ÖĞRETMEN-9

1992 yılında, Doğu Karadeniz gezisinden sonra; Artvin, Erzurum, Erzincan, Refaiye ve Kemaliye üzerinden Arapgir’e geldim. Benzin istasyonunda iken bir öğrencim, beni tanıdı, sohbet ettik, bize gazoz ısmarladı.

Bu kez 2004 yılında, İzmir, Afyon, Ankara, Konya, Ankara, Kayseri gibi Ege ve Orta Anadolu kentleri ile Gaziantep, Urfa, Mardin, Diyarbakır, Elazığ kapsayan Güneydoğu gezisinden sonra Keban üzerinden Arapgir’e geldim.

Tanıdığım Ekmekçi Mustafa’nın vefatı nedeniyle taziye için fırına gittim. Rahmetli Mustafa’nın oğlu ile görüştüm. Geçmişi anmak için bir pide istedim. Kucağıma çok sayıda pide koydu. Çok duygulandım. Buradan okula geçtim. Okulda okul müdürü ile iki müdür yardımcısının da öğrencim olduğunu gördüm. Mutlu oldum, onurlandım. Bu öğrencilerimden biri Arapgir Lisesi’nden olduğu gibi Aynı zamanda da Konya Selçuk Eğitim Enstitüsü’nde de öğrencim idi.

İşte, binlerce yıldır kültürlerin damıtıldığı, tarihin saflaşıp billurlaştığı ve doğanın bütün güzelliklerini cömertçe bahşettiği bir coğrafyadır, Anadolu…

Aradan on yıl geçtikten sonra, 2014 yılında, Bir fırsat bulup, Malatya’dan çıktım ve şöyle bir seyre daldım birkaç köşesinden Anadolu’yu.

Önce Arapkir.

Arapkir, bende derin hatıraları olan ilk öğretmenlik yıllarımın ve evliliğimin gerçekleştiği yer, hatıralar sıcak ve canlı.

Arapkir, yıllar sonra da yine küçük bir meydan olarak kalmış. Bu meydanın etrafında toparlanan ve geleceğini kurgulamaya çalışan samimi, dürüst ve çalışkan insanların sıcak bakışları ve gülüşleri beni eski yıllarıma götürdü. Ne var ki, bu kısa zaman diliminde, sadece bir öğrencimle ayakta konuşup, buradan ayrıldım.

Kartal yuvasını andıran bir tepede kurulan ve Arapkir’e 23 km. uzaklıkta olan Ocak Köy’ü, Arapkir ve Kemaliye yolundan gelip geçenleri seyrederken, geçenlerin gizli sırlarını sessizce izler gibi adeta!

Ocak Köyü, İzmir Selçuk İlçesi Şirince Köyü’nden sonra; Türkiye’nin ikinci güzel köyü seçilmiş, yeşillikler içinde tarihi yapıları ve temizliği öne çıkan bir köy; Ocak Köyü, bir köy değil, eskinin bir külliyesi; Hıdır Abdal Türbesi, Cem Evi, Ali Gürer Müzesi, Köy Kütüphanesi, Konferans Salonu, Camileri, Hamamları, Okulu, Çeşmeleri, Kültür Derneği ile yeninin de bir kültür merkezi adeta. İşte bu güzellikleri bir çırpıda gezdim, köylülerle sıcak sohbetler yaptım ve Hıdır Abdal ile ilgili bilgiler aldım.

Hıdır Abdal, 13 Yüzyılda Moğol mezalimi ile karşı karşıya kalan Anadolu’nun bu zor günlerinde, Anadolu’ya bir ışık, bir kurtarıcı, bir moral kaynağı olarak Ahmet Yesevi’nin gönderdiği Hacı Bektaş Veli’nin manevi dünyasından esinlenmiş, Peygamber Soyu’ndan ve Karaca Ahmet’in evladıdır.

Hıdır Abdal Sultan Ocağı’nın aynı zamanda ruh hastalarına şifa dağıtan bir ocak olduğunu ve köy adının da bu nedenle “Ocak” konulduğunu öğrendim.

Ocak Köyü’nden ayrılıp, dağları ve tepeleri 40 km. aştıktan sonra iki dağ arasına sıkışmış, bütün renklerin yeşil olduğu, küçük ve şirin bir ilçe olan Kemaliye’ye ulaştık.

Yine tarih, yine kültür ve yine doğa iç içe geçmiş ve insanı sımsıkı kucaklayıp sarıyor.

Önce, tarihi su değirmenini gördüm; buradan da Kemaliye’nin daha batı yöresinde bulunan, Prof. Dr. Ali Demirsoy ve TÜBİTAK çalışmaları sonucunda

Kemaliye ve çevresinde bulunan envanteri içeren ve Türkiye’nin ilk doğal müzesi olan, Kemaliye Hacı Ali Akın Meslek Yüksek Okulu içindeki Prof. Dr. Ali Demirsoy Doğa Tarihi Müzesi’ni büyük bir ilgi ve hayranlıkla izledim, kısa notlar aldım.

Müzeden ayrılıp, dünyadaki ABD’nin Colarado Canyonu’nda ve Alplerdeki benzer kanyonlardan olan “Karanlık Kanyon”da; sizleri taşıyorum dercesine bir başka mağrur, bir başka gururla uzayıp giden Keban Barajı’ndaki çağlayana kadar olan güzergahta bir bot gezintisi yaptık.

Keban Barajı’nın derinliklerinde kaybolmadan çıktığımız ve başımızı döndüren Kanyon gezisinden sonra, adeta bulutlarla iç içe geçmiş bir köydeyiz.

Burası; öğretmen, şair, oyun yazarı, siyasetçi, halk kültürü alanında çalışmalar yapmış, Karacaoğlan ve Yunus Emre’nin hayatlarını araştıran; Nerdesin, Rüzgar, Selam Olsun, İlk Uykular gibi şiirleri olan ve “Orda Bir Köy Var, Uzakta” şiirine konu olan Ahmet Kutsi Tecer’in köyü Apçağa Köyü’ndeyiz.

Gruplar halinde tırmandığımız Seyir Tepesi’nde, çocuk sesleri ve kuş cıvıltıları arasında, çaylarımızı yudumlarken, güneşin batışını seyre dalarak, adeta yaşadığımız bütün olumsuzlukları geride bıraktık.

Bir kısa güne sığdırılan bu kadar güzellikler var mı? diye sorarsanız, yanıtım evet vardır, olur ve derim ki; işte tarih, işte kültür, işte doğa ve işte insanlarımız…

Gezi boyunca, aynı yerlerde ve aynı ortamlarda Suniler ve Alevilerle oturup sohbetler ettim, dertleştim. Gördüm ki; geçmişimiz ortak, dertlerimiz ortak ve geleceğimiz ortak: o zaman bizlere neyin kavgasını verdirtmeye çalışıyorlar, evet neyin kavgasını? diye sormadan edemiyorum.

Her türlü ayrımcılığı ve ayrıcalıklı uygulamaları nefretle ve şiddetle kınıyor ve lanetliyorum. Ben, bu güzel ülkemde, güzel insanlarla huzur ve barış içinde bir arada yaşamak istiyorum.

YORUM EKLE

banner284