EGITIM RÖVANSIST BIR ANLAYISA KURBAN EDILEMEZ…

    Ülkemizdeki egitim, ‘’ Ögrenci Merkezli ‘’ olarak
    belirtilmesine karsin, ezbercilige dayali teorik egitim sistemi        
   olarak sürmektedir. Ögrenciler, düsünce üretme ve          
 kullanacagi bilgileri ögrenme yerine bilgi tasima durumundadirlar.
Egitim, elde edilen (ögrenilen) bilgilerin kullanilmasi yeteneginin kazanilmasi asamasidir. Bu yönüyle egitimin üretime yönelik olmasi da gerekir. Üretim, katma deger yaratmaktir. Yani egitim, bireysel ve toplumsal refahi yükseltmek, toplumsal kalkinmisligi saglamaktir. Bu durum ayni zamanda devletin de güçlendirilmesidir. Ayrica egitim, bilim ve sanat üretmektir. Bilimi ve sanati üretmeyen egitim sisteminin saglikli oldugu söylenemez.
Insan yiginlarini toplum yapan unsurlarin basinda kültür gelir. Insanlar, kültür temelinde toplumsallasir. Bir topluma kisilik ve kimlik kazandiran ve o toplumu diger toplumlardan farkli kilan kültür yapisidir. Egitim, bir yönüyle de bu kültür yapisini korumak ve çaglara göre gelistirerek kusaktan kusaga aktarmaktir. Unutmayalim insan, sosyal bir varliktir. Insanin varligini, içinde yasadigi toplum belirler.
Ülkemizdeki egitim sisteminde görülen yetersizlikler ve yanlislar, uygulanmakta olan egitim sisteminin bizatihi kendisi oldugundan yapilmasi gereken; yanlislarin mevcut sistem içerisinde düzeltilmesi degil, sanayi toplumu olmayi iskalayan ve bilgi toplumuna uyum saglamaya çalisan bir toplumun, yeni bir egitim sistemi olusturmasidir.
    
 Ülkemizde uygulanmakta olan egitimi olusturan unsurlarin basinda ve ayni zamanda egitimin hedef kitlesi olarak ögrenciler gelir.
Ögrenci; aile, ögretmen, siyasi ve çevredeki bazi kurulus ve insanlarin bir siyasi bir maddi kaynagi ve egolarini tatmin etme araci degildir. Ögrenci, kendisinin ve toplumun gereksinimi olan yetenekleri ve degerlerinin kazandirilacagi egitimin bir öncü unsurudur.
Ögrenciler, önceki kusaklarin olusturdugu ortamdan çikis yollari arar. Önceki kusak, (anne, baba, ögretmen vb.) ögrencileri itaat ettirmeye çalisirlar. Kendi kusaklarinin ortaminda kalmaya zorlarlar, adeta dayatirlar. Böylece egitimle ögrenciler, istek ve ilgi alanlarinda yetenek kazanmalari ve bu yeteneklerini gelistirmeleri yerine, itaat eden bir unsur durumuna getirilmeye çalisilir.
Her insanin dogustan gelme bilgi edinme ve üretme motivasyonlari vardir. Anne, baba, ögretmen, yönetici ve çevredeki diger unsurlar, bu motivasyonlari sürekli olarak budarlar. Böylece bu motivasyonlar bir an gelir yok olur. Bu durumda insanlar, baskalarina bagimli olarak yasantilarini sürdürmeye çalisirlar. Tam bir tüketici olmuslardir artik. ( toplumlar da böyledir ) 17 milyon ögrencinin enerjisi, sinerji durumuna getirilemiyor ve enerjiler bosa akip gidiyor. Ayrica ögrenci, kendi adina karar verme yetenegini kazanamiyor. Aileler, okullar ve dershaneler, ögrenciler adina karar vererek bu misyonu yerine getiriyorlar.
Egitim, ögrenciye saygiyla baslar. Ögrenciye bir kisilik kazandirmak ve bir kisilik oldugunu hissettirmek gerekir. Ögrenciler her zaman isimleriyle çagrilmali, anilmali ve hitap edilmelidir. Çocuklara her zaman dogru ne ise söylenmelidir. Yalan kültürü olusmamalidir. Hayat, bir aliskanliktir. Çocugun model aldigi unsurlar çok önemlidir. Anne, baba, ögretmenler, komsular, arkadaslar, film kahramanlari ve aldigi egitim, çocuk için modellerdir.
Hiç unutulmamalidir; insan, oyuncaklari degisen bir çocuktur.
Bilim; yavas fakat sürekli ilerleyen bilgi üretme ve çogalma sürecidir, hiçbir irkin, kültürün veya bölgenin tekelinde degildir. Evrenseldir.
Bilimsel düsünme ve bulma çabasinin kökeninde biri yasami güvenilir ve rahat kilma, digeri dünyayi anlama, sonuncusu dünyayi degistirme gibi üç temel ihtiyaç yatmaktadir. Bu ihtiyaçlardan ilki, insanligin uzun tarihinde kusaktan kusaga birakilan çesitli yasanti ve beceri biçimlerini kapsayan bir teknik gelenegi, ikincisi insanoglunun duygu, inanç ve düsüncelerini içinde toplayan bir kültürel gelenegi, üçüncüsü ise bir ideolojik vizyonu olusturur.
Bati toplumlari finansi, teknolojiyi ve enformasyonu demokratiklestirdi.                                Donanim, yazilim ve isletmenin alt yapisini kurarak ‘’ Bilimsel Devrim ve ‘’ Sanayi Devrimi’’ nden sonra “Bilgi Devrimi” ni gerçeklestirdi. Piyasa ekonomisini ve teknolojiyi arkasina alan yeni bir yapiya Bilgi Toplumu’na, sanayi ekonomisinden de bilgi ekonomisine geçti.
Biz, ‘’Bilimsel Devrim‘’ ve ‘’Sanayi Devrimi‘’ yapma yerine tarikatlari, tarikat seyhlerini, türbani, alevi dedelerini, asiret reislerini, parti liderlerini, büyüyü, fali, türbeleri öne çikardik. Halen, konulari ulemaya havale edelim yaklasimiyla taassubu ve hurafeleri kullanmayi sürdürmeye ve fayda ummaya çalisiyoruz.
Günümüzde devletlerin güçlülükleri cografyalari, ordulari ve sirketleriyle degil, beyin güçleriyle ölçülüyor. Ne kadar beyin gücü yetistiriyor ve ona sahip olabiliyorsaniz o denli güçlüsünüz demektir. (Irlanda, Israil, Hindistan, Belarus vb) Avrupali 400.000 beyin ABD’ ye göç etmistir.
Dijital teknoloji, minyatürleserek pek çok alanda yasantimizi kolaylastirici duruma gelmistir. Özellikle de 3N (Üçüncü Nesil) teknolojisi. ( Gönül arzu eder ki ülkemizde ‘’ Enerji Teknolojisi ‘’ gelissin. )
3N teknolojisi (ve arkasindan gelecek yeni nesil teknolojileri), tek bir mobil cihazindan her türlü servise, her zaman ve her yerden erisim saglandiginda, iletisim, bilgi, medya ve eglence arasinda bugün mevcut olan sinirlar kalkacak, servisler gerçek anlamda birlesecektir. Bugün sabit olan birçok servis mobil hale gelecek ve birçok iletisim servisi için mobil olmak standart sayilacaktir.
Tarihsel süreç her seyin degistigini degismeyenin sadece “Degisme Yasasi” oldugunu göstermistir. Degisimin engellenmesi ve durdurulmasi mümkün degildir. Içinde bulundugumuz küresellesme, gelisim ve degisimin sonucudur.
Hangi meslek sahibi olursaniz olun, degisimin dünyayi sarstigi bilgi çaginda devamli ögrenmek zorundasiniz. Gelecegi okumalisiniz ki, yolunuzu bulabilesiniz. Nerede ögrenmeyi birakirsaniz orada kalirsiniz.
Degisime uyum saglamak, yasadigimiz çagi anlamak için degisimi takip etmelisiniz. Bu takibi yapamadiginizda, çocuklarinizin gerisinde kalir, içinde yasadiginiz dünya olaylarina akil erdiremezsiniz.
Birçok kitabi karistirarak kendileri için gerekli bilgilere ulasmak zaman ve yetenek ister. Bu bilgileri hap haline getirilmis komprimeler seklinde ulasmak, kisa yoldan hedefe ulasmayi saglamaktadir.
Çagimiz bilgi çagidir. Bilgi en kiymetli metadir. Bilgiyi isinde kullanabilenler daha çok kazanmaktadirlar. Bu nedenle de bilgiye öz olarak kisa zamanda ulasma mecburiyeti dogmustur.
Küresellesme kapitalizmin, arkasina itici güç olarak teknolojiyi alip dünyanin tek ve küresellesmis Pazar halinde birbirine kenetlenmesi ve serbest piyasa ekonomisinin hemen her ülkeye yayilmasi demektir. Ayni zamanda küresellesme kültürel yönden de amerikanlasmadir. Küresellesme bir seçenek degil yasanilan bir gerçektir.
1980 yilinda yükselen deger degisim, 1990 yilinda kalite, 2000 yilinda ise hiz olmustur. Insanlari her geçen gün biraz daha bütünlestiren ve kendine çeken olaganüstü güçlü teknolojiler üretilmektedir. Bu durum, bilim ve teknolojinin ayni zamanda toplumlarin önünü açtiginin bir göstergesi oluyor. Bir tusa basarak, saniyede dünyanin en uç noktasina ulasiliyor.
Günümüzde; her alanda strateji belirlemenin tek yolu, ona küresel bir perspektiften yaklasmaktir. Önemli olan egitimin süresini uzatip ya da kisaltmak degil, çaga uygun ögrenci merkezli egitim sistemi olusturmaktir. Bunu, siyasi irade ve üniversiteler, fakülteler ve sanayi kuruluslari gerçeklestirebilir. Böylece evlatlarimizi birtakim olumsuzluklara ve kötü aliskanliklara bagimli degil, egitim kurumlarina baglamis oluruz.
Egitimde 4+4+4 uygulamasina geçmek, SBS’ yi kaldirmak, egitimde çözümler üretmek degildir. Zira, egitimde belirlenen hedeflere ulasilmasini engelleyen, ilkögretim 8 yil olmasi ve SBS ‘ nin yapilmasi degildir. Getirilen bu uygulamalarla dershanelere ögrenci akisini çogaltmak amaci görülmektedir.
  
 ‘’Iktidarin Yolu Okullardan Geçer’’ ve ‘’ Imam Hatip Liseleri Bizim Arka Bahçelerimizdir’’ yaklasimlari, okullarin bilim çalismalari ve üretim alanlari olma yerine, egitimde siyasal amaçli bir olguyu dogurmus ve bu yaklasimlarla egitim kendi mecrasindan çikartilip siyasal bir kurum durumuna getirilmistir.
 Siyasiler, emellerine ulasabilmek için, kendi yandaslarini egitim enstitüleri ve ögretmen okullarina kaydettirmislerdir. Ayrica, egitimciler ve yöneticiler, siyasal referanslara göre görevlendirilmislerdir. Oysa egitim kurumlarina, siyasal referanslarla atanan yöneticiler yerine: siyasal takintilarindan arindirilmis, referanslari kendileri olan, dogru isler yapan, degisimci, ufku olan ve hayal kurabilen, uzun vadeli düsünen, insana odaklanan ve yaratici özellikleri olan ‘’Lider‘’ ler atanmalidir.
 Her son zil çalisinda: zincirlerinden bosanircasina kaçiyor ögrencilerimiz okullarindan. Neden sicak bir yuva olamadi okullarimiz? Ögrencilerimiz, okullari neden sevmiyorlar? Uygulanmakta olan mevcut egitim sisteminde, ögrenci, üretmiyor ve yarinini göremiyor.
17 milyon ögrencinin enerjisi ve akli hiç isletilmiyor. Verim elde edilmesi bir yana tüketici olmaktan baska hiçbir sey elde edilemiyor. Faydasi olmayan ve ise yaramayan ve de hiç kullanilmayan bilgi, ögrenciler üzerinde agir bir yük oluyor.
1980’li yillardan itibaren ülkemizde; ‘’Dershane merkezli bir egitim’’ anlayisi da gelismistir. Aileler, egitim çagina gelen çocuklarini büyük bir heyecanla okullara gönderirler. Aileler, çocuklarinin egitim isini artik okullara devretmislerdir. Bundan sonra egitimin disinda bir gözlemci bir bilgi alicisi durumundadirlar. Okullar, belirli bir süre içlerinde barindirdiklari ögrencileri daha sonra dershanelere devrederler. Bundan sonrasi dershanelerin sorumlulugundadir. Dershaneler ne yapacaklar? Ögrencilerin üniversitelere girme isteklerinin siralamasini yapacaklar. Böylece dershanelerin de islevleri bitecek ve sorumluluk devlete devredilecek, Devlet, yapilan siralamalara göre ögrencileri seçecek ve üniversitelere yerlestirecektir. (Ögrencilerin, üniversitelere girislerde maalesef seçme haklari yoktur. Sadece belli sayida fakülteleri siralama haklari vardir. )
Bu süreçte ögrenciler, dershanelere gitmeseler olmuyor mu? Gerekli görülüyor ki her aile ögrencisini dershanelere gönderiyor. Göndermemeyi düsündügünde vicdani bir sorumluluk duyuyor. Ya da ögrencisini gönderdigi dershaneye göre toplumda güçlü bir yer edinmeye çalisiyor. “Benim çocugum su dershaneye gidiyor” diyebilmek için yilda 19- 20 milyar dolar harcama yapiyor. Bu paralarla egitim alaninda kaç tane yüksek okul açilir?
Daha önce gerçeklestirilen, Ortaögretim Kurumlari’ni 4 yila çikarmak egitimde neleri çözdü? Son siniftaki ögrenciler, gerçek anlamda ne ÖSS’ye hazirlanabiliyor ne de son siniftaki derslerine yogunlasabiliyor. Ögrencilerin düsünceleri, mezun olmak ve bir sonraki yil ÖSS’ye hazirlanmaktir. ÖSS’yi kazanamadigi takdirde bir yil daha veya 2 yil daha ÖSS’ye hazirlanmak, böylece 4. siniftan itibaren ÖSS’ye hazirlik süreci basliyor ve bu süreç 2, 3 veya 4 yil daha devam ediyor.
ÖSS, milyonlarca gencimizi, ise yarar-ise yaramaz seklinde ayiklayan ve büyük bir bölümünü egitimden dislayan bir mekanizma durumundadir.
Ortaögretim Kurumlari’nin son sinif ögrencileri, öncelikli olarak dershanelerin seviye sinavlarina girmeye hazirlaniyorlar. Oysa ögrenciler, bu asamada yer kürenin neresinde olursa olsunlar yasamini sürdürme yetenegini ve gücünü kazanmis olmalidirlar. Ögrenciler, zengin hatiralar üzerinde zengin hayaller kurabilecek duruma gelmelidirler. Bu hayaller, yarinlarin nasil kurulacaginin ve yarinlarin insaninin nasil olmasi ve yarinlarda nasil yasanilacagini kazanma hayalleri olmalidir.
Ögrenciler, seçme sanslari olmadigi gibi neyi seçeceklerini de bilmiyorlar. “Aradiginin ne oldugunu bilmeyen, buldugunu anlayamaz” girdabi içinde kivranan gençlikle nasil çagdaslasilacaktir? Ögrenciler, gittikleri yolu ve o yolun sonucunu bilmeleri durumunda basarili olurlar.
Çagdas uygarlik: bir çita, sabit bir ölçü, statik ve duragan degil, her zaman gelisen ve degisen bir olgudur. Bilim, sanat, kültür ve teknoloji üretmedikçe çagdas uygarlik düzeyine ulasmak mümkün degildir.
Bilimde herhangi bir bulusumuz var mi? Bu bulus sayesinde, Türk ve dünya uluslarinin yasayislarinda her hangi bir degisim oldu mu? Unutmayalim: bilim, gelenekle gelisir, kökü olmayan bilim, bilim olarak gelismez
Egitim de; belirtmeye çalistigim birkaç anlayis ve benzeri anlayislar sonucunda bilim, sanat, felsefe, kültür üretemiyor. Unutmayalim, bilim ve sanat iltifat ister, istenmedigi yerden de göç eder.
12 Eylül sonrasinda suçlanan kisileri, yanlarina birkaç kitap koyarak, vatan haini ilan etmek, toplumda eksik olan okumak olayini son derece geriletmistir. Okumak ve yazmak oranini artirmak için okumak ve yazmak seferberlikleri baslatilmis ancak amaçlanan sonuç henüz alinamamistir. 20 dakika kitap okuma uygulamasi, ögrencilere kitap okumak için ancak 20 dakikalik bir süreç ayrilabilecegi imajini verir.
 Egitim sistemi, sadece genç kusaklari degil, toplumun tüm kesimlerini kucaklayacak bir yapiya kavusturulmalidir. Ülkemizde, gençlige yönelik verilen egitimde: gençlik nedir, psikolojik ve sosyolojik açilardan nasil degerlendirilmelidir? sorularina genelde yanit aranmaz.
Gençlik, önemli bir sosyal güçtür. UNESCO, gençlik çagini, 15–25 yas guruplari arasinda göstermistir. Her toplumda genç, çagina özgü olan duygu, düsünce, tutum, davranis ve eylem içindedir. Gençlik çaginin temel özellikleri: duygusal cosku ve taskinlik, çabuk kurulan ve bozulan iliskiler, kolay etkilenme, kisiligin sinirlarini asma, toplum içinde sivrilme, ilgi çekme, rol sahibi olma çabasi içinde görülür.
Gençlik çagi, kisiligin toplumsal nitelik kazandigi bir arayis dönemidir. Bu arayis içerisinde kim oldugunu, neye deger verecegini, baglanip inanacagini, amacini bulmaya çalisir. Çevresinde daima ‘’ Onun gibi olmak’’ istedigi kisiler arar. Böylece özdeslesme yaparak kisiligine biçim verirken, yetistigi çevrenin ekonomik ve sosyo-kültürel kosullarinin etkisi altinda sorumluluk ve özerklik arasinda denge kurmak ister. Zira her toplumsal yapida: insan-doga ve insan-insan iliskisi vardir.
Ilkögretim ve ortaögretim okullarinda egitim gören ögrenciler, yas dilimi bakimindan önerinlik, erinlik, erginlik, öneriskinlik gibi çaglarinin en bunalimli dönemlerini yasamaktadirlar. Bedensel ve ruhsal degisme ve gelisme yaninda toplumsal olma çabasini sürdürürler. Bu gelisme ve degismeler, okul basarilarina, arkadas iliskilerine ve çevreye uyum saglamaya olumsuz yansimalar yapar. Uygulanmakta olan egitim sistemi nasil olursa olsun: egitimcilerin, yapacaklari egitimleri ve degerlendirmeleri, gençlikle ilgili belirlenen bu degerlendirmeleri ve gençligin içinde yasadigi kültürel ortami göz önüne alarak yapmalidirlar.
Egitimde firsat esitligi daima gözetilmelidir. Firsat esitsizligi, yetenekli birçok gence iyi egitim olanagini tanimazken, ekonomik gücü olan ailelerin çocuklari zorla da olsa iyi egitim olanagina kavusmaktadirlar.
Ögrencilerin, ögrenme kapasiteleri farkli farklidir. Bu nedenle: ayni seviyedeki ögrencilerin gruplanarak, 20 kisilik siniflarda ögrenim görmeleri, sinif sisteminden kürsü sistemine geçilmesi, ögrenmeyi kolaylastiracaktir.
Serbest piyasa ekonomisinin merkezinde ‘’insan’’ degil ‘’kâr’’ vardir. Bu nedenle, insani merkez alan bir egitim sistemi gereklidir. Egitimin temelleri: dogayi ( dünyayi her yönüyle) anlama, dogaya egemen olma ve insan yasamini kolaylastirma, bilimsel yasalari kavrama, bilimsel düsünmeye yani bilime dayali olmalidir. Elle kafanin birlesmedigi yerde sonuç, hemen daima duragan, kisir ve cansiz olmaktan kurtulamaz.
Egitimin üretime yönelik olmasi gerekir. Üretim, katma deger yaratmaktir. Yani egitim, bireysel ve toplumsal refahi yükseltmek, toplumsal kalkinmisligi saglamaktir. Böylece, ayni zamanda devletin de güçlendirilmesidir. Ayrica egitim, bilim ve sanat üretmektir. Bilim ve sanat üretmeyen egitim sisteminin saglikli oldugu söylenemez.
Kirsal kesimlerde ve kentlerde yasayan gençleri bulunduklari yerde egitip, gelistirerek, ekonomiye üretici olarak katkisi olan kisiler durumuna yükseltmek gerekmektedir. Aksi durumda genç kusaklar, ulusal ekonomi ve milli gelir açilarindan ülkemiz için yük olurlar. Bireysel olarak gelismeleri bozulur, toplumsal nitelik ve ekonomik özgürlük kazanma olanagi bulamazlar.
Bireyler ve toplumlar, ürettikleri ve tükettikleriyle özdes olurlar. Ne kadar çok üretirlerse kendileri, ne kadar çok tüketirlerse baskalari olurlar. Üretimden kopuk egitim sistemlerinde bireyler, sosyal sikintilara ugruyorlar. Soysal sikinti zamanla ruhsal sikintiya dönüsüyor. Zira insan, köklerinden kopuyor ve aidiyet sorunu olusuyor. Ulus, mahalle, komsu, aile vb. kavramlar yok oluyor.
Insani merkez alan egitim sisteminde: bilimsel düsünme, demokratik, (ortaya koyus ve isleyis olarak) firsat esitligi ve üretime dönük (yaparak ögrenme) özellikleri olmalidir.
Ayrica ögrencilere belirli bilgi kaliplarini aktarma yerine, ögrencileri çok yönlü düsünceye, tartismaya, çözüme götürecek özellikler de egitim sisteminin içinde yer almalidir.
Egitim, öncelikle kisileri birbirleriyle yaristirma yerine, kendisiyle yaristirmayi temel almali. (Kisiler arasinda yarislar yapilacaksa, ayni zekâ guruplarina sahip kisiler arasinda yapilmali) Toplu yaris, üretim alaninda yapilmalidir.
Ögrencilere olmak istedikleri modelin; arinmis, donanmis ve tüm benligiyle gelecege projeksiyon hazirlamaya ve üretmeye yönelmis olan bir kisilige sahip olmasini saglayacak bir egitim sistemi olmalidir.
Egitimin temel amaçlarindan biri de; yasanacak olan yarinin yasam kosullarini ve yarinin insanini yaratmak olmalidir. Bilim ve servet halkin elinde olmalidir. Zenginligi, halk üretmeli ve yönetmelidir.
Kendi kendine yeterli bir egitim sistemi, sistemin mantigini olusturmali.
Kisileri birbirlerinden ayiran beden yapisi, mizaç, duygular, sosyal ve moral degerler, zekâ farkliliklari ve beceri gibi degisik biyolojik, psikolojik ve toplumsal farklar vardir. Seçilecek çalisma alaninin ve mesleklerin bu farklara göre düzenlenmesi, meslege yönelmenin temelini olusturur. Ögrencileri geçmis kusaklarla kiyaslamak, ya da hayallerimizde bir genç kusak yaratarak kiyaslama yapmak dogru degildir.
Mevcut egitim sistemi geregi kisiler, toplum ve devletin istegine göre sekil aliyorlar. Oysa toplum ve devler, kisilere göre sekil almalidir.
Mevcut egitim sisteminin sonuçlarindan birkaç örnek: toplum, ilkögretim 3. sinif düzeyinde, günlük konusmalarda kullandigimiz kelime sayisi 100–300 kelime arasinda, bunlar arasinda bilim, sanat ve teknoloji ile ilgili kelimeler hemen hemen hiç yok, ayrica, bunlarin çogu da yabanci kelimelerdir. Bireyler, kendileri olma yerine baskalarina benzeme ugrasi içine girmektedirler. Isyerleri, kullanilan araç-gereçler genelde yabanci kelimelerle adlandiriliyorlar. Bu durum, bireyleri, yasadiklari topluma yabancilastiriyor ve özenti içinde olan kisilerden olan yeni bir toplumsal yapi ortaya çikartiyor. Sonuçta, her alanda bir ‘’Arabesk’’ ve ‘’Özenti Kültürü’’ kendini hâkim kilmaya çalisiyor. Bazi kisilerin, hukuksal konularda bile ‘’Ulemalari’’ referans göstermeleri acaba neyin sonucudur? Sinavlarda sifir degerinde olan on binlerce ögrenciler. Mektupla ögretim, Açik ögretim gibi uygulamalar sonucunda bile yüksek okul mezunu % 11,5, okunan günlük basili gazete, dergi vb. sayisi 3 milyon. Yüksek okul mezunlarinin yarisi, genel nüfusun % 5 basili yayinlari takip edebiliyor. Açlik ve yoksulluk sinirinda milyonlarca insan var. Nüfusun ancak % 10 kadari üretim yapmakta.
20 yil önce bagimsizligina kavusan Bosna-Hersek milli futbol paf takimini, Istanbul’da 1–0 yenmemiz karsisinda, tüm medyanin koro halinde ‘’Tarihi Zafer’’ çigliklari arasinda TFF baskaninin gözyaslarini akitmasi düsündürücü degil mi? ÇANAKKALE, SAKARYA, DUMLUPINAR acaba neyin göstergeleridir?
Gençligimizi sinav psikozundan ve sanal âlemde kaybolup gitmekten ayrica, siyasi iktidarlarin sömürü araci olmasindan kurtarmaliyiz. Unutmayalim: ‘’Egitimde Feda Edilecek Genç Yoktur’’
.
Bir rövans alma araci olarak ortaya konan 4+4+4, Türkiye’yi nereye tasiyacak, Ortaçag’in karanliklarina mi?
Damitarak olusturdugumuz tüm degerlerimizi ve Cumhuriyetimizin kazanimlarini, 4+4+4 gibi rövansist bir yaklasimla daha fazla asindirmadan ve vakit gesirmeden ulusça korumaliyiz. Bunun için;
Zenginlik için, Özgürlük için, Demokrasi için; 4+4+4 yerine, “EGITIM VE ÜRETIM SEFERBERLIGI” baslatilmalidir.
“Alisilmis Olmayan Aykiri Tutum, Gelismenin Tek yoludur. Ancak Bu Cesaret Gerektirir.”
YORUM EKLE

banner284