Musa’ların Dünyası: Müzeler

Bugün yolumu müzemize düşürdüm. Aktekke’nin koca çınarıyla selamlaştım. Şadırvan kapısından çıkıp, Nefise Sultan Medresesinin önünde soluklandım. Hey medrese hey. Sen ne zulümler gördün. Lokantaların yaptılar, ucube bir naylonla üstünü kapattılar, duvarların yemek kokularıyla kirletildi. Sonra siyasal goygoycular tantanayla okuma evine çevirdiler. Hevesleri fazla ömürlü olmadı. Raflardaki kitaplar tozlandı ve bir gecede bilmediğimiz bir yere götürülüp, kapına kilidi vurdular. Ekinsiz (kültürsüz) kişilerden başkaca bir şey beklenemezdi. Girişin sol bölümündeki yazılı taşa bakıp, müzeye döndüm yönümü.

Eski parkımızdaki dost iki aslan karşıladı. Birinin bakışı hırçın, diğeri gülüşüyordu yıllardan bu yana. Müzede görevlilerden ve benden başka kimse yoktu. Giriş parasız olmasına karşın, geleni gideni de yoktu. Sol bölümdeki sergilikleri varla yok arasındaki loş ışıklar altında görmeye uğraştım.

Müzemizde sergilenen eski eserler, bir dişi bile doldurmayacak denli azdı. Bunun yanı sıra depolarında kim bilir neler vardı? Tarihsel uykularına yatırılmış gibiydiler.

Müze, sözcüğünün köküne doğru gittiğimizde “Musa” ile karşılaşıyoruz. Musa eski Yunancada Zeus’un 9 kızına verilen isimdi. Birbirlerinden ayrılmazlardı. Tümü aynı şeyi düşünür, yürekleri şarkıyla dolar. Sevdikleri kişiyi mutlu kılarlar. Bir insanın içinde ister acı ister keder olsun: Musaların şarkısını duyduklarında o insan karanlık düşüncelerden sıyrılır, dertlerini unuturlar.

Müzeler, geçmişin her türlü kalıntısı ve izlerinin bugün yaşayanların ve gelecekteki yaşayanların yararına kurulmuşlardır. Yunancada bu kurumun adına Museron deniyor. İlk kuruluşunda insanın boş zamanlarını değerlendirdiği kitap okuduğu, dinlendiği ve geçmişle baş başa kaldığı yerlerdir. En önemli yanı eski çağda tiyatro, stadion, agora, amfi tiyatro gibi antik kentlerin ayrılmaz ögelerinden biridir. Kentin çileli ve sıkıcı yaşamından kaçma yeridir. Şimdi ülkemizde bunlardan hiçbir iz yoktur. Ülkemizde müzeler ziyaretçiden tümüyle yoksun sevimsiz binalar olarak eski eser hapishanesine dönmüş durumdadır.

İşin acıklı yanı ülkemizden kaçırılan tarihi eserler Avrupa ve Amerika ülkelerindeki müzeleri doldurdu. Osmanlının değer bilmezliği, kaçak kazılar tüm değerlerimizi yok etti. Eski eserler “Yağma Hasanın böreği” gibi üleşildi. Bugün dünyada yapılan bir araştırmaya göre 38 bin müze bulunmaktadır. Bunun 20 bini Avrupa, 10 bini Amerika yalnızca 5 bini Asya’da geri kalan 3 bini de geri kalmış ülkelerdedir. Burada insanı üzen durum şöyle: dünyadaki 3/2’si yağma ve çalıntı eserlerle doldurulmuşken, buluntuların çıkarıldığı ülkeler müze yönünden yoksuldur. (Bu alıntı Profesör Ahmet Ünal beyin Anadolu Tarihi kitabındandır)

Eğer sizin de yolunuz “yanlışlıkla” müzeye düşerse, hiç korkmayın giriş ücretsizdir. Özellikle bahçe içerisindeki yapıtlar estetik zevk almanızı sağlar. Sizi elinizden tutup geçmişe doğru götürecektir.

YORUM EKLE

banner284