ÇAĞDAŞLIK MI PADİŞAHLIK MI? (3)

Asırlardır oluşan İslami mirası siyasi alanlarda kullanmak isteyerek, bu mirasa konmak isteyen çevreler, Atatürk’e ve Cumhuriyete karşı oldukları algısı yarattılar; bu algıyı yaratan çevreler, bu algı sayesinde toplumda birer prim kazanmaya da başladılar.
Bu çevreler;
Saltanatın kaldırılması,
Hilafetin kaldırılması,
Şeriye ve Evkaf Vekâletinin kaldırılması,
Tevhid-i Tedrisat Yasasının kabul edilmesi,
Medreselerin kapatılması,
Tekke ve Zaviyelerin kapatılması,
Laiklik ilkesinin benimsenmesi,
Gelişmelerini öne sürerek, kendilerinin kutsal değerlere saygılı olduklarını ortaya koyarak, siyaset sahnesine çıktılar.
Bu çevreler, özellikle ve ağırlıklı olarak, laiklik ilkesine vurgu yapıp, topluma, din ve vicdan özgürlüğünün güvencesi olan laikliği, dinsizlik olarak aktardılar.
Aslında bu çevreler, çağdaşlaşma yönünde yapılan devrimleri kavrayıp, içlerine sindiremediler ve bütün çabalarıyla statükoyu korumaya çalıştılar.
Bu çevreler, Kazım Karabekir Paşa liderliğinde Terakkiperver Cumhuriyet fırkasını kurdular; parti tüzüğüne “dine saygılıyız” yazarak, böylece CHP’nin dine saygılı olmadığı algısını yaratmaya çalıştılar ve bunda da başarılı oldular.
Bu günlerde ve geçtiğimiz günlerde, ülkemizde yaşanılan sıkıntıların ve olumsuzlukların temelinde bu siyasi argümanın yattığını söylemek abartılı olmaz; zira iktidarı ele geçirmek ve iktidarda kalabilmek için sıkça din sömürüsünün yapıldığı ve de yapılmakta olduğu hafızalarda canlılığını korumaktadır.
İslami mirasa konmak isteyen çevreler maalesef, Kurtuluş Savaşımızı Atatürk ile birlikte yöneten, yönlendiren ve yürüten yurt sever; Kazım Karabekir Paşa, Rauf Orbay, Ali Fuat Paşa, Rafet Bele gibi kahraman komutanlarımızı ve Osmanlı aydınlarından ve Amerika Mandacılığı taraftarı olan Adnan Adıvar’ı öne çıkarmışlar ve bunları çıkarları için kullanmak istemişlerdir.
Bu kahraman komutanlarımızdan ve Atatürk’ün en yakın arkadaşı, Balkan Savaşları’nda Hamidiye Zırhlısı komutanı, Mondros Ateşkes Antlaşmasını Osmanlı Devleti adına imzalayan, Meclis Hükümetleri döneminde Başbakanlık yapan Rauf Orbay:
“Ben saltanat ve halifeliğe hem vicdanımla hem de duygularımla bağlıyım. Çünkü benim babam padişahın ekmeği ve nimetleriyle yetişerek Osmanlı Devleti’nin önemli kişileri arasına geçmiştir. Benim de kanımda o nimetin parçaları vardır. Ben nankör değilim.” diyor.
Rauf Orbay, nerdeyse kendisini padişahın bir kölesi gibi görüyordu. Düşünemiyordu ki, padişah ekmeği yaratmaz. Ekmek milletindir.
Şimdi, böyle bir anlayışa sahip kişilerin yurt kurtulduktan sonra yeniden eski sisteme dönmek istemeleri doğaldır. (1)
Bu ve benzer zihniyetlerin, günümüzde Atatürk ve Cumhuriyete karşı olanların ve başkanlık hayalleri kuranların zihniyetleri arasında bir farklılık var mıdır?
(1) Prof. Dr. Ahmet Mumcu, Türkiye Cumhuriyeti İnkılâp Tarihi, S: 186
SÜRECEK
YORUM EKLE

banner284