Karaman’da Bir Gün

Okullarim, ögretmenlerim, ögrenci arkadaslarim, mahalle komsularim canlanir gözlerimde.
Karaman’a her gelisimde bir degisiklik, bir farklilik hemen kendini gösterir. Bu degisiklik; tarihe damgasini vurmus, iki yüz kirk sene siyasi ve kültürel varligini sürdürmüs bir devletin geride kalan mirasi ile uzaktan yakindan ilgisi olmayan, kisiliksiz bir gelisme.
Bu gelisme: tarihi ve kültürel dokuyu sürekli törpüleyen, adeta bunlari yok etmeye çalisan inatçi bir gelisme.
Yani gelisme denilen, yesilliklerin, akarsularin, dogal tüm yapilarin yerine; bir taslasma, bir betonlasma, trafik denilen olguda bir karmasa, kimin nereye gittigi belli olmaya bir hengâme.
Gelisme denilen bu belirsizligi yasarken yoruluyorum, tarihimden ve kültürümden her zaman özür diliyorum.
Bir ay kadar öncesi, yine özlemini duydugum, güzel Karaman’imiza
Bir aksamüzeri geldim. En yakin akrabamin evini yarim saat kadar aradiktan sonra yine bir akrabam araciligi ile bulabildim. Bu ne beton yigini? Bir biri üzerine bindirilmis gibi binalar!
Babam, annem ve kardesimin mezarlarini ziyaret ettikten sonra, KGRT’ çalisanlari ile üretim alanlarinda kisa bir görüsme yaparak, kent merkezine yöneldim.
Günes batmak üzere, hafif bir serinlik adeta aksamin koynuna giriyor. Bu benim özlemini duydugum bir serinlik. Arkadan ortaligi toz duman yapan rüzgâr. Göz gözü görmez bir durumda etraf.
Cumhuriyet Parki’ndan, eski kütüphaneye kadar olan ana cadde, kilit taslariyla örülüyor. Istasyon caddesindeki tarihi parke taslar sökülüp, asfalt atilmis, simdi ise kilit taslariyla ayri bir cadde örülüyor.
Taslasan ve betonlasan Karaman’in hangi tarihsel dönemine, hangi kültürüne uyum gösteriyor bu kilit taslar ki, ana caddeler bunlarla örülüyor.
Birakin bazi yerlerden ve alanlardan nefes alsin su tarih ve bu tarihi üreten Karamanlilar…
Acaba bu durumlar bazilarini zengin etmek için mi yapiliyor, sorusunu, kendime sormadan da edemiyorum.
Dil Bayrami nedeniyle, bir panayiri andiran alis veris yerleri olusturulmus. Kitap satisi yapilan yerden iki kitap aldim. Satisi yapan sade ve temiz giyimli genç dikkatimi çekti, ismi Mustafa. Karamanoglu Mehmetbey Üniversitesinde ögrenci oldugunu söyledi.
Mustafa, kitaplardan birinin parasini almadi. Hediye etmek istedigini söyledi, duygulandim. Itiraz ettim. Arkadaslarina yardim için burada oldugunu, aldigim kitabi kendisinin de aylarca aradigini söyledi.
Söyle bir düsündüm: ülkemizde, bir yilda yirmi dört kisinin bir kitap okudugu bir dönemde, bir ögrenci, bir kitabi aylarca ariyor, ayni kitabi daha önce hiç tanimadigi bir kisiye hediye ediyor.
Tekrar tesekkürler, Mustafa…
Yillarin içime doldurdugu hasret, bir gün de biter mi?
Karaman’a bir gün de doyulur mu?
Onca dost, onca arkadas görülmeden gidilir mi?
Ne yaparsin?
Gitmem gereken yer, yapmam gereken hizmetlerim var…
Karaman her zaman içimde…
YORUM EKLE

banner284