ZIRAAT BANKASI YÜZÜNCÜ YIL KUTLAMASI

Bu kutlamayi TV’de izlerken, bundan 51 yil önce bu kurulusun çiçegi burnunda bir mensubu olarak Konya Subesinde benim de içinde bulundugum, o günkü 70 civarindaki personeli ile birlikte Bankamizin 100 üncü yilini kutladigimiz günü animsadim.
Bilgisayarin adini dahi duymadigimiz, hatta bugünkü gibi gelismis hesap makinelerinin de bulunmadigi, o yillarin kocaman Konya Subesinde birkaç Facit Hesap Makinesi ile Eylül ayindan itibaren gece mesaileriyle, 1962 yili yilsonu islemlerine baslamis ve yilin Aralik ayinin son günü olan 31 Aralik gününe gelmistik. Yilsonu bilânçosuna göre subenin o yilki kâri iki milyon liraydi.
Bu tarihten bir iki gün önce, gece mesaisindeyken, TBMM’de o yillardaki adi ile T.C. Ziraat Bankasi’nin 100.üncü kurulus yili sebebiyle, çalisan bütün personeline birer maas ikramiye verilmesinin karara baglandigini, müdür odasindaki radyodan ögrenip sevinmis, aylardir yogun geçen gece mesaileri de sona ermis, sevincimiz ikiye katlanmisti..
TBMM’ye bu ikramiye teklifini veren bakan, Ziraat Bankasinin görevlerini uzun uzun anlattiktan sonra, ikramiyenin gerekçesini söyle izah etmisti; “Arkadaslar Türkiye’nin hangi sehrine giderseniz gidin, gece geç saatlerde isigi yanan bir bina görürseniz, orasi Ziraat Bankasidir. Çünkü isleri çok oldugundan, gece de çalisiyorlar. Hem de hiçbir fazla mesai ücreti almadan” demisti ki hakikaten de öyleydi.
Genel Müdürlügün bir emri ile 100.üncü kurulus yilimizi; 31 Aralik 1962 yilinin son gecesinde, Konya’da Alâeddin Tepesindeki, sonralari Belediye Nikâh Salonu da olan, o yillardaki adi ile Torans Lokantasinda, Bankanin tüm personeli arkadaslarimla birlikte doyasiya kutlamistik.
Salonun ortasi dans pisti olarak bos birakilirken, masalar kenarlara süslenip donatilmis olarak yerlestirilmis, her türlü yemek, içecek; o yillarin begenilen müzigi esliginde, tertemiz giyimli garsonlar tarafindan masalara servis ediliyordu.
Bir müddet sonra, müdürümüz rahmetli Namik Saysel, yüksekçe bir yere çikip, kurulu mikrofon düzeni ile T.C.Ziraat Bankasinin ilk kurulusundan bugünlere gelinceye kadar olan geçmisini anlatmis, ilk kurucusu Mithat Pasayi da rahmetle anarken, bizler de hep birlikte “Amin” demistik.
Namik Bey konusmasina devam ederek, o yillarda büyük para sayilan subenin iki milyonluk kârini anlatirken “Arkadaslar, bu iki milyonluk kârin olusmasinda, sizlerin payi çoktur. Siz bunlari kurus kurus topladiniz.. Hepinize ayri ayri tesekkür eder, yarin baslayacak olan yeni yiliniz da, esiniz ve çocuklarinizla birlikte kutlu olsun” diyerek sözlerini bitirmisti.
Sonra da yenilmis içilmis, mahalli oyunlar oynanip, dans edilerek, gecenin geç saatlerine kadar eglendikten sonra, evlerimize dagilmistik.
Geçen yil zamanin Basbakaninin televizyonda yayinlanan konusmasindan sonra, bu kurumun Ulukisla Subesinde 1956 yili sonlarinda baslayip emekliye ayrildigim 1995 yili Mart ayi Konya Bölge Müdürlügü emrindeki görevlerime gelinceye kadar olan zaman dilimi gözlerimin önünden geçtiler.
Çumra Subesine geldigim 1957 yilinda, ilk defa kolla çevrilerek kullanilan bir adet Facit hesap makinesini görüp, hele bunun kullanmasini da ögrendigimde, çok sevinmistim.. Ulukisla Subesinde, bilhassa faiz hesaplamasinda, bu isi el ve kafa gücü ile dakikalarca ugrasarak yaparken, burada bu islemi bu makine ile çok az bir zamanda tamamliyorduk.
O yillarda subedeki is hacmine göre personel adedi çok azdi. Asil görevi idarecilik olan müdürümüz, artan zamanini, o meshur yevmiye defterine, günlük kesilen fisleri teker
teker islerken, muavinimiz de diger kanuni defterleri tutar, biz memurlar ise günlük islemleri ve ay sonlarinda da, dökümlerini yapmak için, her gün, resmi tatiller dâhil, mesaiden sonra gece saat 12’ye kadar çalismak mecburiyetinde kaldigimiz günleri hatirladim;
Yilsonu bilânço islemlerinin zamaninda Genel Müdürlüge gönderilmesi islemine Eylül ayinda baslar, gece ve gündüz yogun bir çalismadan sonra, zar zor yilsonuna ancak yetistirebilirdik ki yine bir yilsonu çalismalarimizda tutmayan 15 kurusluk bir hesap hatasini ararken, saat 12’yi de geçmis (O yillar Çumra’da gece 12’de elektriklerde kesilirdi) Müdür Orhan beyin; “yanan sobaya mi, yanan lüks lambasina mi, su saatteki halimize mi aciyim Oglum, niye dikkat etmiyorsunuz?” diye serzenisini,
Yine o günlerde, tamamini elle yaptigimiz islemler için fis keserken kullandigimiz kalemin basina taktigimiz kamisla 2-3 santimetre kalincaya kadar kullandigimiz kopya kalemlerini,
Her ay hemen hemen bütün hesaplar ve bilhassa binlerin çok üstünde olan tasarruf hesaplarinda tutmak mecburiyetinde kaldigimiz yan yana yazilmis çok rakamli ve alt alta sirali 30–40 satir rakamli elle topladigimiz döküm defterlerini,
Baska banka da olmadigindan, Devletin memurlarina verecegi maasin veznedarligina ilaveten, her yil güz aylarinda Devlet Üretme Çiftliklerinden çiftçiye dagitilmak üzere gönderilip, futbol sahasi olarak ta kullanilan Bankanin önündeki alana yigilan binlerce çuval tohumluklarin çiftçiye dagitilmasini, keza Toprak Tevzi Komisyonunca yine çiftçiye verilen arazi bedellerinin muhasebelestirmelerini, tahsil ve takiplerini, o yillarda maas ve diger islemler için verilen tasarruf bonolarini, bunlarin kurus kurus ödedigimiz kuponlarini,
Milli Piyango biletlerinin bayilere teslimi ile, takip ve bedellerinin tahsillerini ve su anda daha aklima gelmeyen Devlete ait daha nice angaryalarimizi düsündüm. (Emekli bir büyügümden, kendi zamanlarinda atlara çakilan nallarin (Mih) çivilerini bile, Devlet adina sattiklarini duymusumdur).
Bugünlerde ise; bankada bu angaryalarin hiçbiri olmadigi gibi, esas görevi olan isleri de son derece gelismis bilgisayar kolayligi ile, yilin son gününde, bilgisayarin bir dügmesine basildiginda, bir iki saat içinde, bütün istenilen bilgiler, hatasiz bir sekilde elinize geliyor.
Isminin bas tarafinda T.C.’de oldugundan gurur duydugum, o yillarin Ziraat Bankasindaki uzun görevimden, çok kisa süren bilgisayar dönemini çikardigimda geriye; isine göre personeli az, teknik imkânlardan mahrum, fazla mesai ücreti bile almadan gece gündüz çalistigimiz uzun yillar kalir. 1970’li yillarda bile, karsi subeye bir talimat yazdirmak için, o yillarda iletisimi saglayan P.T.T’nin santralina yazdirdigimiz telefon sirasinin, aksama kadar anca gelebildigini hatirlarim...
Bütün bu olumsuzluklara ragmen, o yillarda karsilastigim arkadas ve amirlerimizle olan münasebetlerimizdeki sevgi, saygi, azim, sabir ve dürüstlük gibi ulvi duygulari asla unutamam. Bizden önce emekli olan bir büyügümüz bankaya geldiginde, o en büyük misafirden sayilirdi. Ayni zamanda o yillarda yeni yeni açilmaya baslayan diger banka subelerinin ilk müdürleri de, çogu kez Ziraat Bankasi emeklilerinden biri olurdu.
Eski yillarda; dogu illerimizde görev yapan bir personelimizin Ankara’da okuyan kizinin, bir tatil dönüsünde vasita bulamadigindan, Ankara’dan babasinin görev yaptigi subeye kadar, ara subelerin bir birine teslimi suretiyle ailesine kadar ulastirildigini, Ankara’da kursta bir hocamizdan isitmistim.
Eski yillarda sik sik girdigimiz savaslarin, Osmanli’dan bize intikal eden borçlanin ödenmesi sirasinda ve buna eklenen bir de Ikinci Dünya Savasinin getirdigi sikintili günlerin tamamini degilse de, bir kismini yasim itibariyle bütün Türkiye vatandasi gibi ben de yasadim.
Bu yillarda; o günler yurdumuzda hiç olmayan ve ancak yapilmasi mecburi olan fabrikalar, çesitli okul ve meslek okullari, Demiryollari. gibi daha yüzlerce yeni kuruluslar
birer birer devreye sokulurken, bunlarin bedelleri bu fakir milletin disinden tirnagindan artirdigi vergilerle karsilandi.
12 Liralik yol parasini cebinden ödeyemedigi için haftalarca evimiz ve köyümüzden uzakta yollarda çalisan babami, bir çebicin bedelinden fazla vergisini ödeyen komsularimizi, verginin tahsili için gelen, herkesin korktugu tahsildarlari bilirim.
Bu topyekûn kalkinma savasinda, yukarida saydigim kuruluslar, yalniz halkin fedakârligi degil, o yillarin ileri gelenlerinin tamaminin katkilari ile olusmustur. Cumhurbaskaninin esinin bile, bir komsu ve tanidigina giderken belediye otobüsünü kullandigi yillar yani..
Okumayi sevmeyen ve olanlari çabucak unutan bir milletiz. Oysaki Kur’ani Kerim’in ilk inen ayeti “OKU” dur. Okumazsan bilemezsin ki. Yine Yüce Kitabimizin “Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” sözlerinden neyi anliyoruz..
Gerçekler buyken hem siyaseten ve hem de halk olarak eskileri tamamen kötüleyen ve inkâr eden, manevi degerlerden ziyade maddiyata dönüsen, üretmeden tüketen eskilerin kazandigini yiyen bir millet olduk. Ayni zamanda iktidara gelen her hükümet kendi döneminden bir evvelkini siyasi çikarlarina alet edip kötülüyor
Babam o yillar 12 liralik yol parasini, komsum bir hayvaninin bedelinden fazla olan vergisini, ben bankada her gün mesaiden sonra gece saat 12’ye kadar ücretsiz çalismamis olsaydim, kisacasi o yillar millet olarak, toptan o zorluklara katlanmamis olsaydik, bu günkü yasamimiza ulasabilir miydik.?
Eski tabirle bir eli balda, bir eli yagda olan zenginlerimiz ve su anda sasaali yasantilarini sürdüren siyasilerimiz, bugünlerinin tamamini, Cumhuriyetin o ilk yillarindaki yokluk ve çileyi çekenlerine borçlu olduklarini unutmasinlar.
Sanirim her yilsonunda oldugu gibi, önümüzdeki günlerde Bankanin bu defa 151 inci kurulus yildönümü kutlanacaktir. Insallah bu yilki sayin konusmaci, rahmetli müdürümüz Namik bey gibi; Bankanin ilk kurucusu Mithat Pasa’yi ve diger emegi geçenleri de anarak yad eder..
Ben burada yazima son verirken Bankada emegi olanlarin tamamini en iyi dileklerimle anar, hala çalisanlara kolaylik, emeklilerine geçim sikintisi sabri ve sihhat, Allahin rahmetine kavusanlara da, basta Mithat Pasa olmak üzere rahmet dilerim. Allahin en güzel selamlari onlarin üzerine de olsun.
Ayrica önümüzdeki 2015 yili bütün Dünya halki ile birlikte aziz yurdumuz ve milletimize de hayirlar getirsin. Kalin saglicakla. 
YORUM EKLE

banner284