ÇEKİLEN ÇİLELER NASIL BİTECEK? (1) 

Kentler, merkezlerinde idari ve dini hizmetlerin görüldüğü ve ticaretin yapıldığı birer yerleşim alanları olarak oluşmuşlardır. Ayrıca her kent, bir devlet olarak da yapılanmıştır. 

Bütün kentler, merkezlerine göre gelişmişler ve şekillenmişlerdir; bu şekillenmek, birbirine paralel ve birbirini dik kesen ve merkezde son bulan yollar üzerinde oluşmuştur. Genellikle de kentler, düz ovalar yerine savunulması kolay olan küçük tepeler ve bu tepelerin yamaçlarında kurulmuşlardır. 

Belli bir plan çerçevesinde oluşan kentler, birer uygarlık ürünü olma özelliklerini taşırken; ülkemizde kentler, çarpık bir şekilde ortaya çıkmışlar ve bu çarpıklık halen kendisini sürdürmektedir. Günümüzde, kentlerimizde yaşamak çekilmez bir duruma gelmiştir; özellikle büyük kentlerimiz birer çilehane durumundadırlar, adeta… 

Kalkınma, bir toplulukta veya toplumda geleneksel konumdan farklı bir konuma değişim sağlayan sosyal, politik ve ekonomik yan etkileridir. Bu olgu modern konuma dönüşüm, sosyal ve politik bilinç, emek, okuryazarlık, şehirleşme, sanayileşme, ulusal/bölgesel, yerel ve köy bazında bütüncül bir gelişmeye katılımı içermektedir. 

Ülkemizde, kalkınma hareketi, tarımla başlanılmış, ancak 1950 yılında ortaya çıkan göçler nedeniyle durum farklı bir boyuta gelmeye başlamıştır. 1927 yılında kırsal nüfusun toplam nüfusa oranı %75,8 iken; şehir nüfusu oranı ise %24,2 oranındadır.  

Durum böyle iken; emeğin topraktan kopması ile özgürleşmesi, kırsalın iticiliği karşısında kentlerde başlayan ve yavaş gelişmeyle süreklilik oluşturan montaj sanayi, kentleri çekici duruma getirmiştir. 

 İnsanlarımız, özgürleşen emeklerini kentlerdeki sanayi patronlarına satmak için kentlere ve ülke dışına adeta koşmaya başlamışlar ve Türkiye kırsalından kente göç akımı 1950’li yıllarda kendisini göstermiş ve daha sonraki yıllarda ise bu akım hızını artırmıştır. Günümüzde de kent-kır arasındaki gelişmişlik farklılıkları giderek arttığından göç sorunu devam etmektedir. Nitekim Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Türkiye’nin kırsal nüfus oranı 2013 yılında % 8,9 olarak belirtmiştir. 

Böylece de kentlerimiz, insanlarımızı ve özelliklede çocuklarımızı ve de çocuklarımızın geleceğini yutan bir nevi Bermuda Üçgeni durumuna gelmişlerdir. Ayrıca “Tanrım beni baştan yarat” gibi sözüm ona müziklerin oluşturduğu, arabesk bir kültür içinde kıvranan ve köy kültüründen kurtulamayan ve de kent kültürünü özümseyip kent kültürünü yaşamaya direnen bir lümpen kent topluluğu oluşmuştur. 

Roma, Bizans ve Osmanlı İmparatorluklarına merkezlik yapan, tarihin ve kültürlerin emaneti olan İstanbul, ne durumda? 

“İstanbul’un taşı toprağı altındır” anlayışı ile İstanbul’a koşanların oluşturduğu nüfus, 17 milyon oldu. Bu nüfus, Batı’da Almanya’ya kadar olan bütün ülkelerin nüfusundan daha fazladır. 

Sadece İstanbul mu göç alıyor; Ankara, İzmir, Bursa, Adana, Antalya, Kayseri, Konya ve diğer kentlerimiz aynı durumda değiller mi? Buralara da akın akın göçler yapılmakta değil midir? 

Kentler, merkezlerine göre gelişme gösterirler, ülkemizde ise kentler, buralara yapılan göçlere göre gelişme gösteriyor! Bu durum kentlerimizde ne gibi sonuçlar doğuruyor? 

SÜRECEK 

YORUM EKLE

banner284