ZEYTIN DAGI

Araplar ve onlarla olan iliskilerimizi ve onlarla ilgili yakin tarihimizi merak edenlere ve bilhassa genç nesle, bu eseri mutlaka okumalarini, Hasan bey gibi ben de tavsiye ediyorum.
1970 Istanbul Milli Egitim Basimevi yayinlarindan Zamanin Basbakani Sayin Süleyman Demirel, Milli Egitim Bakani Prof. Dr. Orhan Oguz ve kitabin yazari Falih Rifki ATAY’IN ön sözleriyle baslayan kitabin içindekilerden önemli olanlarin bir kismini Sayin Hasan Simsek bey dile getirmis.
Islam Dini kurallarinin, Islami yasamin ve Islama olan hizmet anlayisinin Araplarla aramizdaki farkini, daha çok da yüzyillar boyunca onlara yaptigimiz hizmete karsi, Ingilizlerin kiskirtmasiyla ve onlarla birleserek bize yaptiklari nankörlügü anlatan bu eserden birkaç satirda ben aktarayim istedim.
Falih Rifki söyle devam eder;
“Arap milliyetçiligi güden yani Osmanliya ilk baskaldiran Samli asilzadeler, Konya’dan gelme Kemik Hüseyin torunlari idi. Haleb’in esas familyalarinin asillari Türklerdi. Osmanli imparatorlugunda itibar, azinligin imtiyazi oldugu için ve Türk unsuru imtiyazsiz oldugu için, herhangi bir Müslüman azinligin çocugu olmak, Türk olmaktan daha faydali idi. (Yani Konya’dan Sam’a göçen Kemik Hüseyin’in torunlari gittigi yerde Müslüman azinlik durumunda sayildigindan ne vergi verir ve ne de askere alinirlardi)”.
Baska bir tarih yazarina göre; Müslüman Kardesler Harekâti, yani Araplarin Osmanli’dan ayrilma cemiyetini Osmanli Harp Okulunda okuyan Arap subaylar ve bunlarin basinda da El Azimler, yani yukarida adi geçen ve dördüncü Mustafa’nin Bagdat seferine giderken, Konya’nin Çumra Ilçesine bagli Dinek Nahiyesinden orduya katilarak Suriye’ye yerlesen, bu Kemik Ogullaridir.
Falih Rifki devamla; bir Medine seyahatini ve peygamberimizin kabrini ziyaretlerini de söyle anlatir;
“Istasyonda kabile bayraklari ile donanmis ve sari, kirmizi, siyah ve yesile boyanmis büyük bir kalabalik vardi. Gözleri açik ve uyanik, peçelerini burun sirasindan bir iple baslarina baglamis kadinlar haykirisip duruyor:
-Lülülülü…
Mevleviler önümüze düstü. Enver Pasa ile Cemal Pasa ortada, biz arkada halkin içine sikismis yürüyoruz. Enver Pasa’nin pomatli Alman biyiklari üstündeki mübarek gözlerinden yas damlamaktadir. Cemal Pasanin sert sakali ise, yüzünün manasini büsbütün salkiyan bir kil maske olmustur.
Yollar dar ve bozuk, toz ve ter içinde bulunarak Ravza’nin yesil kubbesine kavustuk. Peygamber bu türbenin altinda yatar. Türbesi yasadigi zaman kendi evi idi. Ravza iste bu türbeyi çeviren o camidir.
Türbenin içine girmek bir imtiyazdir. Kapi anahtarlarini uzun boylu Habesler saklar. Zaten Medine’nin bütün dekoru Peygamber’in sanduka örtüsü ile bu Habeslerden ibarettir.
Asil Müslüman sehrin, din seyhlerine hürmet olunan, dini sanatlastiran ve asillestiren sehir Istanbul oldugunu, Medine’de büsbütün anladim.
Evvela namaza durduk. Yanimda Enver Pasa’nin yaverlerinden biri vardi. Bir aralik önümüzden testisini omuzlamis bir Arap geçti. Benim bildigim önünden adam geçenin namazi bozulursa da, Medine de böyle olmadigini ve Zemzem’in Mekke’de oldugunu unutarak bu Arabin da bize Zemzem getirdigini sandim
Bir tas su verdi.Sasirarak ellerimi çözdüm ve içtim. Tekrar ellerimi bagladimsa da, Arap koluma yapisti: Para istiyordu. Meger herif su satiyormus. Ceplerimi karistirdim bozuk para bulamadim. Yanimdaki yaverden rica ettim. Yaver sofu biri olacak ki, önce selam, sonrada, Araba birkaç metelik verdi.
Medine çarsisinda ve sokaginda Asya, Afrika Anadolu dilenmektedir. Aksakali kirlenmis ve pörsük etini bir tahta parçasina dayamis, boynu sarikli, pinekleyen adam, sonra, iri, uzun ve zifire bulanmis çubuktan esrar çeken çekik gözlü çocuk ve kahvenin önünde derilerini günese seren yari iskeletler, hep hac yolunda kalmis olanlardir.
Yarin öbür gün, Arap çeteleri ile sarsilacaksiniz, Peygamberin torunlari, Ravza’nin yesil kubbesine kursun atacaklar, Istanbul elden gidiyormus gibi telaslanarak, size Anadolu’nun bagrindan Türk yavrulari gönderecegiz.
Siz, Peygamber torunlarinin ates ve açlik çemberi içinde, bir hurma kurusu bulamayip deriniz iskeletinize yapismis ölürken, Anadolu çocuklari iskorpitten çürüyüp düsen agizlarinin yaralari içinde kavrulmus çekirge çignemeye çalisarak, Fatma’nin, Ebubekir’in, Ömer’in ve Muhammed’in sandukalarini savunacaklar.
Ta, Sam’a kadar üç gün, üç gece süren demiryolunun iki tarafini Anadolu Türkleriyle kusatacagiz. Arap kesesine Anadolu altini ve Arap kursagina Anadolu’nun rizkini akitacagiz.
Saka degil, Islam emperyalizmi yapiyoruz. Arap cembiyeleri ile barsaklari desilerek, etleri çöl günesinden kavrulmus olanlar! Sizler, ey Sarikamis’in buz dagi üstünde donmus olanlarin kardesleri, siz hep, Pomakli bir yüz derisinin kapladigi, bos bir kafanin içindeki bombos bir hayalin kurbanlari degil misiniz?”
Yakin tarihimizin Araplarla ilgili olan bölümlerinden anliyoruz ki Osmanli imparatorlugu döneminde yüzyillar boyu Islamiyet’in bayraktarligini yaparken Araplara da Kav-i Necip, yani üstün irk demisiz.Ülkelerinde hür ve müstakil yasatmis, itibarlarini aziz sayarak basimizin üstünde tasimis, Anadolu’yu öksüz ve bakimsiz birakip Arap Yarimadasini hem imar edip, hem de huzur içinde yasamalarini saglarken, milyonlarca Anadolu çocugunun kanlari ile sulamisiz. Ki yalniz Yemen’de biraktigimiz sehit sayisi besyüzbinin üzerindedir.
Kâbe’nin etrafini çevreleyen varaklar Abdülhamit döneminde bir milyon Osmanli altini harcanarak yapildigi gibi, Anadolu’da yol sokak yokken, yine o devirde Mekke’ye kadar demiryolu yaptirilmis, her yil büyük bir merasimle Sürye Alayi adi altinda kervanlarla Istanbul’dan Mekke’ye ve oranin ileri gelenlerine en güzel hediyeler yollanmistir.
O günleri gören bir tarih yazari; Adana’nin yollari; yazin toz, kisin çamur, ve damlari toprak iken, Halep, Sam ve Beyrut sehirlerindeki; otel, hastane ve okullari bir Selanik kadar güzeldi. Ki hepside Anadolu halkinin disinden tirnagindan artirip,oralara harcanan vergilerle yapilmisti der.
Ayni tarihci devamla, 1918 tarihinde Osmanli imparatorlugu silahlarini biraktigi zaman Araplarin alninda hazin bir ihanetin izleri var ..
Durum buyken o günlerin ölüm kalim savasinda Araplar bizi arkadan hançerlediler. Oradan en son ayrildigimiz 1918 yilindan sonra asi lider Mekke’nin Serifi Hüseyin; Allaha kalan adaletle hüsran içinde Kibris’ta ölürken, çocuklarinin hepsi de hançerlenerek veya beklenmedik kazalarda can verdiler. Torunlari ise kendi milleti tarafindan parçalanmislardir.
Çogumuz yasimiz itibariyle ve su anda dahi sahit oldugumuz gibi Misir, Arabistan yarimadasinda bulunan küçük devletler, Lübnan, Suriye ve Irak, nüfusu on milyon bile olmayan Israil’le bile basa çikamadigi gibi birbirleri ile bogusuyorlar. Allahin her günü, yüzlerce kisi kendi dindasi tarafindan öldürülüyor..
Niye? Çünkü oralarda birakip geldigimiz milyonlarca Anadolu evladinin kani ve ahi var. Tarih ise nankörlügü asla affetmiyor.
Sefer tasi bakirdandir 
Yemen yolu çamurdandir
Zenginimiz bedel öder 
Askerimiz fakirdendir


 
YORUM EKLE

banner284