapildigini da unutmamak gerekir.
Bu da gösteriyor ki Ibrala’nin yukarida adi geçen ve daha baska yerlerinde yogun bir sekilde bagcilik yapilmis, ama bize kadar ulasabilen yalniz Imam Baglariydi. Imam Baglari’nda bagimiz yoktu ama, Yukaridere’deki bahçelerimiz ile, Döseme’deki bagimizda, bu iste epeyi hevesli ve becerikli rahmetli babam tarafindan yetistirilmis üzümlerimiz vardi.
Köyde Ögretmen vekilligi yaptigim 1956 yili baharinda, Imam Baginda okula ait bagda, okulun o yillardaki ögretmenleri Yollarbasi kasabasindan degerli egitimci basögretmen rahmetli Numan ve Mut ilçesinden Asim adindaki ögretmenler ve okulun ögrencileri ile giderek o bagda budama ve çapalama isini yaptirmistik.
Köyden birçok kisinin Imam Baginda baglari vardi. Su anda Allahin rahmetine kavusmus lakaplari ile Osman Hocalar, Gafar Ömer, Kâküllü Dayi, Topal Musa, Kel Veli, Haci Alilerin Osman, Yesilaga Mehmet, Sümüklü, Alpelli’ler, Hiralar, Karaalinin Emin, Kellecilerin Ömer ve Akkus Ahmet’leri hatirlarim ki, bunlar o bag sahiplerinin yüzde biri bile degildi.
Orada ufak tefek pinarlar varsa da, en büyük pinar ve hatta sahibinin Zambirlar’a ait oldugunu sandigim Kocabag denilen bagdaki kaynakti. Oranin sakinlerinin çogu içme ve kullanma suyunu buradan alirlardi. Bu kaynagin etrafinda kavak ve daha baska agaçlarin oldugunu biliyorum. Diger baglarda ise üzüm asmasinin kökleri gibi kökleri derinlere indiginden sulamaya gerek olmayan kayisi, badem ve ceviz gibi agaç çesitleri vardi.
Bag sahipleri; baharda çoluk, çocuk o yillarda tasimacilikta en yogun kullanilan cefakâr merkeplerine binerek baglarina varir, bilenler budama isini digerleri de, bel veya çapalarla topragi isler, bag çubuklarinin diplerini açarlardi..
O yillarda Bati Anadolu’dan doguya dogru yayilan adina da Floksere denilen hastalik oraya henüz gelmemisti, ama külleme hastaligi çoktan geldiginden, belli zamanlarda kükürtleme islemi yapilir, bu islem hastaligin derecesine göre tekrarlanirdi.
Üzümler yaz aylarinda benlesmeye baslar, güzün de olgunlasarak yeme durumuna geldiginde, baglarin hirsizlardan, bag sahiplerinin verdigi ücretle hasat zamanina kadar, bir bekçi tutularak korunurdu.
Çocuklugumda akran arkadaslarimla geceleri üzümler olgunlastiginda burada en fazla bekçilik yapan Kel Mustafa’ya (Mustafa Yüksel) görünmeden üzüm yemeye gittigimizi de hatirlarim.
Kis yaklasirken köyde uzun ve mesakkatli geçecek bir kisa hazirliklarin basladigi son güz aylarinda; halk hayvanlarinin ve kendisinin yiyecekleri için hummali bir çalismaya girmis, hayvanlarinin yiyecekleri samanliklara, kendisine ait temel yiyecek un ve bulgurluklar yikanip yukari ve asagi degirmenlerde ögütülmüs, damlarda kurutulmaya birakilan ceviz, erik, kayisi ve tarhanalar yerlerine yerlestirmis, kisir ve verimden düsmüs, sigir veya koyun cinsinden havanlarini etlik edip, ilgisine göre yerlerine yerlestirmistir. Köyde bu günlere “Sayili gün” veya “Kap kapan günü” de denirdi.
Bu cümleden olarak o yillarda henüz Denircik, Kayaönü ve Ova denilen mevkilere göçülmeden önce, o kalabalik nüfuslu köyde, meyve ve sebze ihtiyaçlari Yukaridere, Asagidere ve Karsiyaka denilen mevkilerden karsilanirken pekmez ihtiyacinin çogu da Imam Bagi denilen yerdeki o üzüm baglarindan temin olunurdu.
Köyün yakinlarinda bulunan bu mevkiler; bahar aylarindan son güz aylarina kadar hep kalabalik ve civil civil olurdu. Hele hasat zamanlari, daha bir baska, panayir yeri gibi daha kalabalik ve senlikliydi..
Gördügüm ve bildigim kadar; Imam Baginda da üzümler asmalarindan kesilerek sepetlere alinir, bagda pekmezin kaynatilacagi yere tasinirken, tam olgunlasmamis üzümler “Bageksisi” yapilmak üzere ayrilir, digerleri sudan geçirilerek yikanmis bir kil çuvala doldurularak, ahsap bir teknenin içine konup çignenir, çikan üzüm suyu teknenin olugundan alinarak kazanlara tasinirdi. Bu islem yapilirken daha önce köyde Ova’ya giderken, Kas’i çiktiktan hemen sonraki yerden alinip getirilmis olan, özel pekmez topragindan da yeteri kadari ilave edilirdi.
Artik kazanlara alinmis bulunan üzüm suyu alti, baharda kesilip bir tarafa yigilan asma budantisi veya oralarda bolca bulunan çesitli odunlarla yakilirken, kazan kaynatilir, kaynayan sira köpükleri bir uzun kepçe ile alinarak, tasmasi önlenirdi. Iyice kaynamis bulunan bu eriyik, sabaha kadar dinlendirilirdi.
Ikinci gün kazanin dibine çökmüs topraga dokunulmadan, kaynamis sira, bu defa legenlere alinarak yine iyice kaynatildiktan sonra dibine çökmüs kalan topragindan da süzülüp alinarak, pekmez olurdu. Pekmezin; sekerin olmadigi veya ulasilamadigi yillarda, yukarida da söyledigim gibi, köyün hem pekmezi ve hem de sekeri oldugunu sanirim
Bu arada hasadi yapilirken bir tarafa ayrilmis olan, o yillardaki tat ve rayihalarini hiç unutamadigim süt misirlardan, son zamanda olgunlasanlar da, anilan kazanlarin altindan çekilen ateste pisirilerek, sicak sicak yenilirdi.
Tam olgunlasmadigindan ayrilan üzümlerin suyu da çikarildiktan sonra, kaynatilarak koyu bir kivama geldiginde alinir, limonun bulunmadigi o yillarda limon yerine ve eksiye ihtiyaç duyulan yerlerde kullanilirdi. Bildigim kadari ile buna da köyde “Bageksisi” denirdi..
Artik kis aylari da geldiginden dügünler baslar, gençler evlendirilerek köyde yeni yeni aileler olusturularak, o yillardaki örf ve adetler ile çocuklar erkence evlendirilerek is gücüne yeni kusaklar yetistirilirdi.
Bilenler biliyor ama bilmeyenler için söyleyeyim; köy ve bahçeleri gibi, Imam Baglarini da viran ve bakimsiz, tek kelimeyle cigerler acisi, o eski yillardaki sasaali ve ikbal günleri artik çok gerilerde kalmis, hatta yok olmuslar. Eskiden böyle terk edilen yerlere Baykuslar yerlesirlermis. Biz insanlar dogayi da kirlettigimizden, orada Baykuslarin bile yasadiklarini sanmam.
Bir zamanlarin Irem baglari, Cennet bahçeleri kadar güzel o belde ile bag ve bahçeleri, bugün nemelazimligin, avareligin, kaderine terk edilmisligin, hiyanete ugratilmanin ve unutulmuslugun hüznünü yasiyorlar. Allah bizleri affetsin 
YORUM EKLE

banner284